Beni yanıltmadı Binali Yıldırım: “Abidik gubudik kimseler başbakan oluyor” diyerek oyunun rengini açıkladı. Yıldırım, RTE’den çok daha iyi bir kampanya götürüyor. Eğer ‘evet’ çıkarsa diyecek ki: “RTE’nin seçilmesinde en büyük pay benimdir, meydanlarda dolaştım, en ağır şekilde hayırcılara sözümü söyledim, eh başkan yardımcılığı hakkım”. Yok, eğer ‘hayır’ çıkarsa da diyecek ki “Ben elimden geleni yaptım, hayırcılara demediğimi bırakmadım, lâkin milletin tercihi o yönde olmadı, başbakanlığa devam”. Yani ‘Kazan Kazancı” Binali bey!

Önce seksenden bu yana Binali beyin saptamasını haklı kılan örnekleri anımsayalım. Darbe sonrası ilk başbakan Bülent Ulusu… Yani yok hükmünde. Geçiş döneminde her türlü pisliğe, faşizme göz yummakla yükümlüydü. Anımsayan yok! Ardından Özal geldi. Ülkenin çöküşünün mimarı! Liberal tezleriyle toplumu ahlaksızlaştıran, cehaleti kutsayan, hukuksuzluğun, hırsızlığın önünü açan, sonrasında “Çankaya’nın şişmanı işçi düşmanı” diye anılan yeminli Amerikancı. Gönüllü darbeci, Türk-İslam sentezi uygulayıcısı…

Binali Bey haklı!

Ardından kifayetsiz bir başka isim geliyor: Özal vesayeti altında, fıkralara konu olan Yıldırım Akbulut! Adını sorsanız patronu Özal’a sormadan yanıt veremeyen biri… Zaten olmayan Meclis’in fiili olarak ayaklar altına alınmasını sağlayan biri. Sonra? Bir başka felaket… Mesut Yılmaz. Yolsuzluğun iyice tavan yaptığı, her yanı skandallarla dolu dönemin kahramanı! Yalandan AB sürecinde önden koşan, Alman dostlarıyla sıkı fıkı bir isim. Şimdi kayıp, unutmayalım zaman aşımına uğrayarak davalardan/yüce divandan yırtmış biri!

Haklı işte Binali Bey!

Ardından Demirel günleri… Ülkenin her zor gününde şapkayı alıp kaçan, tarikat, cemaat işlerine belki en çok prim veren; devleti kutsayan, işçiyi ezen ve nihayetinde pragmatik (yararcı) siyasetiyle başımıza Çiller’i bela eden, 12 Mart günlerinde Deniz Gezmiş ve arkadaşları idam sehpasına hızla gitsin diye önden koşan biri. Cumhurbaşkanlığı döneminde kendini temize çekmeye kalktı ama geç kalmıştı!

Ve Demirel çırağı Çiller… Döneminde ülke kan gölüne döndü. Faili meçhuller tavan yaptı. Bugün Kürt halkı hâlâ büyük acılar içinde kıvranıyorsa postallı Çiller’in payı büyüktür. Akşam karanlık çöktüğünde “bu gece sıra kimde” diye kâbus görür, sabahında da korktukları başına gelirdi insanların. “Devlet için kurşun atan da yiyen de kahramandır” diyerek o korkunç, kanlı günleri özetlemiştir. Sırra kadem basması, günün birinde kendinden hesap sorulacağını bilmesindendir…

E Binali Bey haksız mı?

Geldik Erbakan’a. “Milli Görüş” lideri. Tarihsel gericiliğin simgesi! Ne cumhuriyeti içine sindirdi, ne laikliği, ne devrimleri. Sanal bir kalkınma söylemi üstünden bir de kendine “Kıbrıs Fatihi” öyküsü uydurdu. İmam Hatiplerin arka bahçe olmasında, tarikat/cemaat kadrolarının devlete yerleşmesinde başrol oynadı. “Kanlı mı olacak kansız mı?” diye sordu. Karşıdevrimciydi. 28 Şubat’ta askerlere boyun eğdi. Sivas Katliamı’nda “gazanız mübarek olsun” diyen belediye başkanı onun partisindendi. Devrimciler 6.Filoyu denize dökerken, onlar yurtseverlere saldırmakla meşguldü. Son işi yine Milli Görüş genel başkanı olmaktı…

Gelelim Ecevit’e… Karaoğlan’dı o. “Su kullananın toprak işleyenin” diyerek emekçinin sesi olmuştu. Ama son başbakanlığında emperyalizmin bekçisi, IMF jandarması Kemal Derviş’i başımıza musallat etti. Yetmedi “Hayata Dönüş Operasyonu” adlı cinayete göz yumdu. Boyun eğdi. Belki de bir sol umut onunla tükendi…

Binali Bey için boş konuştu diyebilir miyiz?

Geldik Abdullah Gül’e. Rastlantı değildi elbet ortaya çıkışı. 28 Şubat “Ilımlı İslam” için güzel bir kurguydu. Yeni Özal bulunmuştu. Hep güler yüzlü, hep ne düşündüğü muallak bir başbakan oldu Gül! Koltuğunu gönülden(!) RTE’ye bırakan kardeş Abdullah! “1 Mart Tezkeresi” hararetli savunucusu. Liberal tezlerin küresel temsilcisi, yetmez ama evetçilerin sevgilisi… Kapitalizme uygun İslam’ın en modern hali!

Ve Davutoğlu…

Dışişleri bakanıyken “sıfır sorun” politikasıyla Ortadoğu’yu kan gölüne çevirmeyi başaran, neo-Osmanlı hayallerini yazdığı tuğla gibi kitabıyla dünyanın en içeriksiz akademik çalışmasına imza koyan bir Hoca! Gece yarısı türbe kaçıran Necdet Özel’in amiri! Aylar süren koalisyon görüşmelerinde bağımsız fikir beyan etmesi yasaklanmış, kendi başına karar almaya kalkınca da kapı önüne konmuş bir İslam düşünürü!

E haksız mı Binali Bey şimdi?

Diyeceksiniz ki RTE nerede?

1150 odalı sarayda sıkça muhtarları ağırlıyor. Şam’da namaz kısmet değilmiş(!), şimdi Taksim’de kılmak için temel atmakla meşgul! Partisindeki FETÖ’cilerin ümüğünü sıkacağı günü bekliyor. Ha bir de kulağı Trump’ta, Merkel’e laf yetiştiriyor… Arada “Yenikapı”dan arkadaşı Bahçeli’yle buluşuyor…

E Binali bu…

Sandığa gidecek Binali… Bir daha abidik gubudik kimsecikler yetki sahibi olmasın diye kendi koltuğuna sahip çıkacak! Ve aslanlar gibi “hayır” diyecek! Düşünsenize bir taşla kaç kuş!

Koltuk ona kalacak.

Partinin sahibi olacak

Vesayetten kurtulacak…

O kadar abidik gubudikten sonra akıllı bir başbakan nasıl olur, gösterecek hepimize!