21. yüzyıl asla daha iyi bir yüzyıl olmayacak. Belki birileri ve bazı kesimler için olabilir. Ancak halihazırdaki sistemin kendi varlığını sürdürebilmesi için daha fazla kurbana ihtiyacı olduğu açık. Ortadoğu kangölüne döndü. Şimdi gözler uzak Asya’da. Asya Pasifik kendisi üzerine kurgulanan bir geleceğe hazırlanıyor. IŞİD denilen kurmaca yapının işi bitti ve yerini bir başka kurmaca yapıya bırakmak üzere tarih sahnesinden çekildi. Emperyaller, kurdukları dünya imparatorluğunun üzerinde bastıkları yerdeki insan, canlı, cansız ne varsa hepsini tahrip ederek ilerlemelerini sürdürüyorlar. “İnsan hakları”, “demokrasi”, “ilerleme” gibi kavram ve terimlerse bu kanlı oyunun üzerindeki yaldızlı örtüler.

Adaletin asla olmadığı ve olmayacağı bir zihniyetten, adalet ve eşitlik beklentisi içerisinde yaşayan kitleler ve halklar ise ağızlarına çalınan bir parmak balla kendi sonlarına doğru yol alıyor.

Bir bütün olarak insanlık geçen yüzyılda bir şey keşfetti. Kitlelerin manipülasyonu yalnızca zor’la sağlanmıyor. Ömrü, zekasının parlaklığı yüzünden, hapishanede geçen İtalyan Gramsci bunu formüle etmiş ve rıza olmaksızın iktidarların yürümeyeceğini ileri sürmüştü. Ancak bu rıza, insanların asgari geçim şartlarının sağlanması, bu şartların iktidarlar tarafından yerine getirilmesi üzerineydi. Ancak 20. yüzyılın insanları metafizik kurguları nedeniyle dünyayı net ve açık bir şekilde tarif edebiliyor ve ne istediklerini -doğru ya da yanlış- biliyorlardı. Söyleniyor, karşı çıkabiliyorlardı. Artık ideolojiler ve siyaset -tam da bunu engellemek için- insanların gözünde küçük düşürülmeye çalışılırken, en büyük siyaset ve ideoloji “siyasetsizlik” olarak dayatılıyor. Yalnızca yoksul ve emekçi kesimlere dayatılan bu siyasetsizliğin adı ise iyi yurttaşlık, hoşgörü ve uzlaşı.

Geçen yüzyıl çelikten ideolojilerin ve güzel gelecek düşlerinin altın çağıydı ve tam da bu nedenle büyük kitleleri bu uğurda mobilize etmeyi başarabilmişti. II. Dünya Savaşı’nda 50 milyona yakın insan bu yüzden öldü. Geçen yüzyılın vicdanı Sovyetler Birliği en az 20 milyon insanını Nazi Almanyası’yla olan savaşta toprağa gömdü. İnsanların ülkeleri, toprakları ve bir toplum olarak kendi gelecekleri için savaştıkları bu antikçağ son buldu. Sovyetler Birliği çöktü. Kapitalist birikim rejiminin insanlara sunduğu yalan dünyayla başedemedi. O haliyle edemezdi de. Kapitalizm insanlara gerçek hayatta asla ulaşamayacakları yalan bir dünya hayalini diri tutarak “gündüz düşlerine” sızarken, sovyet tipi sosyalizm kapitalizmin sunduğu bu hayallere karşı sunduğu gerçeklerle ayakta kalamadı, kalamazdı da.

21. yüzyılın uzun süreceğini sanmıyorum. İnsanlık, tarih dilimlerini 100’er yıllık çağlara ayırsa da her çağın kendine özgü bağlamları ve zamanlamaları var. Bu yüzyıl 2040-50’lerde son bulacak. Gen teknolojisi, yapay zekalar ve Tanrı parçacığının teknolojide yaratacağı büyük sıçramalar bildiğimiz insanın ve geleneksel bilimin sonunu hazırlamaya devam ediyor. Felsefe yeni çağda yeniden baştacı olmaya aday.

İnsanlık yeni yüzyılda herkesleşmenin tadını çıkaracak ve sonrasında tam da bu herkesleşme nedeniyle büyük bir kaosun içerisinde olacak. Bir insanın bir kediye tecavüz edebilmesinin ardında yatan sır budur. Bir insanı öldürürken ölümü pornografikleştirmenin, türlü türlü öldürme tarzlarının icadının nedeni de budur. Artık herkesin her şeyleştiği, her şeyin herkesleştiği -daha da “vahimi” her şeyin insanlaşacağı, her insanın her şeyleşeceği- o büyük çağa doğru gidiyoruz. Yeni yüzyıl insanlara insanın biyolojik bir canlı olmasından kaynaklı eksikliğinin bedelini fazlasıyla ödetecek. Deleuze 21. yüzyıl için “Foucault’nun yüzyılı olacak demişti”. Bence bu yüzyıl Lanetli Pay kavramının sahibi ve insanın bir biyo-kütle olarak harcayabileceğinden daha fazlasına sahip olma isteğinin -bu organizmayla- asla yok olmayacağını söyleyen Bataille’ın yüzyılı olacak.

İnsan ise -eğer kalırsa- barbarlıkla, insan türünün en güzel düşü olan sosyalizm arasındaki derin uçurumda salınmaya devam edecek.