Bizim hep ağır yüklerimiz oldu. Çoğu kabul etmediğimiz suçlarımızın katlanarak büyümesinden... Bazısı acıları görmezden gelmekten... Ötekinin feryadına kulak tıkamaktan... Kimi sorumluluk almamaktan; hep bir ‘bilene’, hep bir ‘ağabeye’ illa ki bir ‘babaya’ ihtiyaç duyup iradesini başkasına teslim etmekten... ve en önemlisi hak, hukuk, adalet talebinde ısrarcı olmamaktan; olanın da sesini boğmak için muhbirlikten tetikçiliğe her tür insanlık ayıbına imza atmaktan... O ya da bu sebeple, günün sonunda, bizim hep kaldırması güç, taşıması ağır, unutması zor yüklerimiz oldu. Saysak günler, yazsak sayfalar yetmez.

•••

Van’da, karın yolları kapattığı Yalınca Köyü’nde hastalanan 3 yaşındaki Muharrem’e devlet doktor ulaştıramadı. Babası bir çuvala sardığı oğlunun cansız bedenini 16 kilometre boyunca sırtında taşıdı. Ali İsmail’i sokak ortasında sopalarla, tekmelerle döve döve öldürdüler. Silopi’de öldürülen Taybet İnan’ın cenazesi 7 gün boyunca sokakta bırakıldı. Cizre’de evinin önünde vurulan 10 yaşındaki Cemile’nin cansız bedeni kokmasın diye günlerce evin derin dondurucusunda saklandı. Çocuklara oyuncak götürmek için bir araya gelen pırıl pırıl gençler Suruç’ta katledildi. Roboski’de TSK uçaklarının bombalarıyla öldürülen çoğu çocuk 34 insanın cenazesi yakınları tarafından battaniyelere sarılıp taşındı. IŞİD kaçırdığı iki askerimizi yakıp öldürdü. HDP’li Aysel Tuğluk’un annesinin cenazesine saldırdılar. Tehditler yüzünden cenaze gömüldüğü yerden çıkarılıp başka yere taşındı. Barış mitingi bombalandı, yüzden fazla insan öldü. Onlarca çocuk tarikat yurtlarında, tecavüze uğradı çıkan yangınlarda öldü. Berkin’in katili 1797 gündür ortada yok. Tahir Elçi ve Hrant Dink hâlâ yerde, hâlâ üzerleri örtülü. Hepsi oldu. Hepsi gerçek. Hepsi gözümüzün önünde. Hiçbiri adalete kavuşamadı.

•••

Önceki gün, taşeronlaşma ve rant hırsının en ağır sonuçlarından biri olan Soma maden faciasının yıl dönümüydü. Ölen 301 işçinin aileleri aradan geçen dört yıla rağmen, tıpkı belleğimize kazınan diğer acı deneyimlerde olduğu gibi, umdukları adaleti bulamadı. İşçi sağlığı ve iş güvenliğini bir kenara bırakarak facianın önünü açanlar değil de, hayatının hiçe sayılmasına isyan edip iktidarı protesto eden madenci Erdal Kocabıyık tekmelendi, yargılandı, kamu malına zarar vermekten 10 ay ceza aldı. Muharrem İnce, işte o tekmenin hesabını soracağını söyleyince dört yıldır sesi çıkmayan muhatabı, başbakanlık müşaviri Yusuf Yerkel’den ‘özür’ mesajı geldi. “Günah keçisi ilan edildim”! Sahte darp raporu alıp kendi tekmelediği madenciden şikayetçi olmamış gibi, Kocabıyık’a Soma’da bütün iş kapılarını kapatmamış gibi, o tekmeleri iştahla değil de sanki silah zoruyla savurmuş gibi... Yani bir siyasal İslamcının olabileceği en kurnaz ve en omurgasız haliyle, özür dilerken mağdur oldu Yerkel.

•••

Yoksulluğa, haksızlığa isyan etti diye yere düşürülmüş bir insanı bile isteğe, büyük bir hırsla tekmelemiş ve üzerine de tekmelediği insanı suçlayabilmiş birinin özrü, hata olmaktan çıkıp suç kapsamına girdiğinden, aklı ve vicdanı hür insanları çileden çıkardı. Oyuncu Barış Atay’ın, Yerkel’in açıklamasını sert bir dille eleştirip özrü kabul etmemesi ve onun gibilerin bu ülkeye, insanına yaptıklarının hesabını vereceğini söylemesinin, bu kindar düzene dayanmış insanlar üzerinde yarattığı panik kayda değer doğrusu. Ahmet Hakan’ın köşesinden ‘haddini bildirin’ diye işaret ettiği Barış Atay neyse ki gözaltı sürecinden sonra serbest bırakıldı. Ancak pekala biliyoruz ki tutuklanabilir ve hakkında herhangi bir suçlama yapılmadan aylarca hapsedilebilirdi. Bu ülkenin ana muhalefet lideri adalet için kilometrelerce yol yürüdü. İktidarın bu adalet talebine bakışı da AKP’li belediyenin yola döktüğü tezekte sembolleşti. Bugün “vay bize neler edecekler” diye bağıranların, adalet talebini kendisi için tehdit sayanların, adaleti ‘öteki’ için nasıl bir araca dönüştürdüğüne dair sayısız örnekle dolu arşivler. Asıl adaletin olmadığı yerde intikam duygusu güçlenir. Dolayısıyla adalet isteyene, yargılanacaksınız diyene düşman ve suçlu muamelesi yapmak yanlış olduğu kadar talebin doğruluğunun ve haklılığının da altını kalın kalın çizen bir tavır. Adalet istemek hepimizin hakkı!