Yeni bir sinema hareketi özleyen sanatçılarımız şu çağrısını  okuyalım ve üzerine düşünelim; “Sinema alanında

Yeni bir sinema hareketi özleyen sanatçılarımız şu çağrısını  okuyalım ve üzerine düşünelim;
“Sinema alanında üreten, düşünen ve fikir üreten bir grup olarak sizlere hem kendimizi tanıtmak hem de planlarımızdan söz etmek istiyoruz.
Sinemayı  öncelikle ve aslen bir sanat olarak görüyoruz. Sinema ürünleri arasında biçimsel ve türsel bir ayrım gözetmiyoruz. Sinema alanında üretim yapan kişiler arasındaki dayanışma, işbirliği ve iletişimi arttırarak, evrensel değerlerle uyumlu bir sinema kültürünün ülkemizde yerleşmesine ve gelişmesine katkıda bulunmak için bir aradayız.
Bu toplantıda sizlerle paylaşmak istediğimiz, sinemanın aktüel gündemine dair düşünce ve eleştirilerimiz de var. Zihnimizi meşgul eden çok sayıda konudan öne çıkanlar zaman kaybetmeden çözüm bekliyorlar: “Türkiye’de Sinema Reformu’nun gerçekleştirilmesi ve Türkiye Sinema Merkezi’nin kurulması için yapılması gerekenler, Kültür ve Turizm Bakanlığı çatısı altında görev yapan Destekleme Kurulu’nun işleyişi ve son kurul kararları, ülkemizde sinema eserlerinin dağıtımında gitgide daha olumsuz hale gelen tablo.”
Tabii ki bizden sadece eleştiri dinlemeyeceksiniz; çözüm önerilerimizi ve atmak istediğimiz adımları da paylaşacağız.
Bunlardan ilki bir sinema şenliği: Yeni Sinema Günleri.
Son dönem gösterime girmiş ancak dağıtım sorunları nedeniyle seyircisine arzulandığı ölçüde ulaşamamış 17 film Feriye Sineması’nda gösterilecek. Yönetmenler, yapımcılar ve oyuncular seyircilerle sohbet edecek.”
Yeni Sinema Hareketi
Gerçek şu: bu tip oluşumlar iki konjonktürde ortaya çıkıyorlar:
1. Bir sinema çok derin bir entelektüel ve sanatsal krizdeyse, giderek yok olmaya yüz tutan bir sinemada fetret döneminin (interregnum) aşılması için, geçici bir küme düşmeme mücadelesi sırasında.
2. Bir ülkede ticari sinemanın koşulları (yalnızca yerli değil yabancılarda olabilir) durumu sanat üretmek ve halkı uyutmamak isteyen sanatçıları boğabildiği koşullarda, alternatif sanat yapmak isteyenlerin ve dahası bir şekilde yapanların kendilerini tecrit eden koşullardan çıkış yapmak ve toplumsal/ sanatsal bir hareket yaratmak mücadelesi verdiklerinde.
Bunların ilkine, örneğin 1970’lerde Genç Alman Sinemasının sonlarına geldiğimizde ortaya çıkan ‘Öteki Bakış’ olarak adlandıracağımız oluşumu gösterebiliriz. Aynı şekilde ülkemizde 1980’lerde ciddi bir iktisadi/kültürel krizin olduğu dönemlerde, önce sinemamız üzerine bir dizi panellerin yapılması, koruyucu yasaların talep olarak gündeme geldiği dönem de buna bir örnektir. Aynı şekilde 10 yönetmen 10 film projesi de bunun bir parçasıdır; sonuç hüsranla bitmiştir. Birincisi Hollywood’a karşı koruyucu önlemler alınmamıştır, aksine onların önlerine devletimiz kırmızı halılar sererek karşıladı. Sonuç çok açık olarak kültürel yozlaşmadır. İkincisi ise, 10 yönetmen 10 film projesi tam bir kültürel-iktisadi felaketle sonuçlanmıştır.
İkinci maddeye örnek olarak ise, 1960’larda Brezilya’da ortaya çıkan Cinema Novo (Yeni Sinema) hareketini örnek verebiliriz. Çok etkili ve dünya çapında ses getiren, sinema tarihine köklü olarak girmiş bir akım yarattılar Brezilya’da. Ancak darbelerle son bulabilmiş bir akım. Bir başka örnek ise, yukarıda alıntılar yaptığımız örneğe girer. Yeni Sinema Hareketi, Türkiye’de sinemanın entelektüel / estetik / iktisadi bir kriz anında değil, söyleyecek sözü olan insanların biriktiği, fakat ülkenin kültürel yaşamının kısırlığı, altyapısının yetersizliği, kültürel emperyalizmin yaşam alanlarını daralttığı bir anda, “sözü olan sanatçıların” seslerini duyurabilmek için başlattığı bir akıma benziyor.
Bu nedenle, gerçek çok açıktır: Türkiye’de sinemamız tarihinin sanatsal olarak en üretken dönemindedir, bu dönemde sinemayla toplumun kesişim bölgesinin çok yoğun olarak artırılması, sanatçılarımızın  üretiminin önündeki engellerin kaldırılması –bu da yeterince güçlü bir kültürel hareketle ve altyapının güçlendirilmesiyle olur – sanatçıların üretiminin pozitif olarak hem ülke içinde hem de yurtdışında desteklenmesi ile olur.
Türkiye’de neredeyse şarlatanca denilecek denli sinemada yanlış işler yapılıyor: AKP dönemimde Antalya Film Festivalinde şatafata harcanan paralarla, ülkemizde bütün şehirleri kapsayacak bir “sanat sineması evleri” ya da belediyelerin işlettiği sanat sinemasının ağırlıkta olduğu kültür merkezleri yapılabilirdi. Bunun ise kültürümüze ve sanatımıza katkısı sanılandan çok daha fazla olacaktı. Örneğin bir Hollywood süprüntüsünün Antalya’ya getirilmesi için ödenen para ile yaklaşık 10 filme çok ciddi destek sağlanabilirdi. Sonradan görmüşlük ve kamu parasını çarçur edip şaşa merakını gidermek isteyenlerden kimsenin hesap sormadığı ülkemizde, bütün bunlar göz göre göre yapılabiliyor.
Filmlerin desteklenmesi yalnızca bir gösterim süreci örgütlemekle olmaz, bir kültürel hareketle yapılabilir. Halkımızın harekete geçmesi, kendini yetiştirmesi, sanata ilişkin artık insanı bunaltacak denli köklü yargılarla küçümseyici sayıklamaların bu kadar meşru ve yaygın olduğu ülkemizde bunu da kırmak gerekir. Her tarafımızda “Olmayana Meydanların Kahramanları” nutuklar atıyor.
Bu sürece ilişkin iki tavır ortaya çıktı Yeni Türkiye Sinemasında. Birincisi Zeki Demirkubuz, Nuri Bilge Ceylan ve diğerlerinin bütün bu kokuşmuşluğa hiç bulaşmadan, ancak bunlara karşı mücadele etmeden de, kendi yollarını bulma çabasıydı. İkincisi ise artık günümüzde çok daha fazla hissediliyor: bütün bunlarla mücadele ederken saf kalmak.
Yeni bir kültürel canlanış, yeni bir sinema, yeni bir toplumsal katılım süreci hedeflenen aranışların başarılı olması dileğiyle.