Attila Aşut

yazievi@yahoo.com

Size de tuhaf gelmiyor mu?

Adında “Adalet” olan bir partinin iktidarında adalet arıyoruz!

Üstelik bir de “Adalet Bakanlığı”mız varken!

“Adaletin bu mu dünya?” diye haykırası geliyor insanın!

★★★

Türkiye artık “yoklar ülkesi”!

Yokluğu en çok duyulan şeylerin başında ise “adalet” geliyor.

İnsanlar 2017 yılında “Hak, hukuk, adalet!” diye yollara düştüler.

Ankara’dan İstanbul’a 420 kilometre yol yürüdüler.

25 gün süren bu büyük yürüyüş, dünya direniş tarihine geçti.

Adalet isteminin hava kadar, su kadar yaşamsal bir gereksinim olduğu görüldü.

Ama siyasal iktidar, halkın “adalet” istemine inat, hukuka saldırılarını sürdürüyor.

Bu kez baro başkanları “bağımsız yargı” diyerek sokağa indi. 81 ilin barosu, iktidarın “çoklu baro” tasarısına karşı olağanüstü bir direniş sergiledi.

Ne var ki iktidar, inadından vazgeçmedi; baroları bölen yasayı Meclis’ten geçirtti…

★★★

Bir yıl önce “Yargı Reformu Strateji Belgesi” ortaya atıldığında enikonu umutlanmıştık.

Adalet Bakanı’nın açıkladığı olumlu değişiklikler su serpmişti yüreğimize.

Artık tivit attığı için kimse gözaltına alınmayacak, gazeteciler tutuklanmayacak, evler gece yarısı basılmayacak, polisler işkence yapmayacaktı…

Tutuksuz yargılama esas olacak, uzun tutukluluklara son verilecekti…

Hepsi sözde kaldı.

“Reform”dan vazgeçtik, mahkemelerin “beraat” ve “tahliye” kararları bile uygulanmıyor artık!

Yargıya açıktan müdahale ediliyor. Devletin tepesinden, “Bir manevrayla beraat ettirmeye kalktılar, engelledik” açıklamaları yapılıyor.

Selahattin Demirtaş ve Osman Kavala’nın hâlâ içerde olmalarının hukuksal bir gerekçesi yok.

Barış Pehlivan, Müyesser Yıldız, Hülya Kılınç ve Murat Ağırel için de durum farklı değil.

Onlar, siyasal iktidar istediği için cezaevinde tutuluyorlar…

Ülkenin kurucusuna, Cumhuriyet değerlerine, anayasal haklara her gün sövüp sayanlara; açık açık şeriat ve hilafet isteyenlere dokunulmazken, Tayyip Erdoğan’a “gözünün üstünde kaşın var” demeyenler soluğu cezaevlerinde alıyor!

Mafya üyeleri için af çıkarılıyor. Ama muhalif milletvekilleri, belediye başkanları, hasta hükümlüler bu haktan bile yararlandırılmıyor.

Yine ev baskınları, polis saldırıları, gözaltılar…

Tivit atanlar yine tutuklanıyor.

Gerçekleri yazan gazeteciler hapse tıkılıyor!

Hani ne oldu Barolar Birliği Başkanı’nın bile aklını çelen o “Yargı Reformu”?

Hak ihlalleri, adaletsizlikler ayyuka çıkmışken neden sesi duyulmuyor Adalet Bakanı’nın?

Abdulhamit Gül, toplumu umutlandıran açıklamalarının arkasında neden durmadı?

Çünkü “Yargı Reformu” bir masaldı. Zaten AKP sözcüleri ne zaman bir “reform”dan söz etseler, “Şimdi yine hangi hakkımıza el atacaklar?” diye kara kara düşünür, kaygılanırım. Bilirim ki onların dilinde “reform” sözcüğü, kazanılmış hakları budamak ya da hepten yok etmek anlamına gelir!

Saray rejiminde bakanların hiçbir ağırlıklarının olmadığını biliyoruz. Onların görevi, “tek adam”ın kararlarını itirazsız uygulamaktır.

“Çoklu Baro” olayında görüldüğü gibi, çoğu zaman kendi görev alanlarına giren yasa hazırlıklarından bile haberleri olmaz bakanların!

Osmanlı Mebusan Meclisi bile padişahın yetkilerini sınırlandırma konusunda daha cesur davranırdı!

Mustafa Kemal’e bile kafa tutmuş “Gazi Meclis”in düşürüldüğü duruma bakın!

Artık Saray’ın sözünden çıkmayan bir Meclis çoğunluğu var karşımızda.

Böyle bir düzende hukuktan ve adaletten söz edilebilir mi?

★★★

Devleti cemaat ve tarikatlarla paylaşmanın, adaletten uzaklaşmanın yol açtığı yıkımdan ders almamış bir iktidarla karşı karşıyayız.

Sanki “tarih tekerrür ediyor”.

Mehmet Akif’in dediği gibi:

“Hiç ibret alınsaydı tekerrür mü ederdi?”

Yine de herkes için adalet!