Eşim Serap’ın torununa ısmarladığı paketi kapıdan alırken, getiren kuryeden “İki söz edebilir miyim?” ricasıyla karşılaştım. “Tabii” dedim ve sohbete daldık… Adı Enes olan genç emekçi dedi ki: “Bakan Nebati asgari ücret tartışmalarında; sizin kaybedilecek tek maaşınız var. Benim ise sizlerden çok…”
Birden gözü yaşla doldu!

“Ben günde 10 saat çalışıyorum. Bir maaşla 2 aile geçindiriyorum, biliyor musunuz? Anneme, babama, eşime ve çocuğuma bakıyorum. Bu tek maaşı kaybedersem ya eşkıya olurum, gider bakanın fabrikasına çökerim ya da açlıktan 5 kişi olarak onurluca ölürüz. Devletime de ‘Benim gibi namuslu bir emekçiyi bu hale soktun, alacağın olsun’ derim…”

“Ama çocuğum büyünce ne der ya da ne yapar, bilemem.”


Anlattıkça üzüldüm, haksızlıklara değindikçe daha da öfkelendim. Genç bir adamın çaresizliği beni kahretti. Yurttaş bu halde… Beylerin umurunda değil!

***

Atanmış Bakan Nebati’nin sözleri, aslında, Türkiye’yi 19 yıldır yöneten vahşi kapitalist anlayışın sonuncu kez itirafıydı... Emek/sermaye çelişkisinde insana ve emeğe değer vermeyen, sermayeden yana tercihini kullanan, kâr amacını her şeyin üzerinde tutan, rant için her şeyi mubah gören, aç gözlü, ahlaksız, pis ve kirli bir düzeni ülkede uygulayanların gerçek niyetlerinin bir kez daha ortaya çıkışıydı!

***

AKP düzeninin yarattığı aynı kafalar, açlık ve işsizlikle boğuşanlara, yaptıkları zamlara tepki gösterenlere; “tabağınızdaki porsiyonunuzu küçültün, kiloyla alacağınıza taneyle alın, kışın domates yenmez ki, kuru ekmek ve soğanla karnınızı doyuruyorsanız demek ki aç değilsiniz, benzin kuyruğu araçların çokluğu, belediyelerin ucuz ekmek kuyruğu ise dış güçlerinin oyunu” diyerek, açıkça dalga geçiyor…

***

Yurttaşları saygısızca aşağılarken aslında iktidar ve yandaşları da ahlakı çürüme içindeler! Uyguladıkları model ülkenin ekonomisini çökertti. Siyasal ve diplomatik tavır dünyada itibarımızı yok etti… Uluslararası aile içinde saygınlığımız ve güvenilirliğimiz kayboldu! Türkiye Cumhuriyeti’nin varlık manzumesi olan Lozan’ı tartışan, Mötrö’yü kaldırmaya uğraşan bir kafayla yönetilmek şansızlığını yaşadık… Öyle ki yakın tarihte kurucusu olduğumuz uluslararası kuruluşlardan bile çıkarılma noktasına getirildik!

***

Zamlar, hayat pahalılığı, Türk parasının sürekli ve durdurulamayan değer kaybının birçok nedeni var. Uzun uzun yazmaya gerek yok. Ekonominin birinci şartı güvendir. Yargının gücü, yasama organının denetimi, iktidarların itibarı ekonominin ayakta duruşunun temelidir. Ekonomi; üretimin arttırılması, emeğin korunması, siyasetin halk için yapılması, insanların refah ve mutluğunun öncelikle gözetilmesi ve adil paylaşım anlayışıyla büyür! Ekonomi büyüdükçe, insan haklarına saygılı bir düzen kuruldukça, hak, özgürlük ve adalet için yargı bağımsızlığına kavuştukça dış dünya da itibar kazanılır!

***

Bugün Türkiye çok zor durumda. AKP iktidarı; Demirtaş, Kavala ve Alevi inancının yok sayılmasıyla ilgili AİHM’in kararlarına uymayan bir tavır içinde…
Bu inat, kurucusu olduğu Avrupa Konseyi’nden atılmaya kadar bizi götürecek! Hoş! Türkiye ‘de “Anayasa Mahkemesi kararları bizi bağlamaz”, hatta “Anayasa Mahkemesi kapatılmalıdır” diyen; hak, hukuk ve adaleti gerçekleştirme niyetinde olmayan bir iktidarın AİHM kararlarına uyması beklenilmez. Ama ne yazık ki, bu kararlara uyulmadığı takdirde Avrupa Konseyi’nin yaptırımı da çok acı olur!

***

Dış dünya da yeterince itibar ve güven kaybeden Türkiye, bir de Avrupa Konseyi’nden çıkarılırsa münfesih bir ülke konumuna gelir! Bu durumda Sevr’i Erdoğan ve iktidarı gerçekleştirmiş olacaktır!

***

Bilindiği gibi Avrupa Konseyi Bakanlar Kurulu (AKBK) Osman Kavala’nın tutukluluk halinin 14 Ocak günü yapılan duruşmada kaldırılmaması durumunda, 17 Ocak’taki AKBK tarafından “İnsan hakları ihlali suçu” nedeniyle Türkiye, AİHM’e gönderilecektir. Böylece AİH Sözleşmesi’nin 46. Maddesi’nin 4. Bendi uyarınca Türkiye’nin, Avrupa Konseyi’nden çıkarılma işlemleri başlatılacaktır!

***

Avrupa Konseyi, sadece Kavala, Demirtaş ve Alevi inancının baskılanmasıyla ilgili alınan kararlar için değil, son 19 yılda Rusya’dan sonra en fazla insan hakkı ihlali yapan ülke olan Türkiye’nin diğer dosyalarda da direnmesi nedeniyle böyle bir karara varmaktadır. Kavala, Demirtaş dosyaları bardağı taşıran son damlalardır…

***

AKP hâlâ bir şeyin farkında değil! Demokrasiyle yönetilen, bağımsız ve tarafsız yargıyı oluşturan tüm ülkeler; ekonomik, siyasal, diplomatik ve kültürel gelişmişliklerini, insan haklarına duydukları saygı ve emeğe verdikleri değerle sağlamışlardır! Bu nedenle Avrupa’nın 47 ülkesi, AİHS’i bir anayasa olarak kabul etmiş, AİHM’in kararlarını da bu anayasanın değiştirilemez direği olarak görmektedir!

Kısaca AİHM, AKBK ve AB’nin en prestijli kurumudur! AİHM kararlarını tanımamak kendi anayasamızın 90. Maddesi’ni ve Anayasa Mahkemesi’ni, Türkiye Cumhuriyeti anayasasını tanımamakla eşdeğerdir! Bu kurumları tanımayanlar Anayasa suçu işlemektedirler… Zamanı gelince mutlaka bağımsız yargı önünde hesap vereceklerdir!