Cumhuriyet yazarlarının yargılandığı dava çok boyutlu bir önem taşıyor. Eğer belleğiniz yoksa salt bugün konuşulanlar üzerinden yorum yaparsınız. Bu süreci hukuki ve ahlaki olmak üzere iki boyutuyla tartışmak gerek. Elbet yakın geçmişi de hızla anımsayarak.

Cumhuriyet ilk kez hedefte değil. AKP dönemindeki ilk saldırı İlhan Selçuk ve ekibine yapıldı. Aydınlanmacı Selçuk döneminde “Tehlikenin Farkında mısınız?” kampanyası yürütüldü. Tehlikeden kasıt neydi peki? Tüm siyasal İslamcılar ve onların işbirlikçisi liberaller. Yani Fethullahçılar ve AKP’nin tamamı.

Güçlü bir toplumsal etki olunca kumpasçılar harekete geçti ve İlhan Selçuk’u kendi gazetesine bomba attırmakla suçlayacak kadar ileri gittiler. Gözaltılar, ev baskınları, tutuklamalar, uyduruk iddianameler derken bu günlere geldik. O zaman bu olay hakkında kim ne diyordu peki? İşte burası önemli…

Türkiye’deki her türlü liberal pisliğin karargâhı Radikal “vesayet kalkıyor” diyen yazarlarla doluydu. Baktı ki cemaat bu iş tutuyor Taraf’ı kurdu ve daha da radikalleşti. Biz ekranda Nazlı Ilıcak, Nagehan Alçı ile boğuşurken, bu liberal utanmazlar hepimizi hedef gösteriyor, postalcı, darbeci diyorlardı. Sonunda iki İslamcı grup kapıştı, rüzgâr değişti ve nihayetinde 15 Temmuz’a gelindi.

Cumhuriyet her zaman gayya kuyusudur. Ayak kaydırmalar, dedikodular olur. Köklü ve etkili gazete olmanın bedeli diyelim. Yine de hiç kimse Cumhuriyet’i çizgisinden koparmayı aklından geçirmezdi. Kimse Cumhuriyet’te evrim karşıtı bir yazıyı kaleme almayı aklından geçirmezdi mesela. Bu işler Can Dündar’la başladı. Cumhuriyet eskimiş miydi? Evet. Yenilenmeli ve daha canlı bir gazete olmalı mıydı? Evet. Ama bu gericilere kapısı açılamazdı. Açtı Can Dündar.

Gelelim asıl meseleye. Bu tartışma düşünseldir ve buna mahkeme karar veremez. Uyanık AKP, daha dün kendi hedefe koyduğu Cumhuriyet’te “Atatürkçüler tasfiye oluyor” diye yalandan bir dava uydurdu. İçine delil koyma ihtiyacı duymadıkları bir iddianame hazırladılar. Elbette yargılanan gazeteciliktir. Yapılan iş gazeteciliktir. Nitekim tüm sanıklar mükemmel savunmalar yaparak davayı kazandılar. Hâkim bunu görmezden gelebilir, iktidarın isteğiyle bu gazetecileri içeride tutmaya devam edebilir. Ama yakın zamanda bu süreç dolar. Kimse bu insanları tutsak edemez. İnsanlığın yürüyüşünde, aydınlanma mücadelesinde yerlerini aldı bu isimler.

Ahmet Şık dönemi özetledi: “Kahrolsun istibdat, yaşasın hürriyet” diyerek. Haklı. Peki, bu nasıl olacak? Cumhuriyete, laikliğe, demokrasiye sahip çıkmak gerek önce. Yani AKP’nin düşman bildiği tüm değerlere sahip çıkmak gerekiyor. Nuray Mert, Aslı Aydıntaşbaş, Ahmet İnsel, Aydın Engin, hatta kimi zaman Baskın Oran’la mı olacak bu iş? Bu da meselenin ahlaki yönü işte! Gericilerle kol kola nereye varılır?

Gazeteci herkesle görüşür elbette. APO ile de Fethullah’la da aklınıza kim gelirse. Ama gazeteci Abant Toplantısına katılmaz. Hele para asla almaz, alamaz. Bugün Ahmet Şık’a bu savunmayı yaptıran, isyan ettirenler kim? Düne dek AKP ile kanka olan biri Cumhuriyet’te nasıl yazar mesela? Susalım mı buna? Ahmet Şık her dönemin kötü adamı sayıldı. Şimdi gazetecilere özgürlük derken, onunla bir dönemin AKP dostu liboşları aynı yere mi koyacağız? Bellek önemlidir. Ben oyunbozanlık yapmaya, anımsatmaya devam edeceğim. Ali Tatar diyeceğim, Kuddusi Okkır diyeceğim mesela.

Cumhuriyet’in yayın politikasına yöneticileri ve okuru karar verir. Bu isimleri oraya dolduranlardan biri Akın Atalay’dır. Kendisini çok eleştirdim. Yakın çevresi bana sövüp sayıyormuş. Lâkin hakkını teslim etmeliyim. Almanya’da kalabilirdi hakkında tutuklama kararı çıktığında, ülkeye döndü, hapis yattı aylardır ve mükemmel bir savunma yaptı. İşte bu Cumhuriyet yöneticisine yakışan tavırdır.

Diyeceğim: İdeolojisi sağlam olanlar ayakta kalır, diğerleri kaybolur, gider. Belleğinizi sağlam tutun. Tüm cumhuriyet çalışanları, yazarları suçsuzdur. Bir an önce bu kâbus bitmeli. Ardından biz kaldığımız yerden şu gericilerle kavgaya devam edeceğiz. Daha zamanı değil diye içimize attığımız çok mesele var… Hasan Cemal fotoğrafıyla ilk sayfayı kim yaptı merak içindeyim mesela!