Paris saldırılarından sadece birkaç saat sonra RTE (elbette makam sırasına göre ondan sonra da Davutoğlu) sahneye çıktı. Her iki isim de terörü lanetledi. Avrupa’yı da, “Türkiye’nin yanında teröre karşı mücadele etmeye” çağırdı.

Mesaj, yandaş medyada alkışlarla karşılandı. Sadece yandaşlarda mı? Hürriyet bile alkış tuttu. Hatta Ahmet Hakan “çok net, çok sert bir tavır koydular” diye “BRAVO” dedi. Türkiye’nin liderleri teröre taviz vermiyorlardı! Avrupa sesimizi duymalıydı! Vs. vs.

Sözüm Meclis’ten dışarı.. Son birkaç günkü köşesine bakınca, neyi neden yazdığını (yazmak zorunluluğu hissettiğini) anladığım için Ahmet Hakan’dan da dışarı..

Ancak, medyamızda / toplumumuzda çok ciddi bir RUHSAL / ZİHİNSEL BOZUKLUK gözleniyor. Örneğin Asperger Sendromunu andıran belirtiler görülüyor.

Zira bütün bu gelişmelerde neden / sonuç ilişkisi kurulmuyor. Kurulmayınca iki AYNI OLAY, birbirinden kopukmuş gibi algılanıyor.

Uzatmayayım, Paris saldırısı sonrasında RTE ve Davutoğlu’nun tavrını alkışlayanlar Ankara katliamını es geçiyorlar. Bu ikilinin, Ankara katliamı sonrasında getirdiği yayın yasağını.. Ankara Cumhuriyet Başsavcılığı “saldırının sorumlusu IŞİD” dediği halde “terör kokteyli” tarifleri verdiğini.. IŞİD’i lanetleyemediğini unutuyorlar. Gözardı ediyorlar.

Dahası, RTE’nin, üstü kapalı biçimde “sanki saldırıların sorumlusu Esad imiş gibi, yine onu hedef gösterdiğini” fark etmiyorlar.
Ancak emin olun, bu “taktik” sadece ve sadece içerde işe yarıyor. Sınırlarımızın ötesinde herkes Türkiye’de neler olup bittiğini gayet iyi biliyor. Bizi, bizden iyi tahlil ediyor.

Aşağıda, Hürriyet’in –hiçbir yazısını kaçırmamaya özen gösterdiğim- Washington Temsilcisi Tolga Tanış’ın dünkü yazısından bir bölümü paylaşacağım.

Ne demek istediğimi daha iyi anlayacaksınız.

Ama önce ben birkaç noktayı hatırlatayım: 7 Haziran seçimlerinden iki gün önce Diyarbakır’da patlayan bombayı hatırlarsınız. İşte o bombacının annesi, bazı milletvekillerine / gazetecilere konuşmuştu. Ve şöyle demişti:

Bizim çocuğumuz devletin, MİT’in kontrolünde, IŞİD’e gitti. MİT her şeyi biliyordu.

Ankara katliamı sonrasında da anlaşıldı / hatırlandı ki, istihbarat servislerimiz canlı bombalar hakkında her türlü bilgiye sahipti. Dahası, o bilgiler, Adıyaman Cumhuriyet Savcılığı’nın bir iddianamesinde bütün netliğiyle yazılıydı.

Her şey böyle ayan beyan ortada olduğu halde yayın yasağı getiriliyor. Çünkü yazılmasın, konuşulmasın, kısacası BİLİNMESİN isteniyor. Oysa dedim ya dünya her şeyin farkında. Her şeyi biliyor.

Tolga Tanış da, işte onlardan birini paylaşıyor. Buyurun:

• • •

Hikâye, Nisan 2013’e uzanıyor. Suriye’de IŞİD ve El Nusra arasındaki kopuşun da başladığı kritik eşiğe. Antakya Süryani Ortodoks Kilisesi Halep Metropoliti Yuhanna İbrahim ve Süryani Rum-Ortodoks Kilisesi Halep ve İskenderun Metropoliti Pavlus Yazıcı, o sıra yine bir iş için Türkiye’den Suriye’ye geçiyorlar. Ve 22 Nisan günü bir araçla Cilvegözü’nden Halep’e ulaşmaya çalışıyorlar. Ancak bu sefer beklenmedik bir şey oluyor. Ve sınırdan 20-25 km sonra araçları silahlı sekiz kişi tarafından durduruluyor. Kimsiniz, nereye gidiyorsunuz vesaire... grup metropolitleri kaçırıyor.

KİM kaçırıyor, nereye götürülüyorlar, öğrenilemiyor. Ancak aynı dönem, sınırdan yaklaşık 500 km içeride, Konya’da, polis Suriye’den gelen bir gruba rastlıyor. Yanlarında kimlik yok.

Bir adres bildirmeleri isteniyor ve gitmelerine izin veriliyor. Ancak sonra bir şüphe oluşuyor. O gün araçta bulunanlardan Magomed Abdurahmanov’un, internette dolaşan, Suriye’de kafa kesme videolarında görünen kişilerden biri olabileceği düşünülüyor. Ve İstanbul’daki verdiği adreste yapılan baskında çok sayıda silah ve mühimmatla yakalanıyor.

İlk ifadesinde her şeyi kabul ediyor Abdurahmanov. Ancak Mayıs 2014’te ilk duruşması için mahkeme önüne çıkartıldığında önceki ifadelerini reddediyor. Videoya rağmen din adamlarının kafasını kendisinin kesmediğini savunuyor. Ve Türkiye istihbaratının kendisine yardım ettiğini iddia edip aynen şöyle diyor: “Ben El Kaide üyesi olsam Türk istihbaratı bana yardım etmezdi. Suriye’deyken Türk istihbaratı ile birçok kez iletişime geçtik ve birbirimize yardım ettik.”

Uzun süre haber alınamayan metropolitlerin katledildikleri sonra kesinleşiyor. Kafa kesme görüntülerinin gerçek olduğu anlaşılıyor. Ancak bütün delillere rağmen, Abdurahmanov kafa kesmelerden değil örgüt üyeliğinden suçlu bulunuyor. Ve sadece 7.5 yıl hapisle cezalandırılıyor.
İşte Amerikalılar da, bu karardan dört ay sonra.. 13 Kasım 2015’te.. Obama ile Erdoğan’ın Antalya buluşmasından sadece iki gün önce.. Amerikan Dışişleri Bakanlığı eliyle bir açıklama yapıp dosyayı hatırlatıyor. Hapiste olduğu halde Abdurahmanov’un kara listeye alındığını duyurup üç kişinin kafasını kesmekle suçlanan birine Türkiye’de 7.5 yıl hapis cezası verildiğini tüm dünyaya ilan ediyor.

• • •

Son bir not da benden: Ebu Benat lakabıyla bilinen Abdurrahmanov, özellikle İstanbul’da konuşlanmış Çeçen / Dağıstanlı cihatçılardan biri. Ve o cihatçıların MİT’in sürekli kontrolünde olduğunu (konuyla ilgilenenler arasında) bilmeyen yok.

Mesele aslında çok çok daha geniş. Ama bu kadarına bile bakıp “RTE’ye bravo” dememek mümkün değil! Bir ülke, aydını / gazetecisi / muhalefeti / toplumu ile bu kadar mı iyi uyutulur!!!