Google Play Store
App Store

Arjantin-Türkiye karşılaştırılması yapılmasının başlıca nedeni, “paralel kur olgusunun” bizde de görülmeye başlaması... Henüz Arjantin kadar vahim bir durum yok. Ancak seçime kadar kuru tutma çabası riskleri artırıyor.

Türkiye Arjantin gibi olur mu?
Merkez Bankası’nın Kapalıçarşı’dan demir sandıklarla döviz aldığı iddiası İletişim Başkanlığı tarafından yalanlanmıştı. (Fotoğraf: Ekonomi Gazetesi)

Son haftalarda bu soru sıklıkla sorulmaya başlandı. Arjantin; dış borç krizi, IMF kapısına sık sık düşüş, ekonomi bakanlarının değiştirilme frekansı denilince ilk akla gelen ülkedir. Türkiye ise; Arjantin ölçüsünde olmasa dahi ekonomik krizler, enflasyon, devalüasyon söz konusu olduğunda dünyanın sabıkalı ekonomileri arasında sıraya girer. Ancak bugünlerde Arjantin-Türkiye karşılaştırılması yapılmasının başlıca nedeni, Arjantin’in kronik sorunu “paralel kur olgusunun” bizde de görülmeye başlaması....

ENFLASYON PARALEL KURU DAVET EDER

2022 başında Dünya Bankası’nın blogunda “Paralel Döviz Piyasalarının Tuzakları” başlıklı bir makale yayımlanıyor. Burada enflasyonu en yüksek ülkeler Venezüella, Sudan, Lübnan almak üzere sıralanıyor. İlk 12 ülke arasında paralel döviz kuru piyasası bulunmayan tek ekonomi ise Türkiye. O sırada 2021 sonu yıllık enflasyonu henüz yüzde 36 düzeyinde. Buradan ampirik olarak, enflasyonu kontrolden çıkmış bir ülkede paralel döviz piyasasının ortaya çıkma olasılığının çok artacağını rahatlıkla söyleyebiliriz. Çünkü enflasyonunuz aşırı yüksekse, sabit kur-dalgalı kur, hangi kur politikasını uygularsanız uygulayın kur üzerindeki basınç aşırı düzeye çıkar. Kuru yönetebilmek için rezervlerinizi harcamak zorunda kalırsınız; belirsizlik ihracatçıları işleri ağırdan almaya, ithalatçıları ise alımları hızlandırmaya davet eder, cari denge bozulur; tasarruf sahiplerini dövizlerine el konulacağı korkusu sarar. Tüm bunlar paralel piyasada işlem hacminin artmasının nesnel koşullarını oluşturur.

Bizde ise sürece asıl ivme kazandıran bizzat ekonomi yönetimi oldu. 14 Mayıs seçimi öncesi kuru 20 TL’nin altında tutma saplantısı, bankaları döviz alım-satım makasını açmaya zorladı. Bunun sonunda döviz talebi Tahtakale tabir edilen nakit piyasasına kaydı. Şimdilik bankalar arası piyasadaki 19.45 TL civarındaki döviz kuruyla paralel piyasa farkı yüzde 5’i aşmadı. Bu Arjantin’deki yüzde 100’lük makasın yanına bile yaklaşamıyor. Yine de seçime kadar son düzlükte karşımıza nasıl bir tablo çıkar tam bilemiyoruz. İsterseniz önce Arjantin’in paralel kur politikasından yola çıkarak ekonomisine bir göz atalım. Sonra da Türkiye ile kıyaslayalım.

Türkiye 2018’de Rahip Brunson ile hatırlanan döviz krizini yaşadığı sırada Arjantin de sağcı başkan Mauricio Macri döneminde pesonun dolara karşı yarı yarıya değer yitirmesiyle sarsılıyordu. IMF piyasa dostu ekonomi yönetimine arka çıkarak, 57 milyar dolarlık bir borç veriyordu. Macri döneminde yoksulluğun alıp başını gitmesi, şehirli orta sınıfların da Peronistlere desteğinin artması sonucu 2019’da Merkez Sol Fernandez seçildi. Bu arada ülkenin dış borçları GSYH’nin yüzde 35’inden yüzde 69’una fırlamıştı IMF fonları bu dönemde büyük bir sermaye çıkışı için cephane sağladı. IMF her zamanki misyonunu yerine getirdi, finans kapitalin burnu kanamadan tahliyesini fonlamış oldu.

Yeni yönetim ekonominin başına Nobel ödüllü iktisatçı Joseph Stiglitz ekolünden, onun Columbia Üniversitesi’nden çalışma arkadaşı genç bir ismi, Martin Guzman’ı getirdi. Bu dönemde döviz alım satımı vergilendirildi. 2.5 milyon dolardan fazla serveti bulunan 12 bin kişiye yüzde 1 ila 3 arasında servet vergisi kondu. Bu oran yurt dışına para kaçırıp, söz gelimi Uruguay’dan mal mülk alanlara yüzde 50 fazlasıyla uygulandı. Araba alım-satımları yine vergiye bağlandı.

Gelir dağılımını düzeltme amaçlı politika demeti ise, elektrik-su-doğal gaz fiyatlarının 6 ay dondurulmasını, emeklilere ikramiye ödenmesini, 2 milyon kişiye gıda kartı dağıtılmasını, çocuk yardımlarını içeriyordu. Bu arada IMF ile 44 milyar dolarlık bir anlaşma imzalandı. Kemer sıkma önlemlerini içeren anlaşma uyarınca, bütçe açığını sınırlama, harcamaları kısma çabaları partiden, özellikle önceki başkan, bugünün başkan yardımcısı Cristina Kirchner’den tepki görünce Temmuz 2022’de Guzman istifa etmek zorunda kaldı. IMF’yle uzlaşma arayışı ile kitlelerin acil taleplerini bağdaştırmaya çalışan sol Keynesyen anlayış bir kez daha hüsranla sonuçlandı. Aslında son Arjantin deneyimi, Kılıçdaroğlu ve ekibi açısından yakından izlenmesi gereken bir örnek oluşturuyor.

Bugün Arjantin’de enflasyon tekrar yüzde 100’ün üzerine fırlamış durumda. Kuraklık ülkenin önemli bir döviz kaynağı soya, mısır ve buğday ihracatını çok olumsuz etkiledi. Uluslararası piyasalardan yeni borçlanma olanağı da bulunmuyor. Kullanılabilir döviz rezervleri de 1.3 milyar dolara kadar iniverdi. İnsanlar ellerindeki nakitleri bir an önce harcama gayretinde. Buna İspanyolca “quema la plata” (parayı yakmak) deniyor. Böylelikle lokantalar, kafeler tıklım tıklım dolu…

Şu an da resmi kurla 1 dolar 222 peso ediyor. Ancak kimse bu oranlarla işlem yapmak istemiyor. Turistlere ayrı bir kur uygulanıyor. Ancak işlem komisyonları, alım-satım farkları nedeniyle, yine de kredi kartıyla işlem yapmak önerilmiyor. Cebinde nakit ile gelenler, “mağara” (cueva)  denilen döviz büfelerinde iki misline para bozdurabiliyor. Yanında tomar tomar para taşımak istemeyen Western Union’a döviz transferi yaparsa, karşılığını karaborsa kurundan nakit peso olarak tahsil edebiliyor. Bazen bu büroların önünde saatlerce kuyruk beklemek gerekiyor. Soya ihracatçılarına ayrı bir kur uygulanıyor. Sade yurttaşlar da para ikamesi, yani paralarını karaborsada dövize çevirmekten başka çare bulamıyor. Kısaca tam bir keşmekeş söz konusu.

Halk gerek merkez sağdan, gerekse merkez soldan yaka silktiği için, aşırı sağcı, Trump hayranı Javier Milei’in önü açılıyor. Bu şahıs enflasyonu gemlemek için Arjantin ulusal parası pesonun ABD dolarıyla değiştirilmesini öneriyor.

TAHTAKALE’YE MÜDAHALE KUŞKUSU

Bizde ise döviz işlemlerinde henüz Arjantin kadar vahim bir durum yok. Ancak seçime kadar dövizin resmi kurunu yatay tutma çabasının giderek riskleri artırdığı görülüyor. Swap hariç net rezervler  -49.5 milyar dolara kadar geriledi. Net rezervler ise sadece 8.3 milyar dolar. 20 Nisan haftasında TCMB brüt rezervleri 5.4 milyar dolar düşerken, bunun 2.9 milyar dolarını altın rezervlerindeki eksilme oluşturdu. Buna karşın bankalardaki kıymetli maden depo hesaplarında artış bir yana, 324 milyon dolar azalma gözlendi. Bu bulgular TCMB’nin Tahtakale’ye altın sattığı, fiziksel altın talebini ithalat yerine rezervlerden karşılamaya çalıştığı izlenimi veriyor. Bir bakıma kamu göz göre göre döviz ve altın ticaretini paralel piyasaya kaydırıyor. Zaten ihracatçılara dövizlerinin yüzde 40’ını TCMB’ye devretmeleri halinde yüzde 2 prim, ayrıca TL’leri ile KKM hesabı açtırmaları halinde bir yüzde 2 daha toplam yüzde 4 ekstra teşvik söz konusu. Bu da bir çeşit paralel piyasa anlamına geliyor.

Seçimden önce son 9 işgününe girerken KKM hesaplarında 1.980 milyar TL, 19.45 TL dolar kuru üzerinden 101.8 milyar dolar var. Bankalarda döviz mevduatı olarak ise 223.8 milyar dolar bulunuyor. Liralaşma derken 14 Mayıs’a kişilerin ve şirketlerin 325.6 milyar dolar döviz pozisyonuyla ile giriliyor. Bu da yeni ekonomi yönetiminin manevra alanını daraltacak çok önemli bir yük olarak, AKP’nin bırakacağı enkazın ciddi riskler içeren bir parçası.