Ata sporumuz güreş değil boksmuş meğer. Yumruklayan yumruklayana. Aslında cinayetlere, “maganda dehşeti”, “cinnet” deyip geçiştirmeye alışmış bir ülke için yumruklaşmak iyileşme bile sayılabilir. Şiddete karşı verdiğimiz sınavda o kadar kötü bir yerdeyiz. Kitlesel lanetleme ve kınama kapsamına girmeyen örgütsüz ve örgütlü şiddet eylemleri sıradanlaştı. Ülkedeki çetelerin sayısını sayamaz olduk. Hukuksuzluk ve kutuplaşmayla birlikte şiddet, bu ortama göz yuman iktidarın destekçilerini hatta imamları bile hedef almaya başladı. Umarım son olaylar herkesin aklına başına getirir. 

Çok geriye gitmeye gerek yok. Sadece son bir aydaki kadın cinayetlerine baksak, şiddetin bu ülkenin en büyük sorunlarından biri haline geldiğini rahatlıkla görebiliriz. Aralık ayı boyunca erkekler 30 kadını ve bir çocuğu öldürdü; 38 kadına karşı şiddete başvurdu. İstismar ettikleri 5 kız ve oğlan çocuğu var. (Bianet-Erkek şiddeti Çetelesi) Kadınları öldüren 25 fail erkekten sadece 10’u tutuklandı. Cinayetlerin 21’i ateşli silahla işlendi. Liste uzun. 

11 Aralık 2023’te hakem Halil Umut Meler, eski AKP milletvekili, Ankaragücü takımının başkanı Faruk Koca tarafından saldırıya uğradı. Meler’e yumruk atan Koca tutuklanmış, iki hafta sonra ise tutuksuz yargılanmak üzere serbest bırakılmıştı. Dünkü duruşmada Koca hakem Umut Meler’i, “seni öldüreceğim” şeklinde tehdit etmediğini iddia etti. Yan hakem ve Meler ise tehdit olduğunda ısrarlı. Koca, tutuksuz yargılanmak üzere adliyeyi terk etti. Kadınları tehdit eden eski eşlere, sevgililere gösterilen konukseverlik Koca’ya da gösterildi.  

İstanbul'da Filistin'e destek yürüyüşünden dönen ve elinde tevhid bayrağı olan şahsa "Siz Arap sevicisiniz" diyerek yumruk atan Ege A. ise tutuklandı ve dokuz gündür tutuklu. Bu olaydan sonra bazı dinci isimler bile eleştirilerinde, yürüyüşçülerin karşılık vermesi halinde olayların büyüyebileceğini yazdı. Biri Ege A.’ya tokat atmıştı bile. Sırtlarını iktidara yaslayanlar, şiddetin şiddeti doğuracağını belki de ilk kez gördüler.  

***  

Birkaç defa bu köşede yazdım. Türkiye şiddete o kadar alıştırıldı ki bu sanıldığı gibi sadece iktidara yakın duranların bir tercihi değil, bugün muhalefette olanların da başvurabileceği bir eylem biçimine dönüştü. Kabulü var. İktidarın gücüne güvenenlerin ve şiddetle, tehditle karşı görüşleri baskılamaya çalışanların en büyük yanılgısı bu. Ege A.’nın saldırı nedeni, politik duruşu önemli bir gösterge. Ülkedeki bölünmüşlük, kabul görmüş şiddetle birleşince nereye savrulacağımızı kestirmek zor. Kolluk kuvvetleri bile şiddetin toplum içinde bir kavgaya dönüşmesinde farklı uçlara savrulabilir. Şeriat özleminin toplumun büyük bir bölümünü tehdit ediyor olması ve buna rağmen tarikatlara verilen ödünler, Anayasa Mahkemesi’ne yapılan saldırıyla hukuk ve adalete inancın tamamen rafa kaldırılması insanlara, “kendi başının çaresine bak” mesajını veriyor. Onlar da bakıyor. 

İktidar yanlıları şeriat pankartlarının yanında tuttukları ‘tevhid’ bayraklarının başka bir anlama geldiğini söyleyedursun, İstanbul’da bir cami imamı “Allahu ekber” bağırışlarıyla bıçaklandı. Dincilere göre bu slogan da inançlarının bir parçası ve masum. Ben ve birçok kişinin aklına ise bu sloganı duyduğumuzda Sivas ve diğer katliamlar geliyor. Tekbirin katliamla, Arapça yazılmış bayrakların Işid vari örgütlerle ilişkilendirilmesi birilerinin “cahilliği” değil. İslamı toplumsal yaşamı belirleyecek bir ülkü kabul edenlerin şiddetle aralarına çekemedikleri o çizginin bir sonucu. Evrensel hukuka, demokrasiye, laiklik ve bireysel özgürlüğe saygı duymamalarıyla ilgili. İnsanların diledikleri gibi yaşamalarına izin vermeyecek herhangi bir rejime karşı gardını alması normal. İş yumruklaşmaya dökülürse bunun ülkeyi savaş alanına çevirme tehlikesi var. Şiddeti içselleştiren ve zaman zaman siyasi söylemlerine alet eden hükümet ise hiç oralı değil. Hatırlayın, mevcut hükümetin ortağı MHP Genel Başkanı Bahçeli, Kılıçdaroğlu’na yapılan yumruklu saldırı sonrası, “O adama yumruk attıracak kadar ne yaptın sen Kemal Kılıçdaroğlu” demişti. Bu iktidar sokaktaki çocuğunuzu maganda şiddetinden bile koruyamaz. 

*** 

Kazananı olmayacak bu yumruklaşmaların sona ermesinin bir tek yolu var. Bireylerin silahlarına el koymayla başlayacak, şiddeti adalet önünde tarafına bakmadan en ağır biçimde cezalandıracak ve aklımızdan, dilimizden çıkaracak büyük bir kampanyaya ihtiyaç var. Toplumun büyük bir kesiminin desteğini alacak bu hareketi muhalefetteki partiler, sivil toplum başlatmayacaksa kim başlatacak?