Ve yine yılbaşı ağacı süsleyerek ‘kültürel tahribata’ yol açtığınız günlerdesiniz. O yaldızlı topları, yanıp sönen ışıkları, minik çanları asarak milli ve manevi değerlere zarar vermek üzeresiniz. Başka kültürlerin adetlerini taklit ederek ne yapmak nereye varmak istemektesiniz? Oldu mu şimdi bu? Yakıştı mı size? Bunları uydurduğumu düşünmeniz üzer beni. 2004 yılında Diyanet İşleri Başkanlığı’nın yayınladığı hutbede geçen uyarıları tekrarlıyorum sadece. Yazıldığı gibi aktarayım, “bugün, toplumumuzda yılbaşı kutlaması adı altında düzenlenen eğlence ve toplantılar kültürel ve geleneksel bir temele sahip değildir. Bu tür eğlencelerde aklı ve sağlığı tehdit eden içki içmeyi, aile bütçesini sarsan kumarı ve israf boyutundaki harcamaları milli ve manevi değerlerimizle bağdaştırmak mümkün değildir.”

Bu uyarılara, her yılın son cuması düzenli olarak devam ediliyor. Birkaçını hatırlayalım. 2020. Diyanet, yılbaşı öncesi camilerde okutulacak hutbede demiş ki, “insanı uyuşturan, tembelliğe ve çaresizliğe sürükleyen, kötülüğe alet eden içkinin toplumumuzu esir almasına asla izin vermeyelim.” 2021. “Kimliğini muhafaza eden bir Müslüman, başka dünyalara ait yaşam tarzlarını bilinçsizce taklit etmez. Dinimizde ve sahih geleneğimiz-de yeri olmayan sembolleri, eğlence biçimlerini, tutum ve davranışları benimsemez.” 2022. "Ahlaki değerlerin, örf ve adetlerin bozulmaya başladığı, kültürel yabancılaşmanın hızla arttığı bir dönemde yaşıyoruz. Bu kültürel yozlaşmalardan birisi de yılbaşı kutlamalarıdır. Oysa ki yılbaşı adı altında yapılan eğlencelerin, bu eğlencelerde yer alan sembolik figürlerin, çam ağaçlarının kesilmesinin tarihimizle, kültürümüzle hiçbir alakası yoktur.”

Türkiye’de kimsenin kimseyi gırtlağına bıçak dayayarak çam ağacı süsleyeceksin, içki içeceksin, 31 Aralık gecesi kuruyemiş yiyip televizyonlarda yayınlanan eğlence programlarına alkış tutacaksın diye tehdit ettiği yok. İnancına uygun bulmayan, milli ve manevi değerlerinin bu şekilde sarsılacağını düşünen biri yılın son gününe özel bir anlam atfetmek zorunda değil. Ne münasebet. Laik devlet, yurttaşların tam da bu özgürlüğünü güvence altına almak için var. Ve fakat devletin bir kurumu olan Diyanet ne yapıyor? Yılbaşı kutlanmamalı diyor. Kutlayanları, kültürü ve medeniyeti yozlaştıran kişiler olarak yaftalıyor. Müslüman olmayan yurttaşları da yok sayıyor. 

Diyanet, geçen yıl yayınladığı hutbede diğerlerden farklı olarak bu kez yılbaşı kutlamalarının zararından sakınılması gereken bir hedef kitle belirlemişti. Çocuklar ve gençler. “İnancımızın ve karakterimizin şekillendiği ailemizi, göz aydınlığı çocuklarımızı, milletimizin umudu gençlerimizi milli ve manevi değerlerimizle buluşturalım. Yabancı kültürlerin esiri olmamaları için hep birlikte gayret gösterelim.” Diyanet, henüz 2023 yılının son cuma hutbesini yayınlamadı. Ama Millî Eğitim Bakanlığı’nın, yılbaşına bir ay kala, 27 Kasım tarihinde il milli eğitim müdürlüklerine gön-derdiği yazıda, özel okullarda düzenlenecek etkinliklerin “Türkiye’nin örf, adet ve geleneklerine uygun olarak düzenlenmesini, milli kültür ve değerlerle uyumlu olmayan etkinliklere yer verilmemesini” istediği ortaya çıktı.

Çocukların bilim, matematik ve okuduğunu anlama becerilerini ölçen ve Türkiye’nin her üç kategoride de notunun OECD ülkelerinin altında kaldığı uluslararası PISA sınavının dumanı hala üzerinde tütüyor. Çocuklar aç aç okula gidiyor ya da gidemiyor. Yaşam masraflarını karşılayamayacakları için şehir değiştiremiyor, istedikleri okulu seçemiyor. Çocuk işçiliği artıyor. KYK yurtlarından, can güvenliklerini tehlikeye atan her gün yeni bir ihmal haberi geliyor. Ama Millî Eğitim Bakanlığı’nın gündeminde, gençler ve çocuklar üzerinde oluşturabileceği ahlaki yozlaşma tehlikesine karşı sosyal etkinlikleri yasaklamak var. Aslına bakarsınız yersiz bir endişe bu. Memleketin maddi manevi değerleri kara para, mafya ve şiddet üçgeni arasında ezilip ufalandı bile çoktan. Hutbeye de ihtiyaç yok çünkü cebi delik, umudu kırık insanların yeni yılı kutlayacak canı kalmadı. Tahribatın kralı budur işte.