Kılıçdaroğlu siyasete girdiği günden bugüne kadar yüzlerce konuşma yaptı. İnsanların aklında kaç tanesi kalmıştır bilemiyorum. Benim aklımda kalan tek bir konuşması vardı. Genel başkan olarak seçildiği kurultayda yaptığı ve şu dizelerle biten konuşmanın bir bölümü: “Ekilir ekin geliriz/ Ezilir un geliriz/ Bir gider bin geliriz.” O konuşmadan sonra da onun konuştuğunu duyanlar, görenler olmuştur belki. Ancak o kurultayda, o dizeleri okuduktan sonra ben onu bir daha duymamıştım. Kılıçdaroğlu ondan sonra hiç konuşmamıştı bana göre. Çünkü o konuşmadan sonra yapılan yüzlerce konuşma siyaset değil tekrardı. O tekrar ediyordu. Kendisinden önce söylenileni, başkalarının söylediklerini, önüne konulanları. Oysa siyaset tekrar etmek değil dönüştürmekti. Dönüştürebildiğin ölçüde siyaset yapıyor, dönüştürebilme gücün kadar siyasette kalabiliyordun. İşte bu nedenle eleştirildi. Türkiye’de en tehlikeli şeyin eleştirmek olduğunu bildiğimiz halde biz de eleştirdik. Çok eleştirdik. Her defasında “şimdi zamanı mı?” denildi ama biz yine de eleştirdik.

Çünkü dönüştürme gücü kalmayanların dönüşebilmesinin yolu onları eleştirmekten geçiyordu. Eleştirmenin zamanını değil, siyaset yapmanın zamanını gözetenler için eleştiri haktı. Biz de eleştirdik. Her salı aynı konuşmaları dinlemekten, ülke ayaklarımızın altından kayıyorken boş boş efelenmelerden bıkmıştık.

Türkiye’de ideolojiler yoktur. Siyasi partiler vardır. İdeolojiler siyasi partileri değil, siyasi partiler ideolojileri var eder hale gelmiş, zamanla onları hapsetmiş, parti programlarına çivilemiş, toplumun içerisine nüfuz edebilme kapasitelerini engellemiştir. Siyasi partiler ve yalnızca onların liderleri konuşmuş, boş konuşmuş, aynı şeyleri konuşmuş ve kendisine oy veren, sempati duyan, kafası karışık, berrak olan herkesi temsil ettiğini sanmıştır.

Kılıçdaroğlu da bu siyasi ortam ve konjonktürün liderlerindendi. Ancak siyaset dönüştürebilme gücüydü. İnsanı bir başka insan haline getirebilme, ona geçmişin ve geleceğin ortasında yön çizebilme gücüydü. Meclis kürsüsü bizzat iktidar partisi tarafından hiçleştirildikten sonra Kılıçdaroğlu’nun elinde hiçbir şey kalmamış, her gün verilen soru önergelerine gelen saygısız ve hadsiz cevaplar, muhalefetin varlığının açıkça tehdit altında tutulması, ana muhalefetin yalnızca önce bir “belediye partisi” sonra da bir “belediye meclis üyeliği partisine” dönüştürülmeye çalışılması söz konusu olmuştu.

Genel ve ideolojik hedefler yoktu. Yerel ve “özel” hedefler vardı. Milletvekilleri yerelde yaptıkları çalışmaları Facebook hesaplarında paylaşmaktan başka bir şey yapamaz hale gelmişlerdi. Yalnızca dozu gittikçe sertleşen sözlerin ve konuşmaların siyaset sanıldığı bir iklimin ortasında, yani ana muhalefete bir nevî MHP’leşmekten başka yol kalmamışken, Adalet Yürüyüşü başlamıştı.

Siyaset dönüştürebilme gücüdür. Ne kadar insana temas edip elini sıktığınız, sırtını sıvazladığınız, birlikte fotoğraf çekip Facebook hesabınıza koyduğunuz değil, ne kadarını dönüştürdüğünüz sorusunun yanıtıdır.

Böyle bir ortamda yürüyorsanız dönüştürürsünüz. Önce yolu, sonra yola verilen anlamı, sonra yoldan gelip geçenleri, sonra yolda size katılanları. Üstelik adalet için yürüyorsanız, artık konuşmanız da gerekmez. Büyük sözlerle, insanların acılarını, hırslarını, öfkelerini yatıştıracak, yönlendirecek, artıracak, azaltacak konuşmalar hazırlamanız gerekmez. Şimdi “insanların ayağına gittik, halkla bütünleştik” diye miskinlerin kahvelerine gidip onlarla fotoğraf çektirmeniz ve bunu siyaset olarak pazarlamanız gerekmez. İnsanlara, yokluktan ve yoksulluktan gelen çoğu CHP milletvekillinin neden elit değil de halktan birisi olduğunu, buna karşın ihale ihale gezip sülalesinin dünyalığını yapan bazı iktidar milletvekillerinin neden halktan değil de elit olduğunu anlatmak için çaba sarf etmeniz gerekmez. Çünkü artık gövdenizle tam da Marx’ın dediği yerdesinizdir: “Tüm toplumsal yaşam özünde pratiktir”. O pratiği “işgal” edip dünyayı eşitsizlik ve hiyerarşi olarak kuran “sağı” oradan kaldırmış, onun yerine üzerine adalet söylemiyle oturmuşsunuzdur. O zaman siz köy kahvelerinde halkla fotoğraf çektirip Facebook’a koymak için değil, halk sizinle fotoğraf çektirmek için o pratiğe koşa koşa gelecektir.

Kılıçdaroğlu siyasete girdiği günden bugüne kadar yüzlerce konuşma yaptı. Ancak hiçbirisi onun bu susuşundan daha etkili olmadı. Çünkü konuştukları tekrar, şu anda yaptığı bu yürüyüş ise siyasetti.