Bu ülkede geniş bir kesim, özellikle Batı’nın gelişmiş kapitalist toplumlarında yaşamayı idealize ediyor. Ülkede koşullar güçleştikçe bu öykünme daha da yoğun bir hale, bir arzuya dönüşüyor. Türkiye’nin kötü gidişi ortada; insanların daha iyi yaşama arayışına güvenlik kaygısı da eklenince, bu öykünmeleri anlamamak mümkün değil! Lakin bu Batı’ya öykünme hikâyesinde doğru olmayan bir şeyler var. Mesele […]

Bu ülkede geniş bir kesim, özellikle Batı’nın gelişmiş kapitalist toplumlarında yaşamayı idealize ediyor. Ülkede koşullar güçleştikçe bu öykünme daha da yoğun bir hale, bir arzuya dönüşüyor.

Türkiye’nin kötü gidişi ortada; insanların daha iyi yaşama arayışına güvenlik kaygısı da eklenince, bu öykünmeleri anlamamak mümkün değil! Lakin bu Batı’ya öykünme hikâyesinde doğru olmayan bir şeyler var. Mesele şu ki, bu ülkelerin önemli bir bölümünde de çalışan sınıflar açısından işler farklı derecelerde de olsa iyi gitmiyor.

Son 10 yıl içinde yoksulluk ve kriz konularında Türkiye yanında bazı AB ülkelerini de kapsayan iki büyük projede yer aldım. Dinlediğimiz kriz, yoksulluk, işsizlik hikayeleri bir kez daha gösterdi ki; nerede kapitalizm ve onun vahşi hali neoliberalizm varsa, çalışan sınıflar açısından can yakıcı hikâyeler var.

Sizlerle, bu araştırmalarda görüşülen insanların yoksulluk ve umutsuzluk hikayelerinin küçük bir bölümünü, onların ifade ettiği biçimiyle paylaşacağım;
-Gelecekten umutlu musun?
Hayır, bu ülkede ve şu anda değilim.

-Önümüzdeki 5- 10 yılda kendini ne durumda görüyorsun?

Bu uzun süre, bir şey söylemek mümkün değil. Yaşadığım bu yerde gelecek yok. Çocuklar için hiç yok. Bu ülkede onlar için bir gelecek yok. Eğer almış olduğum şu konut kredisinden kurtulabilsem, buradan giderdim. Beş yıl sonra da bugün olduğumdan daha iyi bir durumda olmayacağımı görüyorum. Bu, yaşam değil!

Hikâye İrlanda’dan. İrlanda kötü de, oradaki göçlerin hedefi İngiltere’de durum daha mı iyi? İngiltere’nin doğusundan bir ücretlinin, bütçesinde oluşan delikleri kapatmak için nasıl yüksek faizli borçlanma taktikleri izlediğine ve borç batağına düştüğüne kulak verelim o zaman;
Maaşların ödenmesinden bir hafta önce meteliksiz kalıyorsun. Ödeme günü kredisi alayım diyorsun, sonra 200 pound alacağıma, 400 alayım diyorsun…

Sonrası adım adım içinden çıkılmaz bir borç batağına dönüşüyor. İngiltere’de durum böyle olunca, Avrupa Birliği’ne dağılan Doğu Bloku’ndan katılan Polonya’da çalışan sınıfları için durum daha iyi olabilir mi? İşte dört çocuklu bir ailenin gelecekten umutsuzluğu;

Dürüst olmak gerekirse, çocuklarım için kaygılıyım. Ben yoksul doğdum ve yoksul öleceğim, ama çocuklar ne olacak? Onlara bir daire bile alamadım. Nerede yaşayacaklar? Ne yapacaklar?

Belki Finlandiya’da durum iyidir diyorsanız, krizle dalga geçen şu yorumu dinleyin;

“Depresyonun üzerimizde olumsuz bir etkisi yok. Ekonomik kriz bu ülkede son 42 yıldır sürüyor”.

Açtığımız bu parantezi Türkiye ile kapatalım, araştırma kapsamında Okmeydanı’nda yaptığımız görüşmelerden iki yakınma;

Hayatımızda zorluk olmayan bir dönem hatırlamıyorum. Hayatta kalmak için hep mücadele etmek zorundayız. Burada kime sorsan, size aynı hikayeyi anlatır. Biz hep krizdeyiz.

İki çocuğum var, kızım “ortaokula” gidiyor, bilgisayar istedi. Arkadaşlarında görüyor. Alamadım.

Onu dinlerken, Portekizli araştırmacı arkadaşımın konuştuğu bir işsiz hanede duyduğu, “çocuklarıma bir kere şekerleme, bir oyuncak alamadım” yakınmasını aktarışı geldi.

İşte o araştırmacıların ağırlıkta olduğu bir grup uzmanla, geçen hafta Kadıköy Belediyesi’nin ev sahipliğini yaptığı “Yerelde Sosyal Politika” konferansında bir araya geldik.

Önümüzde yerel seçim var. Siyasi olduğu kadar ekonomik bir belirsizlik içinde sürüklenirken, duyulması gereken sesler, politikacılardan çok, yukarıda özetlediğimiz sesler. O sesler duyulursa ve dinlenirse, yerel seçim ve sonuçları bir başka türlü olabilir.

Kadıköy Belediyesi, bizlere uzmanlar aracılığıyla o sesleri duyma imkanı sağlayan bir etkinliğe imza attı. Belediye Başkanı da bizlerle birlikte tüm etkinlik boyunca İngiltere, Portekiz, İtalya, Avusturya, Almanya ve Türkiye’den katılan uzmanları ve anlattıkları yoksulluk manzaralarını, yerel yönetimlerin bu sorunlar karşısında yapabileceklerini dinledi, notlar aldı.

Umarız o notlar önümüzdeki seçim sürecine ve sonrasındaki belediyecilik anlayışına ışık tutacak. Çünkü önümüzdeki dönemin toplumcu belediyeciliğin dayatan gündemi sosyal politikalar olacak.