AKP Genel Başkan Yardımcısı ve Parti Sözcüsü Ömer Çelik, gündeme ilişkin açıklamalarda bulundu. Çelik, "Hilafet gibi gündemimiz yok. Bu tartışmadan kast edilen şey Türkiye'de rejim değişikliği talep etmekse bunun karşısında oluruz. Bizim bugün temel meselemiz Türkiye Cumhuriyeti'nin demokratik, laik, sosyal, hukuk devleti olma vasfının güçlendirilmesi gerekir" diye konuştu.

Kaynak: Haber Merkezi
AKP Sözcüsü Çelik: Gündemimizde hilafet yok, laiklik vasfının güçlendirilmesi gerek
FOTOĞRAF: depophotos

AKP Genel Başkan Yardımcısı ve Parti Sözcüsü Ömer Çelik, gündeme ilişkin açıklamalarda bulundu. Çelik, "Hilafet gibi gündemimiz yok. Bu tartışmadan kast edilen şey Türkiye'de rejim değişikliği talep etmekse bunun karşısında oluruz. Bizim bugün temel meselemiz Türkiye Cumhuriyeti'nin demokratik, laik, sosyal, hukuk devleti olma vasfının güçlendirilmesi gerekir" diye konuştu. 

AKP Genel Başkan Yardımcısı ve Parti Sözcüsü Ömer Çelik Habertürk'te konuştu. 

Çelik'in açıklamalarından öne çıkan başlıklar şöyle:

ANAYASA MAHKEMESİ'NİN CAN ATALAY KARARI

Yüksek mahkemeler arasında bir çelişki var. Bu gündemle ilgili ortaya çıkan durum. Milletvekilliği dokunulmazlığı söz konusu. Bir de bunun istisnaları var. AYM 'Yeterince açık belirtilmemiş' diyor. Yargıtay da 'Bu konuda oluşmuş içtihatlar var. Bir içtihat birliği var'. AYM 'Anayasa Mahkemesi kararları bağlayıcıdır' diyor. Anayasa'da birbirine muhalif hükümler var. Bütün bunlardan uzaklaşacağımız mesele Türkiye'de yeni bir anayasa yapmak. Yeni bir anayasa yapılmadığı sürece devlet organları arasında bu çelişkilerin ortaya çıkması mukadderdir. Yarın da başka bir şey çıkabilir. Toplum hayatının çeşitli meselelerinde çeşitli çelişkiler ortaya çıkabiliyor. Yargıtay'ın, Anayasa Mahkemesi'nin sınırları nerededir? Bu taraf haklıdır, bu taraf haksızdır diyeceğimiz bir mesele değil. Sayın Cumhurbaşkanımız 'Ben burada hakem pozisyonundayım' dedi. Bunun da ötesinde yazılımla ilgili mesele. Yazılım nedir, anayasadır. Dolayısıyla yeni anayasa olmadığı müddetçe siyasetle devlet hayatının önüne bu ve şimdi tahmin edeceğimiz bir sürü kriz gelecek.

"SÜPER KUPA'DA ATATÜRK SONRA GÜNDEME GELMİŞ"

Hepimiz maçı izlemek için hazırlık yapıyorduk. Sonra maçın iptal olacağı haberleri gelmeye başladı. 'Ne oluyor' diye baktığımızda bütün Türkiye'nin bildiği gelişmeler meydana geldi. Burada çok net bir şekilde söylersek, nihayetinde bu maçı FIFA kurallarına göre oynayacaksınız. Burada kulüplerimizin taleplerine göre bildirimler kabul edilmiş. Yeni bildirimler sözkonusu olunca 'Hepimiz FIFA kurallarına bağlıyız, zamanında yapılsaydı protokole bağlardık, şimdi protokol haricinde adım atamayız' denmiş. Burada 'şurası haklı, burası haksız, federasyon mu, kulüpler mi, Suudi Arabistan mı' tartışmasından çok bütün talepler protokole bağlansaydı muhtemelen bu kriz olmayacaktı. Mesele birden bire Atatürk tartışmasına döndü. İstiklal Marşı'nı, Türk Bayrağını ve formaların üzerinde Atatürk resmi ve imzasının kabul edilmediği söylendi. Aslında baktığınızda İstiklal Marşı protokole bağlanmış. Atatürk sonra gündeme gelmiş. Sayın Cumhurbaşkanımızı, hükümetimizi, partimizi suçlama kampanyasına dönüştü. Bütün bunlardan bağımsız olarak vatandaşlarımız hiçbir krizin parçası olmaksızın bayrak, milli marş ve Atatürk'le ilgili hassasiyetlerini ortaya koydu.

"BURADA PLANLAMA HATASI YAPILMIŞ"

Artık maç oynanmamış, kriz başka bir şeye dönmüş. Eminim herkes bununla ilgili ders çıkarmıştır. Oraya gidilmesi herkesin onayıyla olmuş. Böyle bir tablo ortaya çıksın istenmezdi. Keşke en başta İstiklal Marşı, bayrakla beraber keşke Atatürk'le ilgili bildirimler yapılsaydı. O gün CHP'nin Genel Başkanı ve sözcülerin açıklamalarına. Atatürk'e sahip çıktın, çıkmadın diye. Suudi Arabistan'la ilgili olarak ne gerçekleşti bilinmeden, sosyal medya üzerinden belli bir ırkı, ülkeyi aşağılamaya dönük, yanlış ve nefret suçu olacak yaklaşımlar. Bizi ve o ülkeyi bağlayan şey FIFA kuralları. Atatürk'le ilgili bir şey konuşulduğunda bütünleştirici konuşmak lazım. Ben Atatürk'le ilgili hassasiyete sahip çıkan bütün vatandaşlara teşekkür ediyoruz dedim. CHP 'Atatürk'e biz sahip çıktık, iktidar sahip çıkmadı' gibisinden kampanyaya dönüştürmeye başladı. Birisi Atatürk deyip başkasına saldırıyorsa bu sahip çıkma değil; saldırıdır. Atatürk, bayrak, İstiklal Marşı ülkenin ortak değeridir. Ayrıştırmaya gitmemek lazım. Bu toplumu radikalleştirme operasyonudur. Daha sakin, makul, soğukkanlı şekilde meselenin ne olduğunu tam anlayarak yapmak lazım. Ortak değerler üzerinden ayrıştırıcı söylem içerisine girmemek lazım. Bunu ilişkide olduğumuz ülkeler için de yapmamak lazım. Türkiye'ye yanlış yapıldığında tepkimizi gösteriyoruz zaten.

"BU BİR DERS OLSUN, BİLDİRİMLER DOĞRU YAPILSIN"

Suudi Arabistan 'protokole bağlı kalarak oynansaydı keşke' açıklaması yaptı. Filmi geriye saracak halimiz yok. Buradan herkesin ders çıkarıp, doğru protokollere bağlanması gerekir. Burada bir planlama hatası yapılmış. Şu sorumlu diye bir duruma girmemek lazım. Bundan sonrasında özellikle ulusal değerlerin bu tip tartışmaların konusu haline getirilmemesi lazım. Ulusal değerlerimiz ve sembollerimiz kullanılacağı zaman bu konulardaki hassasiyetleri yabancı ülkeyle karşılıklı imza atılan protokollere bütün ayrıntılarıyla yazılması lazım. Benim durduğum yer budur. O gece bunu bir siyasi kutuplaşma malzemesi haline getirmeye çalıştılar. Atatürk'le ilgili hassasiyete vurgu yapılıyorsa toplumu bütünleştiren dil kullanılıyorsa samimidir. Ama toplumu ayrıştıran, hemen tutup da meseleyi anlamadan Cumhurbaşkanlığı makamını, partimizi suçlama varsa bunun istismar olduğunu defalarca gördük. Herkes kendi değerlendirmesini yapıyor. Benim değerlendirmem, bütün bunların baştan protokole bağlanması lazımdı.

"SABOTE EDİLMESİNİ REDDEDİYORUZ"

TFF Başkanı'nın istifası benim değerlendireceğim bir konu değil. Suçlu aramaktan ziyade bir planlama hatası var burada. Hem FIFA'nın uygun gördüğü takvimde hem maça gitme kararı alındığında hangi ülke olursa olsun, Rum kesimle oynandığında belli kararların alındığı söyleniyor. Burada tercihiniz ya bütün dediğinizi yaptırmak ya da maçı oynamak şeklinde oluyor. Burada birilerinin çıkıp Suudi Arabistan'a karşı olanı geçip, neredeyse belli bir kampanya şeklinde Kabe'yi aşağılamaya varan birtakım görseller üretmesi, buradan faşizan duygu çıkarmaya çalışması krizin başka bir şeye evrilmeye çalışıldığını gösteriyor. Hiçbir ülkeye karşı mesnetsiz nefret siyaseti yapacak bir şeye girilmemesi lazım. Zaten en baştan itibaren kulüpler kabul etmiş, karşı tarafın davetine icabet edilmiş. Daha sonra Suudi Arabistan'la ilişkilerimizi sabote edilmesini kategorik olarak reddediyoruz. Karşılıklı olarak bu mesajları onlar da görüyor. Onlar da 'bizim bağlı olduğumuz protokol' var diyorlar. Zaten Türkiye'ye 'kardeş ülke' diyorlar.

"ATATÜRK'LE İLGİLİ BİR SORUNUMUZ YOK"

Bizim Atatürk'le bir meselemiz tabii ki yok. İlk Cumhurbaşkanı'mız Mustafa Kemal Atatür, ülkemizin kurucusu. Cumhurbaşkanımız sık sık ifade eder. 'Bu ülkeye hizmet etmiş, iyilik yapmış herkesi rahmetle anarız. Ülkenin kurucusuna gereken saygıyı gerektiği şekilde gösteririz' der. Atatürk istismarı yapanlarla aramızda bir tartışma. Kendi kafalarında engizisyon mahkemesi kurup kimin meşru olup, olmaya karar verme yetkisini gören sakıncalı bir zihniyet. Bu zihniyet demokrasi ile yanyana duramaz. Atatürk'e saygısızlık sözkonusu olduğunda karşı çıktığımız gibi, Atatürk'le ilgili toplumu ayrıştırıcı istismarsözkonusu olunca da buna karşı çıkıyoruz. Burada suni kutuplaşma yaratmay açalışan bir operasyon var. Cumhuriyet rejimi kurulmuş. Atatürk, cumhuriyeti ilan etmiş. 100. yaşı kutluyoruz. Cumhuriyet'in en temel umdesinin demokrasi olması gerekir. Defalarca darbe yapılmış. Defalarca Atatürk'ü korumak için yaptık desinler. Bu Atatürk'ün hatırasına düzenlenmiş en büyük suikasttir. Darbe ile Atatürk'ü nasıl yanyana getiriyorsunuz?

"ATATÜRK FİLMİ KALDIRILINCA İLK TEPKİYİ BEN VERDİM"

Biz kimlik tartışmalarını yeterli olgunluğa ulaştırmadığımız noktalar var. Aslında çok mesafe kat edildi. Tarihçi, entelektüel şu tarafta durur, bu tarafta durur. Siz siyasi sorumluluk makamındaysanız dikkat etmeniz gereken yerler vardır. Sizin meşruiyetiniz bu değerlere ve anayasal düzene dayanır. Birisi demokratik hukuk devleti içerisinde Meclis'e gelmiş ama terör örgütünü savuyor. O zaman meşruiyetiyle ilgili kendi kendisini çelişkili duruma düşürür. CHP'nin yöneticileri, tabii ki CHP'ye oy veren vatandaşlarımızı tenzih ediyoruz, bu vatandaşlarımızla ilgili bir tartışma değil. O gece sukunetli, birleştirici, bütünleşme mesajları yerine hemen Cumhurbaşkanlığı makamından başlayarak bir sürü suçlama arka arkaya yapıldı. Adını vermeyeyim bir film platformu Atatürk filmini kaldırdığında ilk açıklamayı ben yaptım 'kınıyoruz' diye. CHP tepkiyi gecikerek verdi.

"TARTIŞMA BAŞKA, HUSUMET ÜRETİLMESİ BAŞKA ŞEY"

Siyasetin dilini önemsiyorum. Siyasetin diline bu değerleri ifade ederken bütünleştirici hedefe dönük ifade edilmesi lazım. Kutuplaştırmaya dönük ifadeleri reddetmek, toplumsal hassasiyet lazım. Niye sürekli dışlayıcı, kutuplaştırıcı şekilde ifade ediyor. Tarihte her olay, her dönem tartışılmış. Bunların tartışılması başka bir şey, bunların karşı karşıya gelip husumet üretilmesi başka bir şey. Burada tarihin üzerinden bugün bir siyasi kavga çıkarılıyorsa, bunu yapanlar bugünkü iktidar pozisyonlarını, siyasi pozisyonlarını tahkim etmek için tarihi istismar ediyordur. Niçin Türkiye'de belli bir parti, kesim sürekli olarak Atatürk'ten bahsettiğinde toplumun belli kesimini, belli partileri, siyasi organizasyonları suçlayarak işe başlıyor? Engizisyon mahkemesi kurarak kimin makbul kimin değil diye bir şeye giriyor? Bu şekilde toplumun zehirlenmesine müsade etmemeliyiz. Atatürk, bayrak, marş gibi konularda bütünleştirme mesajı vermeliyiz, ayrıştırma mesajı vermemeliyiz.

HİLAFET TARTIŞMASINDA BAROLARI SUÇLADI

Seçim dönemi yaklaştığında bu tartışmaların yoğunlaşmasıyla ilgili performans görüyoruz bazen. Bazen kendiliğinden gündeme geliyor. Gazze mitinginden gelen vatandaşımıza birisi elindeki kelime-i tehdit bayrağını 'Bu hilafet bayrağıdır' diye yumruk atıyor. Bu hem cahillik, hem barbarlık. Kelime-i tevhid ile hilafet bayrağının ne ilgisi var? Bu absürd suç duyurusunda bulunan da barolar. Bir vatandaşımızın elindeki bayrak "La İlahe İlllalah Muhameden Resullullah" yazıyor. Bunun rejim değiştirme talebiyle ne ilgisi var? Başka bir yerdeki görüntüyü ortaya koydular. Dünyada insanlar Gazze için insanlığın vicdanının ortak temelinde bir araya geldi. Gazze ile dayanışma mitinglerini bu şekilde sokmaya çalışanlar İsrail'in politikasındaki zihin yanlışlığın yanında saf tutuyorlar. Buradaki mesele insanlık vicdanı ile bir şey. Filistin devleti ile sonuçlanmazsa kimse insanlıktan bahsedemez, kimsenin dedikleri ciddiye alınmaz. Hıristiyan insanlar sahip çıkıyor, gözlerinden yaş geliyor. ABD Dışişleri Bakanı İsrail'de 'yahudi olarak geldim' diyor. Cumhurbaşkanımız ne dedi 'Ben buraya insan olarak geldim denmeliydi' diye konuştu. Burada vatandaşımız ne yapmış? Filistin'e destek vermiş, mitinge katılmış. Bunun rejim değiştirme talebi ile ne ilgisi var? Baroların ortaya koyduğu cahillik için bu kadar argüman ortaya koymaya gerek yok.

"REJİM DEĞİŞİKLİĞİNİN KARŞISINDAYIZ"

Hilafet gibi gündemimiz yok. Bu tartışmadan kast edilen şey Türkiye'de rejim değişikliği talep etmekse bunun karşısında oluruz. Türkiye Cumhuriyeti'nin rejimi, anayasal düzeni devlet tarafından korunuyor. Anayasal düzen burada esastır. Bazıları İslam ülkeleri arasındaki işbirliği mekanizması olarak bunu gündeme getiriyor. Geçmiş geçmişte yaşandı ve bitti. Hilafet bayrağı diye bir bayrak yok. Hangi ülkede ise hilafet o ülkenin bayrağı hilafet bayrağı oluyordu. İslam ülkeleriyle aramızdaki işbirliği gelişmesiyle ilgili bir siyasetimizin olması başka bir şey bunların tek bir mekanizma altında birleşebilieceğini düşünmek mümkün olmayan bir şey. Tarihsel olarak geçerliliği kalmamış bir şey. Türkiye bir İslam ülkesi olduğu kadar aynı zamanda Türk dünyasının parçası. Aynı zamanda Akdeniz, Karadeniz ülkesi. Yüzyıllar boyunca güçlü bir Avrupa devleti. Bazıları Vatikan türü birliği gözeterek bir otoritenin olması, dağınıklığının ortadan kalkması gibi sebeplerle gündeme getirirler. Biz bunların dışındayız. Niye Anıtkabir'de birisi bu sloganı atar? Bunun doğal olmasını kabul etmek mümkün mü? Toplumumuz bütün bunları aşacak olgunlukta.

"HİLAFETİ DEĞİL KUANTIM FİZİĞİNİ KONUŞTUK"

Biz en önemli mücadelemizi şanla, şerefle Cumhuriyet'imizin demokrasi ile taçlanması için verdik. Demokrasi önündeki vesayetin kaldırılması için verdik. Bizim bugün temel meselemiz Türkiye Cumhuriyeti'nin demokratik, laik, sosyal, hukuk devleti olma vasfının güçlendirilmesi gerekir. Laiklik meselesini yıllarca toplumda din ve inanç hürriyetinin ortadan kaldırılması ya da baskı altında tutulması olarak gündeme getirdiler. Bu ideoloji olarak değil toplumsal barış meselesi olarak uygulanmalıdır. Türkiye din ve vicdan hürriyetinde gayet yetkin bir noktaya ulaşmıştır. Biz kuantum fiziği konuştuk ama hiç hilafeti konuşmadık. Ama şunu çok konuşmuşuzdur. Demokrasinin toplumsal hayatta daha derinleşmesi için özellikle de seçimlere giderken şehir siyasetiyle demokrasi ilişkisinin daha güçlü olması için neler yapmak gerektiğini konuştuk.

"TÜRKİYE'DE İFADE ÖZGÜRLÜĞÜ VAR MI?"

Siyasi mücadelemizin en büyük umdelerinden birisi siyasi yasakların, zihniyet üzerinden yasakların kalkmasıdır. Nefret suçu olmadığı müddetçe rahatça konuşabiliriz tabii ki. Burada genç arkadaşımız 'Ben kendimi ifade edemiyorum' diyorsa, yine de o arkadaşımızı hassasiyetle dinlerim. Niçin kendini ifade etmekte bir sıkıntı yaşıyor diye. Türkiye Yüzyılı gençlerin yüzyılıdır diyoruz. İfade hürriyetinin gelişmesi, kendi meselesini yüksek bir ifade derinliğiyle anlatabilmesi son derece kıymetlidir. Ülkenin bekası bunlar üzerinden kurulur. Konuşabiliyor olmamız en kıymetli şeydir. Türkiye'de biz bunu yapıyoruz. Siyasetçi olarak en yüksek sesle söylüyorum; önyargılarımız, adlarımız, meşreplerimiz, ideolojilerimiz farklı olabilir ama hepimizin soyadı Türkiye Cumhuriyeti'dir. Etrafımıza bakın kan var, gözyaşı var, sandık yok, cumhuriyet yok. Ortak değerlerimizi el sıkışmak için değerlendirelim. Yumruk yumruğa konuşacağımız bir şey yok. Şiddet, zihinsel ve duygusal yetersizliğin ifadesidir. Çocuklara vereceğimiz en büyük gelecek prensibi şiddetsiz bir dünyadır. Konuşmakla vardığımız yeri değil konuşmanın kendisini değer sayacağız. Yolun kendisi duraklardan daha kıymetlidir.

HÜDA-PAR'IN "FEDERASYON" ÇIKIŞI

Burada esas olan şudur. Sayın Cumhurbaşkanımızın ifade ettiği tek vatan, tek devlet, tek millet, tek bayrak ilkesi. Bunun dışındaki talebi doğru bulmuyoruz. Ben aynı zamanda şunu söylemek isterim, dünyanın başka ülkelerinde demokrasiyi geliştirmek için gündeme getirilmiş olan federasyon, özerklik, bölgesel yönetim gibi prensipler Türkiye'de demokrasiyi zehirleyen, demokrasi karşıtı mekanizma olarak gündeme geliyor. Bizim devletimiz üniter devlet olarak kuruldu. Buradaki sorun geçmiş zamanlardaki uygulamalardaki eşitsizliklerin ortadan kaldırılmasıydı. Bu vesayetin ortadan kaldırılması ve demokratikleşme perspektifinin derinleşmesiyle oldu. Türkiye'de bütün vatandaşlar birinci sınıf vatandaştır. Türkiye'de federasyon, özerkliği iyi bir şey olarak önermek yanlıştır. Başka yerlerde, coğrafyalarda başka dinamikler sebebiyle bir barış modeli olarak gündeme gelen bu konular Türkiye'de toplumsal barışı dinamitleyen, demokrasiyi zehirleyen sonuç doğurur. Biz üniter devletin korunmasını, hayatın getirdiği gelişmeler etrafında ortaya çıkan eşitsizlikler varsa topyekün demokratikleşme perspektifiyle halledilmesi gerektiğini düşünüyoruz. Yapılan reformlar demokrasi perspektifinin genişletilmesi çerçevesindedir. Bu modellerin yakın coğrafyamızda da başarılı olmayacağını düşünüyorum. Etnik iddiada bulunan terör örgütü vardır ama Türkiye'de etnik mesele yoktur. Türkiye'de mezhebi bir ayrışma da yoktur. Bizim temel prensibimiz, Cumhurbaşkanımızın söylediği tek vatan, tek millet, tek vatan, tek bayraktır.

"İSTANBUL ADAYI BELLİ OLDU"

Pazar günü İstanbul adayımızı açıklayacağız. Büyük oranda çalışmalar açıklamayla ilgili tamamlanmış durumdadır. Pazar günü sayın Cumhurbaşkanımız açıklayana kadar adayımız belli değil diyoruz. Cumhurbaşkanımız haftalardır titiz bir çalışmayı yoğun şekilde sürdürdü. Geçen yerel seçimlerde Kasım gibi açıklandığı için ona göre geç kaldı deniyor. Takvimimizde aksama yok. Bu hafta Cumhurbaşkanımız bir konuşma yapacaklar, İstanbul ve İstanbul'a mücavir iller açıklanmış olacak. Daha sonra seçim beyannamemizi ve kalan adaylarımızı açıklamış olacağız. Sonra yerel seçim için sahaya inmiş oluyoruz. Yeni bir seçime gidiyoruz. Büyük mücadelelerin, engellemelerin içinden geldi sayın Cumhurbaşkanımız. Önemli olan yolu yürümektir. Hangi durakta durduğunuz ve hangi durağa vardığınız çok önemli değildir.

MHP heyeti ile çalışmalarda sorun yok. Diğer heyetlerle de çalışmalar devam ediyor.

YENİDEN REFAH PARTİSİ'YLE GÖRÜŞME

Hangi şeye karar verirseniz verin her seçim kendi karakterini önünüze getirir. Siyasi partilere, siyasi ortama, dünyada ve Türkiye'deki gelişmelere bağlıdır bu. Türkiye'de gerçekleştirdiğimiz büyük devrimler, reformlar, hizmetler bir bütün. Bizim belediyeciliğimiz de bu bakımdan pozitif yönleriyle değerlendirilen bir şey. Hangi perspektiften bakılacağını bu pazar konuşmayla önümüzdeki seçim beyannamesi gösterecek. Arkadaşlarımız Yeniden Refah Partisi'yle görüşmelerini yapıyorlar. Birkaç gün içinde belli olur. Herkesin talebi, bizim hassasiyetlerimiz vardır. Her müzakerenin kendine ait bir doğası oluyor.