Bir kuşağın maruz kaldığı eşitsizlikler, genç kuşağın önündeki fırsatları da azaltıyor, eşitsizlik kuşaktan kuşağa devredilmiş oluyor. İleri Teknolojilere Hazırlık Endeksi’ne göre Türkiye’nin yeri 158 ülke arasında 55’incilikten öteye gidemiyor. Özellikle bilgi teknolojileri, işgücü becerisi ve sanayide teknoloji kullanımı alanlarında geri kaldığımız gözleniyor

Türkiye teknolojik gelişmenin neresinde?

Pandemiyle birlikte robot, yapay zeka, sanal gerçeklik, kripto paralar, tele çalışma, Zoom, on-line alışveriş terimlerini daha sık duyar olduk. Bir anlamda teknolojik gelişmeler yaşamımıza hızla yansıdılar.

Bilindiği gibi jilet aslında “Gilette” yazılan tescilli bir tıraş bıçağı markasının adı iken, bir süre sonra bir ürünün adını temsil etmeye başlamıştı. Benzer şekilde Selpak, Sana, Nescafe de zamanla “jenerik markalar” haline gelmişlerdi.

Teknoloji sektöründe de “Google, Zoom, Uber, Amazon, Netflix” çoğunlukla bir şirket ismi kadar bir kavramı da ifade etmek için kullanılıyorlar; arama motoru, dijital toplantı, taksi çağırma hizmeti, kargo siparişi, canlı yayın akışı gibi… Bu durum alanlarında öncü şirketler olmaları kadar, ürün piyasasındaki tekel konumlarından da kaynaklanıyor.

TEKELİ GÖSTERİP OLİGOPOLE RAZI ETMEK

The Economist dergisi geçen hafta kapağa da çıkardığı “Büyük Teknoloji Şirketleri Rekabeti” dosyasında bir “müjde” veriyor: teknoloji sektöründe “tekellerin” yerini “oligopollere” bıraktığını… Diğer bir ifadeyle ikinci ve üçüncü şirketlerin pazar payı artarken, birinci şirketin ki hafif de olsa geriliyor.

Ama metinleri dikkatle okuyunca malum şirketlerin Apple, Amazon, Facebook, Google Alphabet, Microsoft benzerlerinin birbirlerinin hakimiyet alanlarına girdiğini, bir mecrada azalan gelirlerini başka bir mecrada telafi etmeyi denediklerini görüyoruz. Henüz teknoloji şirketlerinin vergilendirilmesi, yaptıkları faaliyetlerin regülasyonu, kişilerin mahremiyetinin gözetilmesi ve tüketicilerin korunması yolunda fazla bir mesafe kat edilemediğini anlıyoruz. Kendi aralarında yer yer rekabet, çoğu zaman anlaşma ve ittifaklarla bu oligopoller rekabete yeni firmaların katılmasının önünü de kesiyorlar. (The Economist 27 Şubat 2021)
The Economist geçtiğimiz yıl 5 büyük Amerikan teknoloji şirketinin piyasa değerlerini 7.6 trilyon dolara yükselttikleri bilgisini veriyor. ABD’de lider firmaların ortalama piyasa payları 11 teknoloji alt sektöründe yüzde 35 iken, ikinci ve üçüncülerin toplam payları %18’e yükselmiş.

Microsoft ve Google Alphabet Amazon’u bulut teknolojisi alanında zorlarken; Amazon da Facebook ve Google’un dijital reklam pastasından pay almak için hamle yapıyor.

Bir de geleneksel firmaların teknolojik atılım yaparak yeni bir çehreyle ortaya çıkması olgusu ile karşılaşıyoruz. 98 yıllık Disney kesintisiz yayın kulvarında Netflix’in karşısına dikilirken, Walmart da on-line alışveriş konusunda atılım yaparak 2020’de bu mecrada 38 milyar dolar ciroya ulaşıyor.

Piyasacı bir yayın organı olan The Economist “tekelci” yapıdan “oligopolcü” bir rekabete geçişin tüketiciye daha iyi kalite ve daha elverişli fiyat şeklinde avantaj sağlayabileceği konusunda fazlaca iyimser bir beklenti içinde görülüyor. Veya dev teknoloji şirketlerine karşı yükselen tepkilerin önünü kesmek amacıyla, “tekeli gösterip oligopole razı etmek” için küresel sermaye adına bir misyon yükleniyor…

UNCTAD TEKNOLOJİ VE YENİLİKÇİLİK RAPORU

Daha gerçekçi, kamucu bir perspektife sahip, teknolojik gelişmelerin gelişmekte olan ülkelere (GOÜ) olan etkilerini de önemseyen bir çalışma istiyorsanız, o takdirde Birleşmiş Milletler Ticaret ve Kalkınma Konferansı’nın (UNCTAD) “2021 Teknoloji ve Yenilikçilik Raporu”na başvurmanız gerekiyor. (UNCTAD Technology and Innovation Report 2021).

Rapor yapay zeka, robotik, biyoteknoloji ve nanoteknoloji gibi “ileri teknolojiler” yaygınlaştıkça değişimin ivme kazanacağını öne sürüyor.En son korona virüse karşı aşıların hızla geliştirilmesi örneğinden görüldüğü gibi bu teknolojiler muazzam yararlar sağlıyorlar. Öte yandan otomasyonun uygulanmasıyla istihdamın daralacağı korkusu yaşanıyor. Sosyal medyanın toplumdaki bölünmeleri, kaygıları, şüpheleri derinleştirdiği düşünülüyor.

Dijitalleşmenin ekonomik süreçlere nüfuz ettiği son yıllarda dünyada refah artışı gözlendi. İnsanlar ortalama olarak daha uzun ve sağlıklı yaşamlar sürüyorlar. Yükselen ülkelerde hızlı ekonomik büyüme küresel orta sınıfın ortaya çıkışını getirdi. Buna karşın kalıcı bir yoksulluk ve artan eşitsizlik de kök saldı. Servetin de sınırlı ellerde toplandığı gözlemleniyor.

Gelir dağılımı uçurumlarının yanı sıra eğitim ve sağlığa erişimde de büyük adaletsizlikler söz konusu. Bu dengesizlikler ekonomik büyüme ve insani gelişmeyi sekteye uğrattığı gibi, ister pandemi, ister ekonomik kriz veya iklim değişikliği olsun kırılganlıkları artırıyor. Bir kuşağın maruz kaldığı eşitsizlikler, genç kuşağın önündeki fırsatları da azaltıyor, eşitsizlik kuşaktan kuşağa devredilmiş oluyor.

UNCTAD raporunda bir de “İleri Teknolojilere Hazırlık Endeksi”ne yer veriliyor. Endeks, ülkelerin ileri teknolojileri kullanma, benimseme ve uyarlayabilme yeteneklerini 5 bileşen üzerinden ölçmeyi amaçlıyor: bilgi ve iletişim teknolojileri, işgücünün beceri düzeyi, Ar-Ge faaliyetleri, sanayide teknolojide kullanımı ve finans kaynaklarına erişim.

Bu çerçevede yapılan sıralamaya göre ilk 10 ülke şöyle :

1- ABD
2- İsviçre
3- Birleşik Krallık
4- İsveç
5- Singapur
6- Hollanda
7- G.Kore
8- İrlanda
9- Almanya
10- Danimarka

Çin’in 25’inci, Rusya’nın 27’nci sırada yer aldığı listede Türkiye’nin yeri 158 ülke arasında 55’incilikten öteye gidemiyor. Özellikle bilgi teknolojileri, işgücü becerisi ve sanayide teknoloji kullanımı alanlarında geri kaldığımız gözleniyor. ( 75, 63 ve 78’inci sıralar).

Ülkelerin teknolojik gelişim düzeyinin zenginliğiyle ilintili olduğunu biliyoruz. O nedenle ABD, İsviçre, İsveç diye devam eden sıralamaya şaşırmıyoruz. Bir de kişi başına gelirine göre teknolojik gelişim listelenmiş. Burada da ileri bir yazılım sektörüne sahip olduğunu bildiğimiz Hindistan 1. sırada yer alırken onu, Filipinler, Ukrayna, Viet Nam, Çin izlemiş. Türkiye bu kategoride de ilk 20’ye girememiş.

GOÜ'LERİN TEKNOLOJİ POLİTİKASI NASIL OLMALI?

Teknolojik değişim farklı meslekler, firmalar ve sektörler arasındaki eşitsizlikleri etkilediği gibi, emek ve sermaye arasındaki ilişkilere de yansıyor. Bir ülkedeki sosyal, ekonomik ve emeğe yönelik politikalar eşitsizliklerin artmasını veya azalmasını getiriyor.

GOÜ’ler de bilinçli olarak üretkenliği artırmak, ekonomik faaliyetleri çeşitlendirmek ve istihdam yaratma için otomasyonu benimsemek zorunda. Ancak teknolojinin negatif etkilerini sınırlamak için rapora göre şu etmenler göz önüne alınmalı:

• Genç ve artan nüfusun emek arzını artırma ve ücretleri baskılama eğilimi,
• Düşük gelirli ülkelerde yeni teknolojilerin daha yavaş nüfuz ettiği tarım sektörünün ağırlığı,
• En yoksul ülkelerde teknolojik gelişme için gereksinim duyulan beceri düzeyinin eksikliği nedeniyle sürecin yavaş işlemesi,
• Finansman kaynakları ve sisteminin yetersizliği,
• Fikri mülkiyet haklarının sıkı biçimde uygulanmasının ileri teknolojilerin transferini dolayısıyla kullanımını baltalaması.

Rapor GOÜ’ler için özetle şunları öneriyor:

• Hükümetlerin ulusal yenilikçilik sistemlerinin gelişimi için sanayi, ticaret ve mali politikalarla aktif biçimde devreye girmesi,
• Bilim, teknoloji ve yenilikçilik politikalarıyla sanayileşme hedeflerinin ortaklaştırılması,
• Eğitim ve yetiştirme programlarının kadınları da kapsayacak şekilde yaygınlaştırılması,
• Bilgi ve iletişim altyapısının güçlendirilmesi, İnternete erişimin kolaylaştırılması.

Teknolojik gelişmenin eşitsizlikleri kalıcı kılması, hatta derinleştirmesi tehlikesi karşısında sosyal koruma sisteminin güçlendirilmesi de büyük önem taşıyor. Bu çerçevede sermayenin veya robot kullanımının vergilendirilmesi yoluyla temel gelir ödemesi programlarının finanse edilmesi seçeneği de gündeme getiriliyor. Bir işten başka bir işe veya sektöre geçişi kolaylaştıracak sürecin yine kamusal politikalarla tasarlanmasının önemi üzerinde duruluyor.

Özetle, UNCTAD’ın Teknoloji ve Yenilikçilik 2021 Raporu’nda 21. yüzyılda başarının, güçlü bir sanayi altyapısı kurulması ve ileri teknolojilerin kullanılması ile insan merkezli, kapsayıcı ve sürdürülebilir toplumsal yapılar arasında dengeli bir vizyon tutturulabilmesine bağlı olduğunun altı çiziliyor.