Birden aklıma ne geldi, biliyor musunuz? Kürtmüşüz yahu! Vallahi de billahi de Kürtmüşüz!.. He valla Kürtmüşüz… Allah bizi devletin Kürtleştirdiği, resmî Kürdî camia içinde.....

Birden aklıma  ne geldi, biliyor musunuz? Kürtmüşüz yahu! Vallahi de billahi de Kürtmüşüz!.. He valla Kürtmüşüz… Allah bizi devletin Kürtleştirdiği, resmî Kürdî camia içinde yazmasın, nemize lazım biz Kürtlüğümüzden memnunuz da.....

 

Ben arada bir de olsa “Tuhaf bir ülkeyiz vesselam” dedikçe kimileri rahatsız olmaya devam ediyor. Rahatsız oldukça da “Yahu! Sevmiyorsan git kardeşim, ne yapalım!” diyorlar. Onlar “git!” dedikçe de bense inadına, kalmakta ısrar ediyor ve yine inadına, vallahi de billahi de; “tuhaf ülke” hatta daha da ötesi, “tuhaflıklar ülkesi” demek durumunda kalıyorum. İsterseniz siz de bir bakın; tuhaf demekte haksız mıyım allahaşkına…

Bizim deyimlerimizin ortaya düşen aleni ve hoş tarafları da vardır, bilirsiniz; hani derler ya “Daha boku kurumadan!” Tam da o minval üzere.

Hakkâri’de “Ya sev, ya git” serenadının üzerinden birkaç ay geçmeden sanki bütün o sözler söylenmemiş gibi TRT Şeş ile tanışmış olduk. Yetmedi Sağlık Bakanlığı ‘zatürree aşısının’ ulusal aşı takvimine alınmasıyla ilgili olarak başlattığı kampanya çerçevesinde devletin TRT Şeş Kürtçe kanalında yayınlanmak üzere ‘Kürtçe Tanıtım Filmi’ hazırlamış.

Pazarın, kârın kokusunu önce iş dünyası, kapitalistler alır. Bu dünyada da böyledir. Güney’de de, Irak Kürdistanı’nda da böyle olmadı mı? Irak’ta Kürdistan Bölgesel Hükümeti kurulduğunda, Türkiye’de “dünya yıkılırken”, milliyetçiliklerine toz kondurmayan iş dünyasının kimi mensupları bir ‘Kürt bağlantısı’ kurmaya çalışıp Kuzey Irak’ta iş yapmanın yollarını aradılar, buldular da… İşte şimdi kimi reklam şirketleri Arçelik, Vodafone, Mitsubishi ve diğer kurumlara Kürtçe reklam dosyaları hazırlıyorlar. Hatta kimi boya ve ilaç sektöründe çalışanlar hazırladıkları Kürtçe tanıtım malzemesiyle bölge piyasasında görünmeye başladılar bile!

Şimdi ister istemez evin öz be öz evlatlarının bunca yıldır başına getirilenlere sözü getirmek galiba en doğrusu…

Abdullah Demirbaş’ı bugüne kadar tanımamış olanlarınız hâlâ kalmışsa eğer, ayıp vallahi! Pes doğrusu demek geçiyor içimden! Aslında Demokratik Toplum Partili belediyelerin hemen hemen tümünün ‘rutin faaliyetleri’ içinde yer alan ‘çokdilli belediyecilik’ işini biraz daha gayretkeşlik göstererek belediye meclisi kararıyla hayata sokunca; İçişleri Bakanlığı kararıyla Belediye Meclisi feshedildi, Demirbaş da bakanlık kararıyla görevden uzaklaştırıldı. Şimdi onun yerine atanmış bir mülki âmir bakıyor Diyarbakır Sur beldesinde…

Osman Baydemir’i de eminim ki tanırsınız! 2004–2009 yılları arasındaki beş yıllık Diyarbakır Büyükşehir Belediye Başkanlığı süresince gerek temsili görevi belediye başkanlığı nedeniyle, gerekse Osman Baydemir olarak anadili Kürtçeyi belediye hizmetlerinde kullanması nedeniyle çokça ve de sıkça basına konu oldu. Sadece basına değil elbet! Savcı ve yargıçlara da neredeyse haftada iki gün konuk oldu, işinin bir eki olarak adliye koridorlarında da mesai yaptı. Eğer karara dönüşür ve infazı kesilirse yatacağı ceza tutarı 234 yıl. Bu istenen cezanın büyük bölümü “Kürtçe’de ısrar”dan… Haydi, hayırlısı, insan ömrü dediğiniz ne ki! 234 yıl göz açıp kapayıncaya kadar geçer gider. Hem ömrü bu kadar cezaya vefa eder de uzarsa fena mı olur, değil mi ya!

Şimdi düşünün artık, ben “tuhaf ülke” derken haksız mıydım? Size entelektüel camianın şahsiyetlerinin dilleri nedeniyle, anadilleri Kürtçe yüzünden ısrarından çektiklerini daha yazmadım. Muktedirlerin seçim öncesi törensel bir eda ile giriştikleri bu işler nedeniyle başta Baydemir ve Demirbaş olmak üzere, sırf anadillerinde ısrar ettiler diye bunca mesaisini çaldıkları Kürt şahsiyetlerinden özür borçları yok mu? Elbette var. Ama onlar ‘pişkin’! Özür dilemek geleneklerinde yok. Özür dileyenlere ise “Bizim geçmişimizde özür dilenecek bir şey yok ki! Neden özür dileyelim” diyorlar.

Şimdi bütün bu hengâmenin içinde Kürtçe’de ısrarın Kürt siyasal mücadelesinin haysiyetli bir kazanımı sonucu gelinen noktayı nazarının iyi ve takdire şayan örnekleri de var elbette. Onlara da bu vesileyle bir merhaba demek galiba en doğrusu…

Mesela birkaç aydır Abidin Parıltı’nın yazdıklarıyla Radikal Kitap ekinde Kürtçe yazılmış edebiyat örneklerini tanıtan ‘Kürdili’ sayfası Radikal gazetesinin sessiz sedasız Türk medyasında gerçekleştirdiği kayda değer önemli bir örnek. Her ne kadar şimdilik sınırlı olarak salt Türkiye’den Kürtçe olarak yazılmış ve basılmış örneklerle, aynı zamanda kimi yayınevleriyle sınırlı tutarak da olsa, eminim bu ilgi daha da zenginleşecek ve dünyanın diğer coğrafyalarındaki zengin Kürdî metinler de Radikal Kitap’ın Kürdili sayfasına konuk olacak. Bu alkışlanması gereken bir kıymetbilirlik örneği…

Ve tabii ki vurgulamadan geçemeyeceğim, Bilgi Üniversitesi var sırada. Bilgi Üniversitesi, akademik duruşuyla Türkiye’de nasıl akademisyenlik yapılacağını kurumsal manada epeycedir gündemde tutan bir özel üniversite. Kürt Konferansı, Ermeni Konferansı, Mehmed Uzun Konferansı ve diğerleri…

Elbette bizler gibi sol cenahtan gelen ‘devletçi bir solculuk’la beslenen ‘özelleştirme’ türünden işlere her daim karşı çıkan bir gelenekten gelenler olarak özel üniversiteleri iyi örnekleriyle de olsa dile getirmek kimilerine zor gelebilir. Ama olsun Bilgi’nin hakkını teslim etmek gerek. 2008–2009 akademik yılında Bilgi Üniversitesi öğrencilerinin talebi üzerine Kürtçe ders programına alınacak(mış).

Birden aklıma ne geldi, biliyor musunuz? Kürtmüşüz yahu! Vallahi de billahi de Kürtmüşüz. Bu başlığı ve bu vurguyu durduk yerde niye seçtim biliyor musunuz? Necmettin Salaz arkadaşımın ince ironilerle çocukluk ve ilk gençlik yıllarının Van şehrinden anı-öykü taamında kaleme aldığı kitabına koyduğu ad nedeniyle, Kürtmüşüz.* Kürtlüğün telaffuzunun bile yasaklı yıllarında, Kürtlüğün sadece köylülükle eşdeğerde tutulduğu garip ‘şehirli ve Türk’ yıllarının insan ruhundaki kırılmalarından bugünlere gelinişinin ince ironisi Kürtmüşüz!

He valla Kürtmüşüz… Allah bizi devletin Kürtleştirdiği, resmî Kürdî camia içinde yazmasın, nemize lazım biz Kürtlüğümüzden memnunuz da! Hani ya benden söylemesi…

  • Necmettin Salaz, ‘Kürtmüşüz’, Damar yayınları.