Gökyüzü, bir gökyüzü mavi: Gerisi Van kalesi...

Gökyüzü, bir gökyüzü mavi: Gerisi Van kalesi
 
Dayamış başını Van gölünün omuzuna

bir yanı Kaya Çelebi camisi, aklın hayalin durur

bir yanı çatak, jirki

Selçuklu erenlerin ervah-ı âlem mescidi

herki ve mamhoran kilimi

nice acılara atılmış ilmiği

nice sevinçlere rahm-ı maderden

Van kalesi

kaldı mı artık anlatan ol hikâyetin

bir top bulut olup uçaydım burcundan

alnının al akıtmasından öptüğüm akşam
 

Gökyüzü, bir gökyüzü mavi: Gerisi kırık anılar mahzeni
 

Çay içiyorum iskelede, gün devrildi

Kuzgunsekmez’in kolları arasında

iki asker, ne kaldı şurada tezkereye

bilekleri kelepçeli bir serçe

kaçağa düşmüş gençliğim

çıkınında sac kavurma, uzun ekmek, yoğurt

bir de mavi gökyüzü

durup durur avuçlarının ortasında Akdamar adası

nice gurbetlere yazılmışlığın adası

yol kavşaklarında çözülmüşlüğün adası

kim mi anlatır meramın sular kararınca

gözlerinin ince karasından öptüğüm akşam
 

Senin adresin: Tanrı Haldi’nin kudreti sayesinde

Argisti’nin oğlu

Sardur bu mahzeni doldurdu.

İçinde 5800 ölçek zahire var.

Benimki:  Kanadı kırık bir rüzgâr

kapıları kilitli bir han

buğday ve incir, kan her zaman

yüzümde yalnız kendi şavkına düşen

bir beyaz ay, bembeyaz anılar

Yol boyu kar suyundan bir çeşme işareti
 

Gökyüzü, bir gökyüzü mavi: Gerisi durmuş bir güneş saati
 

Çözüyor kelepçesini serçenin, gün devrildi

Van gölünün öte yanı Muş yol ayrımı

çıkınını topluyor askerler

resmine bakıyorum sana yakışan özlemin

çay tazeleniyor

artık ne kaçağa yazılmak ne kan davası

yağmur damlası, sessizliğin bereketi

topladım dengimi Van’dan gidiyorum

ayrılığın geçit vermez sesini öptüğüm akşam
 

Van. 29 Eylül 1983. Saat 17.45. Nuh otelin

dağlara bakan penceresi önünde durdum ve düşündüm

şu an burnunun ucundan öpmek istediğimi düşündüm

ol hikâyetini düşündüm bir mavi gökyüzünün

kaçaklarda sürünen gençliğini su kırağında açan gelinciklerin

telli duvaklı mahpus damlarını
 

Gidiyorum işte yol boyu kar suyundan bir akşam

içimde dağların gölgesi ve özlemişliğim seni

 
Sevmişliğim seni

***

Bir kenti güzel, değerli, yaşanılır kılan tarih, doğa ve insan hazinesi değil midir? Van da bütün bu özellikleri bağrında barındıran bir hazine… Bu hazine, şimdi “deprem” felaketinin yağması altında… Fakat kısa süre içinde bu felaketin üstesinden gelmesini bilecektir. Çünkü tarih, doğa ve insan gücü olarak değerinin farkındadır. Van’a birkaç kez misafir oldum, yukarıdaki şiiri, içindeki tarihten de belli, tam 28 yıl önce orada yazdım. Biliyorum ki, Anadolu toprağında bir evim, bir sıcak yuvam da Van’da bulunmakta… Canlarını yitiren arkadaşlarıma sabırlar diliyor, yakın bir gelecekte bir daha tarihi, doğası ve insanıyla kucaklaşacağımı umuyorum.

ŞAİRİN NOT DEFTERİ

* TUİK’in 2010 yılı verilerine göre 14 Doğu Anadolu bölgesi ilinden İstanbul doğumlu 2.371.086 kişi ikamet etmektedir. Bunun İstanbul nüfusuna oranı yüzde 18.35. Hakkâri 6.919 İstanbul doğumlu ile son sırada, Malatya 358.518 kişiyle ilk sırada yer almaktadır. İstanbul doğumlu Vanlılar ise 123.680. Doğu Anadolu bölgesinin 14 ilinden İstanbul doğumluların toplamı da 2.371.086 kişiye ulaşmakta. (Doç.Dr.Yüksel Demirkaya; Sayılarla İstanbul 2010, İstanbul Ticaret Odası)

* Mikrobölgeleme kayıp tahmin sonuçlarına göre İstanbul’da 5.000 çok, 20.000 ağır, 110.000 orta, 300.000 hafif hasarlı bina bulunmakta… Acil barınma ihtiyacı olan hane sayısı ise 528.136. “Deprem”, Van dolayısıyla yine gündemde. “Sesimi duyan var mı?” demeye gerek kalmadan, bu veriler karşısında “deprem”le yaşamaya nasıl alışacağız?

* “Devrim, sistemin dış güçler tarafından altüst edilmesi sayesinde olmayacaktır. Sistemin inkârı, sistemin kendisinin neden olduğu alternatif pratiklerle sistemin içinde yayılır.” (Andre Gorz: Maddesiz, Ayrıntı Yayınları)