Gazze’de yaşananlara ilişkin BirGün’ün sorularını yanıtlayan Prof. Dr. Türkeş, ABD’nin Ortadoğu’daki çıkarlarına yönelik dış politikasına dikkat çekti. Türkeş, “75 yıldır ötelenen krizler sorunu bu boyuta getirdi” dedi.

ABD’nin çıkarları bölgeyi yaktı
Biden, ülkesinin İsrail’e koşulsuz desteğini açıklamıştı. (Fotoğraf: Depo Photos)

Mansur YAMAN

İsrail - Filistin çatışmaları 15 gündür yoğun bir şekilde sürerken İsrail, Gazze’ye düzenlediği harekâtlarla masum insanları ve sivilleri öldürmeye devam ediyor. BirGün’ün sorularını yanıtlayan ODTÜ Uluslararası İlişkiler Bölümü Öğretim Üyesi Prof. Dr. Mustafa Türkeş, savaşın ortaya çıkmasında ABD’nin dış politikasının önemine dikkat çekti.

Mustafa Türkeş

İsrail - Hamas Savaşı’nın ilerleyen günlerinde ne gibi durumların yaşanabileceğini öngörüyorsunuz?

Savaşın en yoğun günlerinde olduğumuzu söyleyebilirim. Gazze’de yaşananlar içler acısı. İlk olarak İsrail Gazze’yi dümdüz etmeyi amaçlıyor. Son günlerde hava harekatı ile aktif rol aldı fakat zamanla karadan daha aktif bir şekilde saldırıya devam etmek isteyecek. İkincisi ise cumartesi günü Mısır’da gerçekleştirilen ‘Barış Zirvesi’ konusu. Civar ülkelerin katılımıyla savaşın nasıl son bulabileceği adına somut adımlar atmaya başladılar. Mısır tabii ki sürecin diplomatik şekilde çözüme kavuşmasını istiyor çünkü bu olmazsa Mısır’a sığınmaya çalışacak olan mültecilerin Kahire’ye maliyeti fazla olacak.

İleriye yönelik ne olabilir sorusuna ilişkin işin, askeri ve tarihsel boyutuna bakmak gerek. Bundan önceki büyük savaş 2006 İsrail-Lübnan Savaşı’ydı. O savaşta İsrail 1 aydan fazla savaşı sürdüremedi, ateşkes istedi. Şu anda İsrail askeri güce sahip olabilir, ABD çeşitli askeri ve lojistik desteği sağlıyor olabilir fakat İsrail’in bu savaşı fiilen 1-2 ayın ötesine taşıması kolay değil. Çünkü İsrail’in belli sayıda nüfusu var. Onu fazlasıyla artırma şansına sahip değil. Benim tahminim 2 ay içerisinde İsrail’in bir ateşkes istemesi durumunda kalacağı yönünde. Ayrıca bölge dışındaki aktörlerin de İsrail ve ABD’ye baskı kurması gerekiyor. Bu fiilen pek mümkün görünmese de, Mısır’da yapılan barış görüşmeleri Rusya ve Çin gibi ülkeleri de içine alıp büyürse o zaman ateşkesin sağlanması doğrultusunda önemli bir adım atılmış olur.

Çözüm nedir?

Çözüm tek taraflı parametrelerle gerçekleşmez. Filistin Devleti’nin BM’deki tanımı BM tarafıyla yapılan bir tanımdır. Bu çok taraflılığı gösteren bir olgu. Tek taraflı yapılacak müdahaleler bu durumu örseler ve tam olarak da İsrail’in istediği gibi sonuçlar gerçekleşir. Filistin Devleti, Birleşmiş Milletler parametresinde tanınır hale getirilmelidir. Bunun için çeşitli mekanizmalar üretilebilir. Önümüzdeki günlerde şüphesiz bunlar tartışılacaktır.

Bölgede yaşanan soruna bir Müslüman-Yahudi çatışması üzerinden veya emperyalizm altında ezilen halkların dayanışması bağlamında mı yaklaşmalıyız?

Bunu medeniyetler, kültürler, kimlikler, dinsel figürler gibi şeyler üzerinden okumak kadar yanlış bir şey yok. Bölgede toplumsal kimlikler, dini çatışmalar ve ezen-ezilen halk çatışması olduğu yadsınamaz fakat bu bakış açısıyla yaklaşırsak yanılgıya düşeriz. Bu, derinlemesine baktığımız zaman tam da tarihsel materyalizm üzerinden okunabilecek bir olgu. Bölgede uzun yıllardır süregelen İsrail zulmü veya “Yahudiler böyledir!” deyip geçmek yerine, ABD’nin dış politikasının vazgeçilmezi olarak İsrail’i gördüğünü unutmamak lazım. ABD dış politikasının, ABD’nin Ortadoğu’daki çıkarlarının teorik analizini yapmadan durumu okumaya çalışmak yanlıştır. AB’nin de tutumu tuhaf. Demokrasi, insan hakları kavramlarının altını oyup onların da gözle görülür bir şekilde emperyalist bir politika izlediğini görüyoruz. Dolayısıyla doğru emperyalizm tanımlamasını yapmadan, onu analiz çerçevesi kavramında kullanmadan bu durumu kimlikler ve dini figürler gibi alt kavramlarla açıklamak sorunu çözmez, bunun ötesinde anlamamıza da yardımcı olmaz. Temellendirmeyi baştan yanlış yapmış olursunuz.

Bu savaşın 7 Ekim’de Hamas’ın saldırıda bulunması şeklinde başladığı analizi ne derece yanlış ve nelere yol açar?

Birincisi bu İsrail-Filistin meselesidir. İsrail-Hamas değil. İkincisi insanların bir şeyi analiz ederken duruşu ve referans noktası olması gerekir. Burada referans noktası salt 7 Ekim’de Hamas’ın gerçekleştirdiği eylem olamaz. Bütününe baktığımız zaman defalarca yapılan hataların Gazze’deki bir sürü örgütü harekete geçirerek bir karşı hamle yapma amacını doğurduğu barizdir. Eğer dünya sessiz kalırsa bugün Hamas’ı yok edebilirsiniz fakat başka örgütler de benzer şeyleri yapmak zorunda kalacak. 75 yıldır sorunu çözmek yerine sorunu dönüştürdüler. Ne zaman bir kriz yaşandı, o zaman sorunu ötelediler. Bu bakış açısından çıkılması gerek.

Uluslararası hukuk kavramının uygulanabilirliği İsrail-Hamas savaşıyla birlikte iyice gün yüzüne çıktı. Bu durum neden böyle süregeliyor?

Aslında 1990’lardan başlayan bir süreç bu. 1999 Yugoslavya’ya yapılan müdahale illegal bir müdahaleydi. 2003 Irak müdahalesi de uluslararası hukuka aykırıydı. Ve şu an İsrail de uluslararası hukuku yok sayan bir politika izliyor. AB bunu destekliyor ilginç bir şekilde. Bence AB içindeki bazı aktörler geçmişten gelen günahlarını temizlediklerini zannediyorlar. Avrupa’da devletler şu an yanlış bir noktada, halklar ona tepki gösteriyor. Bunun bir etkisi tabii ki olacaktır ama buradan yola çıkarak insanların AB’ye karşı kitlesel eylemler halinde bir dönüşüm ve eylem içerisine gireceğini zannetmiyorum. Benim endişem, bu şekilde uluslararası hukuk örselenmeye devam ederse elimizde hiçbir şey kalmayabilir. Eleştirdiğimiz noktaları var fakat tamamen kalkarsa dayanabileceğimiz bir referans noktası kalmaz.

Kamuoyunda önemli yer tutan birisi de Devlet Bahçeli’nin “24 saat içinde ateşkes sağlanamazsa Türkiye duruma fiili olarak el atmalı” söylemi. Bu halkın da ihtilaflı olduğu bir durum.

Devlet Bahçeli’nin bu çıkışı AKP’yle danışıklı dövüş içerisinde yaptığı bir durum mu yoksa AKP’yi baskı altında bırakmak adına yaptığı bir çıkış mı, onu bilemiyorum. Bu iç politikada ve kamuoyunda bir baskı oluşturma amacıyla yapılmış bir şey fakat dış politika açısından baktığımızda uluslararası hukukta yeri yok. Havadan asker mi indirecek? Mısır, Ürdün, Lübnan bu durumu onaylamadan Türk ordusunun sahaya girmesi akılla bağdaşmıyor. İç politikada kendi tabanını konsolide edebilirsin fakat dış politikada 24 saat içinde bu durumun gerçekleşmesi rasyonel bir durum değil.