Tüm evren ve varlığımız birer simülasyon mu? Eğer öyleyse Platon’un idealar dünyasının eksik birer kopyaları mıyız? Simülasyonu kimler ne için yarattı? Simülasyonu yaratanlar da bir simülasyonda mı?

Varlığımız bir simülasyon mu?
Fotoğraf: IMDb

Prof. Dr. Sertaç ÖZTÜRK - @Sertac_Oztrk

Çinli filozof Zhuangzi bir gece rüyasında kendisini kelebek olarak görür ve uyanınca şunu sorar: “Acaba ben rüyasında kelebek olan bir insan mıyım, yoksa şimdi rüya görüp kendisini insan sanan bir kelebek miyim?” Deneyimlediğimiz fiziksel dünyanın gerçekliğine dair şüpheler ve beraberinde gelen sorgulamalar yüzlerce yıldır filozofların ilgisini çekse de özellikle son zamanlarda fizikçiler yaşadığımız evrenin gerçekliğinin çok farklı olduğunu ve aslında bir simülasyon içerisinde yaşıyor olabileceğimizi dile getirmeye başladı. Gerçekten tüm evren, madde ve varlığımız birer simülasyon olabilir mi ve bu düşünce nereden geliyor bir bakalım.

Yaşadığımız dünyanın bir yalan olduğu fikri çok eski çağlara dayanır. Platon idealar kuramı ile düalist bir yaklaşım sergiler. Algıladığımız ve deneyimlediğimiz her şeyin kusursuz hallerini barındıran idealar dünyası vardır ve fiziksel dünya bu ideaların sadece kusurlu ve eksik yansımalarıdır. Kendisinin meşhur mağara alegorisindeki duvara yansıyan iki boyutlu gölgelerin mağarada tutsak kalmış insanlar tarafından mutlak gerçeklik olarak algılanması, ama asıl gerçekliğin çok daha farklı olması gibidir bu.  Benzer şekilde günümüzde yaygın olarak kabul edilen dinler de bu dünyanın sahteliğinden söz edip, durur. Aslında tüm dinler verdikleri mesaj bakımında aynı manzaraya bakan farklı pencereler gibidir. Modern felsefenin babası olarak kabul edilen Descartes’te gördüğümüz her şeyin kötü niyetli bir şeytanının bize gösterdiği yanılsamalar olabileceğini belirterek, bu fiziksel dünyanın gerçekliğinden asla emin olamayacağımızı söyler. Emin olabileceğimiz tek şey bunları sorgulayan zihnimizin varlığıdır. Bu sanki bir kavanozdaki beyin gibidir. Beyin içinde yaratılan tüm tatlar, kokular, hazlar ve görüntüler gerçek değilken, kavanozdaki zihin gerçektir. Bu tıpkı Matrix’in sanallığında hapsolmuş zihinler gibidir. İrlandalı filozof Berkeley ise gerçekliği zihnimizde yarattığımızı söyler. Zihinden ve algıdan bağımsız maddenin varlığını reddeder ve “Var olmak algılanmış olmaktır.” der. Kuantum mekaniği ile Berkeley’in düşüncesi arasında ilginç bir benzerlik vardır. Çift yarık deneyinden olduğu gibi algılanmış bir parçacık birçok olası durum içinden tek bir gerçekliğe geçer. Bu konu ile ilgili eski yazılarıma göz atabilirsiniz.

POST-İNSANLIK

Şu ana kadar bahsettiğim düşüncenin temelinde algılarımız aracılığıyla üretilen gerçeklik bir simülasyon iken, onları var eden bilinç gerçektir ve bu bilinç Tanrı’dan veya Bir’den kopmuştur fikri vardır. Peki ya bilinç de bir şekilde simülasyon içerisinde üretilebiliyorsa ve tüm evren sadece bir bilgisayar simülasyonu ise? Yani Matrix gibi manipüle edecek hazır zihinlere ihtiyaç yoksa? Nick Bostrom acaba bir bilgisayar simülasyonunda mı yaşıyoruz diye 2003 yılında bir makale yayınladı ve teknolojik açıdan çok gelişmiş bir post-insanlık düşündü. Ortaya olası üç tane önerme attı: Ya insanlık savaşlar ve felaketler ile yok olacak ve böyle gelişmiş bir post-insanlık türü asla ortaya çıkamayacak; ya böyle gelişmiş bir post-insanlık türü olsa bile simülasyon yaratma ile ilgilenmeyecek; ya da kesinlikle bir simülasyonda yaşıyoruz. Bostrom makalesinde ilk iki önermeyi pek olası görmüyor ve ilk kez 1970’lerde ortaya çıkan iki boyutlu “Pong” oyununu örnek veriyor. İki boyutlu birkaç pikselden oluşan bir simülasyon sadece 50 yıl içerisinde sanal gerçeklik gözlükleri ile 3 boyutlu bambaşka bir seviyeye gelmişken, kuantum bilgisayarları ve hiç tahmin etmediğimiz yeni teknolojilerin ortaya çıkması ile bizim dünyamız boyutunda bir simülasyon yaratmanın çok olası olduğu görüşüne hâkim. Belki post-insanlık merak ettiği 3. Dünya savaşının sonuçlarını görmek veya küresel ısınmanın kaotik etkilerini anlamak için bir simülasyon yaratmış olabilir.

SON KANIT GEÇEN AY

Bir bilgisayar simülasyonunda yaşıyor olabileceğimize dair en son kanıt geçen ay yayınladığı makale ile fizikçi Melvin Vopson’dan geldi. Vopson ilk kez 2022 yılında ortaya atılan bilgi dinamiğinin ikinci yasasından faydalandı. Bu yasa izole bir sistemin fiziksel entropisinin zaman içinde artması gerektiğini söyleyen termodinamiğin ikinci yasasına benzer. Fakat termodinamiğin ikinci yasasının aksine bilgi dinamiğinin ikinci yasası bilgi durumları içeren sistemlerin bilgi entropisinin sabit kalmasını veya zaman içinde azalarak dengede belirli bir minimum değere ulaşması gerektiğini belirtir. Vopson biyolojideki genetik mutasyonların rastgele değil de bilgi dinamiğinin ikinci yasasına göre bilgi entropisini en aza indirecek şekilde eğilim gösterdiğini söylüyor. Vopson “Evrende neden simetri hâkim?” sorusuna da bilgi dinamiğinin ikinci yasasını kullanarak yüksek simetrinin her zaman en düşük bilgi entropisi durumuna karşılık geldiğini ve bu nedenle doğadaki her şeyin simetriye yöneldiğini belirtiyor. Bilginin en aza indirme eğilimini (yani bir nevi verinin sıkıştırılmasını) bir bilgisayar yapısına benzeterek tüm evrenin simüle edilmiş bir yapı olduğuna dair bilimsel kanıtları makalesinde bizlere sunuyor. Okumak isteyenler için gerekli referansı en sona bırakıyorum.

Evren ile ilgili aklımı en çok kurcalayan sorulardan bir tanesi ışık hızının değeri. Bu kadar devasa bir yapıda maksimum hızın bu kadar düşük bir değerde olması gerçekten çok ilginç. Evrendeki en kısa mesafe Planck uzunluğudur. Planck uzunluğunu yaklaşık olarak 10 üzeri -35 m mertebesindedir ve bu değer ışık hızı değerine bağlıdır. Işık hızının değerini bin kat artırırsanız Planck uzunluğunun değeri yüz kat azalır. Planck uzunluğunu piksel boyutları olarak düşünürseniz, ışık hızı artınca piksel boyutları küçülür ve toplam piksel sayısı artar. Evrende depolayacağınız bilgi miktarı Planck uzunluğu değerine bağlı olduğundan ışık hızının değeri sanki bilgi miktarını (piksel veya bit sayısını) optimize edecek şekilde belirlenmiş gibi görünüyor. Bu da bir bilgisayar simülasyonunda olduğumuz konusunda beni biraz ikna ediyor.

Tüm evren ve varlığımız birer simülasyon mu? Eğer öyleyse Platon’un idealar dünyasının eksik birer kopyaları mıyız? Simülasyonu kimler ve neden yarattı? Simülasyonu yaratanlar da bir simülasyonda mı? soruları önümüzdeki yüz yıllar boyunca filozofları ve fizikçileri düşündürecek gibi duruyor. Eğer bir simülasyonda yaşıyor olsak da Mustafa Kemal Atatürk gibi çok özel varlıklar tüm kuralları yıkıp, kendini gösterebiliyor. Adeta simülasyonda mucizeler yaratıyor. Tam 100 yıl önce bize sunduğu bu en kıymetli hazineyi her daim bilimin, sanatın ve felsefenin ışığıyla aydınlatmak dileğiyle. Yaşasın Cumhuriyet. 

Melvin M. Vopson; The second law of infodynamics and its implications for the simulated universe hypothesis. AIP Advances 1 October 2023; 13 (10): 105308.