Türkiye, AKP’nin tek başına iktidarlığına son veren, partileri koalisyona zorlayan 7 Haziran 2015 seçiminden sonra ‘olmadı yeni baştan’ deneyimi yaşamıştı. Seçimin tekrarlandığı 1 Kasım 2015’e kadar olan süreçte de terör ve şiddetin arttığı, ülkeye korku ve öfkenin hâkim olduğu çok acılı günler yaşanmıştı.

3 Kasım 2019 seçiminin bir buçuk yıl öncesine, 24 Haziran 2018’e çekilmesinin Türkiye’ye yaşatacağı yeni deneyimin adı da “ya sonra olmazsa!...” Çünkü; 2017 Başkanlık referandumunda “hayır” diyen İstanbul ve Ankara bugün kimsenin adlarını bilme ihtiyacı hissetmediği atanmış belediye başkanlarınca yönetiliyor.

Onlarca HDP’li belediye başkanı tutuklu. Mart 2019 yerel seçimlerinin Kasım 2019 genel seçimleri için işaret fişeği olacağını söyleyen AKP Genel Başkanı ve Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın seçim için, Bahçeli’nin önerdiği tarihten bile öncesinde karar kılması, o işaret fişeğinin çoktan yakılmış olduğunu gösteriyor. Genel seçim öncesi, yerel seçimde yaşanabilecek bir oy kaybının göze alınamamasının yanında, ekonomi de kopmaya hazır bir fırtına gibi bekliyor.

AKP’nin 16 yıllık iktidarı boyunca açlık sınırı 4 kat arttı. İşsizlik rakamları istikrarlı bir şekilde yükseliyor. Dış borç almış yürümüş. Türk Lirası’ndaki değer kaybı baş döndürücü. Satın alınan gazete ve televizyonlarda zam haberleri her ne kadar ‘fiyat güncellemesi’ olarak paketlenmeye çalışılsa da, ceplerinde ‘işsizim’ yazılı notlarla intihar eden insanlara her gün yenileri ekleniyor. 15 Temmuz sonrası ihtiyaç duyulan milliyetçi politikalar nedeniyle seçimlerden çok önce kurulmak zorunda kalan ve tabanın yeterli ilgisine mazhar olamadığına dair göstergelerin arttığı AKP-MHP ittifakının 2019’a kadar dayanıp dayanamayacağı da büyük bir soru işaretiydi. Dolayısıyla AKP ve MHP’nin “ya sonra olmazsa” endişesiyle başlattığı erken seçim süreci, ne halkın gözünde bir güven tazeleme hamlesi ne de muhalefete yönelik bir güç gösterisi anlamına geliyor; tam tersine bu telaş geleceği öngörememekten kaynaklanıyor. Bu yüzden karşımızda endişesiyle tabanını coşturamayan bir iktidar ve iktidarı kendine muhtaç bırakmanın, kaybetse de kazanacağını bilmenin umarsızlığı içinde bir ittifak ortağı var. Haliyle canlar sıkkın, sinirler gergin.

Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın “milletimiz ‘tamam’ derse kenara çekiliriz” sözleriyle sosyal medyada milyonlara ulaşan ‘TAMAM’ paylaşımları belenmedik bir şekilde muhalefeti birleştirdi. Bu, sanki parti ve lider değişimi seçim yapmanın doğal bir sonucu değilmiş gibi davranan Cumhur İttifakı’nın “Erdoğan’ı devirmek istiyorlar” diyerek muhalefeti ‘şer odağı’ haline getirme çabasına taş koyan bir gelişme. Bir an bile olsa HDP, Millet İttifakı’nın dışında bırakılmamış gibi bir hava oluştu. Muhalefet cephesinin pozitif bir ruh haline bürünmesi elbette çok önemli. Bu altın varaklı koltuk stratejisiyle de yıkılabilecek bir şey değil. Ancak açık ve net olan bir şey var; Cumhurbaşkanı adayı hapiste olan HDP, barajı sıfırlayan Millet İttifakı’nın dışında. Vekilleri, il-ilçe başkanları tutuklu, seçmenleri OHAL’in de yardımıyla fiziki ve psikolojik baskı altında. İronik bir şekilde Millet İttifakı’nın muhalefeti güçlendirme hedefi, ittifak dışında bırakılan HDP’nin barajı geçip geçmemesine bağlı. Oysa görüyoruz ki basit bir ‘TAMAM’ birleşemez denen kesimleri kolaylıkla buluşturabildi. İktidarın ‘ciddiye almıyoruz’ edası takındığı mesele, yandaş basının manşetlerinde hararet ve hakaretle yer aldı.

OHAL’de seçime gitmek konusunda tereddüt etmeyen 16 yıllık AKP iktidarı daha fazla özgürlük ve demokrasi vaat ededursun, bir tweet attı diye insanların tutuklandığı Türkiye’de, ‘TAMAM’ diyenlerin birkaç saat içinde milyonları bulması göz ardı edilebilecek bir şey değil. Diğer yandan HDP’nin baraj altında kalması AKP-MHP ittifakına fazladan 60 vekil armağan etmek demek. Bu yüzden muhalefeti TAMAM çatısı altında birleştiren pozitif motivasyonu, HDP ve seçmenleri üzerinde kurulması şiddetle muhtemel baskıya karşı dirence dönüştürebilmek çok önemli.

Adayların Demirtaş’ın tutukluluğuna son verilmesi gerektiğine dair yaptıkları çağrılar yerinde ancak meselemiz demokrasi olduğu için daha fazlası gerekli. Bunun başında da sandık güvenliğinin korunması geliyor. Millet İttifakı için, ittifaka dahil etmediği HDP ile seçim güvenliğini sağlamak konusunda dayanışma göstermesi, hem kendi varlığı hem de Türkiye için hayati bir öneme sahip. Sizce de demokrasiyi eksik ve yaralı bırakmanın cezasını yeterince çekmedik mi?