Yaralı yasa
Anayasa’ya dair ne zaman ciddi bir tartışma başlasa ilk akla gelen hep onun sözü olur, “Anayasayı bir kere delmekle bir şey olmaz.” Çok eleştirilen, çok tepki çeken bu cümleyi söylediğini reddetmiştir Turgut Özal. Pek inanan çıkmadı galiba. Kaldı ki söz aksi yönde kendini fazlasıyla gerçekleştirdi. Anayasa’nın gövdesindeki delikler büyüdü, gün geldi askıya alındı ve bugün helvasını karmanın eşiğindeyiz.
Anayasa’yı bir kere delmekle çok şey oldu çünkü. Her şeyden önce niyet edene bir olabilirlik sundu. Önemsememe cesareti verdi. Turgut Özal’a o cümleyi kurmadığına dair uzun uzun açıklama yaptıran Anayasa’ya uyulmasa da olur iması, siyasetçilerin bugün açıktan “Takmıyorum, tanımıyorum ve hatta mahkemesi de kapatılsın” diyebileceği bir düzeye geldi.
Fazla uzağa gitmeden, Anayasa’yı ‘bir kere delmeyle’ ne olmuş, yaşadıklarımızdan bir örnekle hatırlayalım hep beraber. Yıl 2016. CHP Genel Başkanı Kılıçdaroğlu, AKP’nin parlamentoda fezlekeleri bulunan milletvekillerinin dokunulmazlıklarının kaldırılmasına ilişkin Anayasa değişikliği teklifine Anayasa’ya aykırı olmasına rağmen “evet” diyerek destek olacaklarını açıkladı.
***
İlk ikaz fişeği Cumhurbaşkanı Erdoğan’dan gelmişti. Kobani eylemlerinden sorumlu tuttuğu, özerklik açıklamalarının suç olduğunu söylediği başta Genel Başkanlar Selahattin Demirtaş ve Figen Yüksekdağ olmak üzere HDP milletvekillerini işaret ederek Meclis’in dokunulmazlıklarını kaldırması gerektiğini söyledi. Başbakan Davutoğlu ertesi gün ivedilikle çalışmalara başladı. Demirtaş’ın “Meclis’teki bütün milletvekillerinin dokunulmazlığını kaldıralım” çağrısı yanıt bulmadı. CHP’de pek çok vekil, AKP’nin yargı üzerindeki etkisini kullanarak bu Anayasa değişikliğini muhalefet aleyhine kullanacağı inancıyla karşı çıktı. Ancak Kılıçdaroğlu “içlerine sinmese de Anayasa değişikliğine destek vereceklerini” söyledi.
Anayasa’ya ayrı olmasına rağmen ve içe sinmeye sinmeye verilen o karar neticesinde Demirtaş ve Yüksekdağ dahil çok sayıda HDP milletvekili tutuklandı. Çoğu bilindiği üzere hala hapiste. Haklarında verilen AİHM kararları da uygulanmıyor. O gün, iktidarın olası ‘teröre destek veriyorlar’ propagandasından çekinilerek verilen bu Anayasa’ya aykırı Anayasa değişikliği desteğinin etkisi, hukukun bir gün herkese gerektiği gerçeğinden hareketle, HDP’lilerle sınırlı kalmadı. Bugün, TİP Milletvekili Can Atalay’ın vekil seçilip dokunulmazlık hakkı kazandıktan sonra cezasını onayan Yargıtay 3.Ceza Dairesi’nin, dosyayı inceleyip hak ihlali kararı veren Anayasa Mahkemesi’nin hükmünü tanımadığı günleri yaşıyoruz.
***
Şimdi nerden nereye diye hayıflanacak bir durum yok. Nerden nereye nasıl gelindiği ortada. Bir kereye mahsus denerek defalarca delinen Anayasa da mahkemesi de artık kafaya ‘takılmayan’ ufak bir ayrıntı. Bugünlere gelmemizde, çekimser kararlarıyla git gide kendini daha dar bir alana sıkıştıran muhalefetin olduğu kadar, iktidarın önünde cüppesine düğme arayan yargıçların da katkısı büyük. Gazeteciler ve avukatların sıra sıra tutuklanmasıyla haber alma ve savunma hakları gasp edilen sessiz seyirciler da cabası.
Yasalar elbette değişir çünkü toplumun ihtiyacı değişir. Ama şu var ki o yasaların nasıl bir dönüşümden geçeceği yönetenlerin hukuku algılayış biçiminden, yargıya biçtikleri rolden kopuk olamaz. Türkiye 2017’de parlamenter sistemden vazgeçerek dünyada eşi benzeri olmayan başkanlık sistemine geçti. Mühürsüz oy zarfları kabul edilerek ve kıl payı farkla. Günün sonunda ortada yeni bir rejim var ve yönetenler ihtiyaç listesinde Anayasa Mahkemesi’ne yer olmadığını söylüyor. Peki ya toplumun gerçeği ve ihtiyacı bu mu? Onu da halkın tepkisi gösterecek.