Uzaydaki Türkiye!

Chris Lewicki başında bulunduğu şirketini 2008 yılında iki ortakla birlikte kurmuş. İştigal alanını “uzay madenciliği” olarak açıklıyor.

Neler yapmak üzere oldukları konusunda şu bilgileri veriyor:

“Astroitlere kuracağımız istasyonlarla uzay yolculuklarını kolaylaştıracağız.”

Astroitlerde (yani Mars ile Jüpiter arasında yer alan küçük gök cisimleri/gezegenler) sınırsız enerji ve zengin maden yatakları olduğunu tespit etmişler.

Lewicki geçen hafta İş Bankası’nın davetlisi olarak İstanbul’a gelip bir konuşma yapıyor. Biz Türkiye’de başka işlerle meşgul olduğumuzdan “bırak konuşsun, sonra da kendiliğinden gider nasıl olsa” diyerek çok ilgi göstermedik. Hürriyet’in genç muhabiri Aslı Barış onunla uzun bir söyleşi yapmış, 1 Ocak 2017’de Hürriyet Pazar’da yayınlandı. Tabii ki bizler Reina Katliamı’nın şoku ile sarsıldığımızdan Pazar gazeteleri okuyacak halimiz de yoktu.

Lewicki neler yapmayı planladıklarını da anlatıyor:

“Astroitlere kuracağımız servis istasyonlarını karayollarındaki benzin istasyonları gibi düşünebilirsiniz. Buralarda servis elamanı olarak robotlar çalışacaklar. Uzay yolculukları hız kazanacak.”

Ne kadar hız kazanabilir ki? Lewinski bizim anlayabileceğimiz ölçüler veriyor:

“Şu anda Seattle-İstanbul arası 18 saati buluyor. Eğer uzay mekiği hızıyla gelseydim 45 dakikada İstanbul’da olabilirdim. Önümüzdeki 20 yıl içinde dünyanın her yerine 1 saatte gidebileceğiz.”

Uçuk gibi geliyor ama adamın elinde tuttuğu gerçekler var:

“Elimde tuttuğum parçaya bakın C-Tipi bir astroitten alındı. İçinde su, metan, oksijen daha bir çok şey var. Doğal kaynaklar zaten astroitlerde emrimize amade. Kesintisiz güneş enerjisi var. Hava, su, demir var. Astroitlerde bulunan madenlerin gücü dünyadakine kıyasla 100 kat hatta 1000 kat fazla… Bunları dünyaya da getireceğiz. Madenler doğal olarak bulanın olacak. Uzayın sahibi yok. Gezegende 60 milyon astroit var. Biz sadece bunların yüzde 1’ini keşfettik.”

Gelişmeler için o kadar yakın tarihler veriyor ki Lewicki, insanın “hadi ya” diyeceği geliyor:

“2020’de ilk üssü nereye kuracağımızı belirleyecek, uzay mekiğini yollayacağız. 10 yıl içinde de uzay madenini açmayı planlıyoruz.”

Böylesi söyleşilerde mutlaka sorulması gereken “Türkiye bu gelişmelerin neresinde olacak?” sorusuna karşılık “umutlu” bir bakış açısıyla yanıt veriyor:

“Atatürk Havalimanı dünyadaki en önemli havalimanlarından biridir. Türkler ne uçağı ne de havalimanlarını icat ettiler. Ama böyle bir merkez yarattılar. Uzay madenciliğinde de önemli bir rol oynayabilirler.”

Madencilik konusunda biz daha ülkenin yağmalanmamış bölgelerini saptama aşamasındayız. Karadeniz’in dağlarını hallaç pamuğu gibi attıktan sonra şimdi aç gözlerini Kazdağları’na çevirdiler. Termik santral yapıp, kömür çıkartarak zeytin ülkesinin yağmalanması için kollarını sıvadılar.

Baksanıza adam de diyor? Uzaya gelin. İstediğiniz kadar maden çıkartın. Uzay kimseye ait değildir. Ne rüşvet var, ne de komisyon?

Rahmetli Banker Kastelli’ye “temiz toplum” için ne yapılması gerektiğini sormuştum. O da çok açık bir cevap vermişti:
“Bi kere bu aç gözümüz doyacak!”

Bu dünyada aç gözleri doyamadı. Şimdi bir fırsat çıktı. Uzaya gidin, istediğiniz kadar astroitte maden ocağı sahibi olun.
Belki o zaman aç gözünüz doyar!

Ama bu da kolay değil.

Adamlar hala Noel Baba’ya yumruk aşamasındalar!