Uzun zamandır, sonuçları itibariyle kritik sayılmayacak tek bir seçime bile girmedik. Hepsi de adeta bir ölüm kalım meselesiydi. Hatta 'son' seçimimizdi. Bugün yine o günlerden birindeyiz. Doğan görünümlü Şahin gibi, yerel görünümlü bir genel seçim için sandığa gidiyoruz. Şehirimizi, ilçemizi, mahallemizi kimin yöneteceği kadar, ülkede gerileyen demokrasi ve ekonomik sonuçlarının sandığa nasıl yansıyacağı merak konusu. 

Yerel ve genel seçimlerin elbette birbirinden farklı dinamikleri var. Seçmen, genel seçimelerde beka söylemine daha fazla itimat edip oyunu, memnun olmasa bile, düzenin devamından yana kullanabiliyorken, kızgınlığını ve memnuniyetsizliğini yerel seçimlerde gösterebiliyor. Bu anlamda yurttaşın en büyük sorunu, Mayıs 2023'teki genel seçimelerden bugüne artarak devam eden ekonomik kriz ve sebep olduğu derin yoksulluk. 

***

Belediyecilik, halkla yakın temas kurulmasını gerekli kılıyor. Yurttaşın gönlünün yerelde kurulan güçlü ilişkilerle kazanıldığını en iyi bilenlerden biri de Cumhurbaşkanı Erdoğan. İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanlığı görevi, siyasi kariyerinde etkili bir basamak olmuş ve kendisine hatrı sayılır önemde deneyim kazandırmıştı. 1994 yılında İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanlığı'na adaylığını koyduğunda mütevazı evlerin mütevazı sofralarında görüyorduk kendisini. Bu artık ne kendisi için ne de saray etrafında kümelenen ekibi için geçerli. Hızla geçen makam arabalarının siyah camlarından içerisi görünmüyor. 

Erdoğan, oyların yüzde 25'ini alarak İBB başkanı seçildiği 1994 yerel seçim kampanyasını yürütürken, bir kadının seçim çalışmalarına destek olmak için alyansını bağışladığını ve bundan ne kadar çok etkilendiğini anlatmıştı. Hanım kardeşlerinin kapı kapı dolaşarak verdiği mücadeleyi asla sıradan bir mücadele olarak görmüyor ve siyasi hareketlerine verdikleri maddi ve manevi desteğin tarif edemeyeceği kadar kıymetli olduğunu dile getiriyordu. “Bu aşkı, bu heyecanı holdinglerin milyarları aşabilir mi? Aşamaz” demişti. 

***

O aşk, o heyecan bugün holdinglerin milyarlarıyla dost oldu. O sevda, o heyecan dolara endeksli geçiş garantili köprülerde, yollarda, tünellerde, müşteri garantili hastanelerde, havalimanlarında bayrak olmuş dalgalanıyor. Maddi yükü de halkın omuzlarına bastırdıkça bastırıyor. İktidarın, ekonomi üzerinde denediği çeşitli bilim dışı yöntemler nedeniyle şahlandırdığı enflasyon cepten ahlaka her şeyi delip geçti. 

Bugün pek çok insan, hükümetin karşılamadığı temel ihtiyaçları için belediyelere yönelmiş durumda. Muhalif partiler tarafından yönetilen belediyeler, iktidarın bıraktığı boşluğu tamamlayabilmek için başta öğrenciler, işçiler ve emekliler olmak üzere dar gelirli yurttaşlara doğrudan maddi destek sunmakla birlikte, örneğin gıda gibi hayati bir konuda uygun fiyata ulaşılabilecek projeler üretiyor. İstanbul özelinde, bunun en etkili örneği kent lokantaları. 40 lira karşılığında üç çeşit yemek yiyebilmek için sıra beklemesi gerektiği halde yurttaşlar İBB'nin bu hizmetini memnuniyetle karşılıyor. Ne demişti Yaşar Kemal, “yoksulluk, bütün insanlığın utancıdır.” E utanacaksın ki, çözüm bulasın. 

***

Kentlerde toplanan nüfus giderek artıyor. Tabii yoksulluk da. Dolayısıyla yerel yönetimlerin etkili kamusal projeler üretebilmesi ve yurttaşı bu hizmetlerle buluşturabilmesi çok önemli. Büyükşehirlerdeki yaşam dinamiği, karşılaşılan zorluklar ile daha küçük ve nüfusu az olan yerleşim yerlerindeki ihtiyaçlar birbirinden farklı. Hele ki söz konusu olan, nüfusu bazı Avrupa ülkelerine denk düşen İstanbul ise durum çok daha da kritik ve zorlu. 

Farklı sosyal sınıf ve ideolojiden milyonlarca insanın yaşadığı bir metropolde, gün geçtikçe daha fazla telafuz etmek zorunda kaldığımız kent yoksulluğuna dair çözüm üretebilmek için kapsayıcı sosyal politikalar üzerinde çalışmak gerekiyor. Başarı da, Türkiye'nin içine sürüklendiği kutuplaştırıcı siyaset dilinden uzak durmaktan ve somut sorunlara somut çözümler bulmaktan geçiyor. Yoksulluk gibi katmanlı bir meselenin elbette sadece belediye hizmetleriyle aşılabilmesi mümkün değil, ama hem bir nebze nefes aldırması hem de halka ait kaynakların yine halk için kullanılmasıyla ortaya çıkan farkı görünür kılması bakımından önemli. Hak temelli sosyal politika üretimi, önümüzdeki yıllarda üzerine çokça konuşucağımız, tartışacağımız konulardan biri olacak.