Geçen hafta kaldığımız yerden devam ediyoruz. Cumhurbaşkanlığı tarafından Meclis’e sunulan 2019 Yılı Bütçesi kamu hizmeti üretimi açısından önceki bütçe önceliklerinin ve uygulamalarının aynen sürdürüleceğini gösteriyor. Geçmiş bütçe uygulamaları, bütçenin ait olduğu yılı izleyen iki yılın öngörülerinin OVP ve OVMP örneklerinde olduğu gibi kağıt üzerinde kaldığını gösteriyor. Örneğin 2017 yılı bütçesinin 2018-2019 öngörüleri,2018 yılı bütçesinin 2018-2019 ve 2019 yılı bütçesinin 2019 öngörüleriyle hiçbir şekilde örtüşmüyor. Bütçe yılı sonrası iki yılın öngörüleri yasal zorunluluk nedeniyle hazırlandığı için ciddiye alınmıyor.Kriz döneminde ise öngörüler tümüyle çökmüş oluyor.

Nitekim 2008-2009 krizinde öngörüler yerle bir olmuştur. İçinde bulunduğumuz kriz koşullarında 2019 Yılı Bütçesi’nin 2020-2021 döneminin öngörülerini ciddiye alıp üzerinde tartışma yapılması anlamlı değil. Gerçi bu tespit, bir kriz yılı olacak 2019 için de geçerli. Ancak bütçe önceliklerinin tespiti için 2019 bütçe büyüklüklerinin masaya yatırılması gerekiyor. Dolayısıyla, seçilmiş bütçe kalemleri itibariyle değerlendirmemiz 2019 yılıyla sınırlı olacaktır.

2019 yılında bütçe giderlerinde 2018 yılı gerçekleşme tahminlerine göre yüzde 16,9, faiz hariç giderlerde ise yüzde 13,2’lik bir artış öngörülüyor. YEP( OVP) ‘ye göre 2019 enflasyon ve büyüme hedeflerinin sırasıyla yüzde 15,9 ve 2,3 olduğu düşünüldüğünde, bütçe giderlerinde yüzde 1’lik reel artışa rağmen faiz ipoteği nedeniyle kamu hizmeti üretiminde yüzde 2,7’ye ulaşan ciddi bir reel gerileme olacağı açıktır. Benzer şekilde, faiz hariç bütçe giderlerinin GSYH’ye oranında da ciddi bir gerileme söz konusu. Bu oran 2018’de yüzde 19,9 iken 2019’da 19,0’a geri çekiliyor.2019’da gelinecek düzeyin dönemin başlangıç yılı 2002’deki düzey kadar olması(yüzde 18,9) düşündürücüdür. Kaldı ki, tablo nüfus artışı dikkate alındığında daha da vahimleşiyor. Kişi başına düşen faiz hariç bütçe giderleri açısından 2019’da gelinecek düzey 2002’deki düzeyin de gerisinde kalacaktır. Bu veriler geçmiş bütçe uygulamalarından devralınan ‘’kamu hizmeti üretimi yetmezliği veya kamu hizmeti üretimindeki tıkanmışlık’’ sorununun 2019’da daha da katmerleşeceğini gösteriyor. Bu durum, büyük ölçüde faiz ipoteğinin 2017 sonrasında yeniden önemli hale gelmesinden kaynaklanıyor.2017’de faiz giderlerinin bütçe ve GSYH içindeki payları sırasıyla yüzde 8,4 ve 1,8 iken bu paylar 2018 ve 2019’da yukarı çıkıyor. 2018’de 9,3 ve 2,0 olarak gerçekleşeceği tahmin edilen bu oranların 2019’da yüzde 12,2 ve 2,6 düzeyinde olması öngörülüyor.

Seçilmiş kalemlerden ikincisi personel giderleridir. SGK prim ödemelerinin içerildiği personel giderlerinin GSYH’ye oranı 2018 yılında yüzde 6,3 iken bu payın 2019’da 6,6 olması öngörülüyor. Bu payın 2002’deki düzeyin ( yüzde 6,3) çok az üzerinde olması düşündürücüdür. Benzer şekilde, söz konusu kalemin faiz hariç bütçe giderlerindeki payında da bir artış öngörülüyor. Bu pay 2018’de 31,5 iken 2019’da yüzde 34,4’e yükseltiliyor. Bu yükseliş personelin gelirinden ziyade sayısının artışından kaynaklanıyor. Çünkü, taşeron işçilerin bir kısmının işçi kadrosuna alınmasıyla personel sayısında ciddi bir artış kaydediliyor. Söz konusu oranın personel şişirilmesi zoruyla ancak 2002’ye(yüzde 32,3) göre 2 puanlık bir artış gösterebilmiş olması düşündürücüdür. Bu, personel yetmezliği sorunun,2019’da devam edeceğini gösteriyor. Öte yandan, geçmiş bütçe uygulamalarıyla bugüne kadar bir hayli mesafe kat edilmiş olan kamuda istihdamın esnekleştirilmesi süreci, YEP’de ‘’kamu kurumlarının esnek çalışma ile iş tatmini ve verimi yüksek işgücüne sahip olmaları sağlanacaktır’’ diye ifade edilen (s.17) düzenlemeyle daha da hızlanacaktır. Kamuda istihdamın esnekleştirilmesinin son aşaması, 657’ye tabi istihdamın tümüyle tasfiye edilmesi olacaktır. Önce “belirli süreli sözleşmeli çalışma” esas hale getirilecek ve devlet memurluğu güvencesi çok küçük bir kesim için (polis, asker, savcı, hakim vb.) geçerli olacaktır. Sonrasında kadrolu çalışma uygulaması adım adım tasfiye edilecektir. Sözleşmeli personel, performansa dayalı ücret, döner sermaye, hizmet alımları vb uygulamalarla bugüne kadar bir hayli mesafe kat edilen bu süreç tamamlandığında geçen haftaki yazımızda değindiğimiz yeni kamu işletmeciliği modeli tümüyle tesis edilmiş olacaktır. Böylece kamu çalışanı kamu hizmet üreten kurumuna (işletmesine) ne kadar kazandırırsa o kadar kazanacak ve ücret alacaktır; kazandıramadığında ise tasfiye edilecektir. Çünkü artık bu modelde 657’nin iş güvencesi söz konusu olmayacaktır.Ayrıca,devletin tepe isimlerinin aylık maaşlarına rekor zam uygulaması tasarruf söylemine rağmen geçmiş yıllarda olduğu gibi devam ediyor. Memur ve memur emeklilerin aylık maaşına Ocak 2019 itibariyle yüzde 4, temmuzda da yüzde 5 olmak üzere toplamda yüzde 9,2 zam yapılırken, cumhurbaşkanı, emekli cumhurbaşkanları, emekli başbakanlar ve emekli milletvekillerinin aylık maaşlarına zammım bu zammı yaklaşık üçe katlaması (yüzde 26,18) düşündürücüdür,

Seçilmiş kalemlerden üçüncüsü sermaye giderleri ve sermaye transferleri toplamında oluşan yatırım giderleridir. Yatırımların GSYH’ye oranı 2018 yılında yüzde 2,6 iken bu payın 2019’da yüzde 1,4’e düşürülmesi öngörülüyor. Nitekim bu durum, ayrıca söz konusu kalemin faiz hariç bütçe giderlerindeki payıyla ilgili verilerle de teyit ediliyor. Bu pay 2018’de 12,9 iken 2019’da yüzde 7,6’ya düşürülüyor. İlginçtir, 2019’da yüzde 15,9’lük bir enflasyon öngörülmesine rağmen 2019 yatırım ödeneği (64,5 milyar lira) 2018 ‘deki düzeyin (96,0 milyar lira) bir hayli gerisinde kalıyor.Tasarrufa gitme adına yatırımlarda geçen yıla göre 32,5 milyar liralık bir kesinti yapılıyor(YEP’de yatırımlarda 30,9 milyar liralık bir tasarruf yapıldığı ifade ediliyor,s.5). Bu veriler, geçmişten devam eden yatırım yetmezliği sorunun daha da katmerleşeceğini gösteriyor. Kamu sabit sermaye yatırımlarının GSYH’ye oranı incelendiğinde, durum daha da kötüleşiyor. 2018 yılında yüzde 4,2 olan düzeyin 2019 yılında yüzde 2,7 ‘ye düşürülmesi öngörülüyor. Tasarrufa gitme adına yatırımlarda geri çekiliş yalnızca merkezi yönetim bütçesiyle sınırlı olmayıp kamunun tümünü kapsamaktadır. Bu durum, iç tasarruf-yatırım farkının artık eskisi gibi dış tasarruflarla kapatılamadığını gösteriyor. Bu finansman zorluğu kaçınılmaz olarak ekonominin soğutulmasını ve dolayısıyla yatırımların geri çekilmesini ve tırpanlanmasını gerektirmiştir. Bu nedenle olsa gerek, 2019-2021 Dönemi Yatırım Programı Hazırlıkları" ile ilgili genelge adeta bir tasarruf genelgesi niteliğinde.90 maddelik genelgeye göre, acil ve zorunlu olanlar hariç 2019 yılında yatırım projesi yapılmayacak, bitmeye yakın projelere öncelik verilecek, acil olmayan projeler teklif edilmeyecek ve yatırımlarda gerçekleşme oranı yüzde 75’in üstü olan projeler tamamlanacak. Ayrıca, önümüzdeki iki yılda zorunlu haller dışında kamu binası alınmayacak ve makam aracı isteyen kurumlar form doldurarak başvuru yapacak. Kamu yatırımlarındaki bu yetmezlik sorunu, geçmiş yıllarda olduğu gibi KÖİ modeli yatırımlarla aşılmaya çalışılacaktır. YEP’de KÖİ modeli mega-altyapı projelerinin doğrudan yabancı yatırım yoluyla, uluslararası finansman ile hayata geçirilmesi öngörülüyor. Ancak Türkiye’de hukuk güvenliği sorunu çözüme kavuşturulamadığı için bu öngörünün gerçekleşmesi pek mümkün gözükmüyor.

Seçilmiş kalemlerden dördüncüsü SGK’ ya transferler kalemidir. Bu kalemin hem GSYH’ye oranı hem de faiz hariç giderler içindeki payında bir artış öngörülüyor. İlgili oranlar 2018’de sırasıyla yüzde 4,0 ve 19,9 iken 2019’da 4,2 ve 21,9’a yükselmektedir. Bu durum, tüm reform söylemlerine rağmen sosyal sigorta sistemi aktüeryal dengesinin iyileştirilemediğini gösteriyor. Öte yandan, kayıt dışı istihdamın payının yüksek olması ve kayıtlı çalışanların bir bölümünün sosyal sigorta primlerinin gerçek ücretlerinden düşük seviyede bir prime esas kazanç üzerinden yatırılması, sosyal sigorta sisteminin mali sürdürülebilirliğini olumsuz etkiliyor. Geçmiş bütçe uygulamalarından gelen sosyal güvenlik sisteminin açık vermesi sorunu devam ediyor. YEP’de 2019 yılı bütçesinde bu kalem için 2,5 milyar TL’lik bir kesinti öngörülmesi, aktüeryal dengedeki bozulmanın emekçilere fatura edileceği anlamına geliyor. Kaşıkla verilenler (emeklilere yılda iki kez biner lira olarak verilen bayram ikramiyesi ödemeleri) kepçeyi dolduran bu kesintilerle fazlasıyla geri alınıyor.

Seçilmiş kalemlerden beşincisi tarımsal destek ödemeleri kalemidir. Bu kalemin hem GSYH’ye oranı hem de faiz hariç giderler içindeki payında bir değişme öngörülmüyor. İlgili oranlar 2018 ve 2019’da yüzde 0,4 ve 2,0 düzeyinde kalıyor. Bu veriler, tarımsal destek ödemelerinin GSYH’deki payı en az yüzde 1 olacağı hükme bağlanmış olmasına rağmen,geçmiş yıllarda olduğu gibi bu hükme uyulmadığını gösteriyor.Teşvik yönünden tarımdaki ihmalin devam edeceği anlaşılıyor. 2018 ve 2019 kriz yılları olmasına rağmen ilgili oranlarda bir artış öngörülmemiş olması, tarımsal ürün ithalatıyla terbiye edilmeye çalışılan çiftçi ve tarım emekçilerin büyük bir mağduriyet yaşayacağı anlamına geliyor(bu politikanın ayrıntısı için ithalatla terbiye çözüm değil ve tarıma öldürücü darbe başlıklı yazılarımıza bakılabilir).

Bütçe gelirleri ve bütçe dengeleri kategorisinde yer alan seçilmiş kalemlerin değerlendirmesini ise gelecek yazıya bırakalım.