Asgari ücretin açlık sınırının altında gezdiği memleketimizde, Diyanet İşleri Başkanı Mehmet Görmez’in, bizzat Cumhurbaşkanı Erdoğan tarafından tahsis edilen zırhlı Mercedes’inin konuşulduğu günlerdi. Altın varaklı 1000 odalı sarayın şöhretine erişmesi imkânsız olsa da, kendi çapında hatırı sayılır oranda dikkat çekmeyi başardı. Neyse ki AKP’li Mehmet Şimşek, devlet bütçesinden makam araçlarına harcanan 3.3 milyar lira için, “çerez parası bile değil” dedi de hepimizin içine su serpildi. Fakirin gözünü zenginin malında tutmak iyi değil zaten.
• • •
Ancak mesele bununla sınırlı kalmadı ve konu Vatikan’a kadar uzandı. Erdoğan, Diyanet’in sıradan bir makam sayılamayacağı gibi, Diyanet İşleri Başkanı Mehmet Görmez’in de sadece Türkiye’nin değil, adeta İslam dünyasının saygın bir lideri olduğunu ilan etti. Büyük büyük coğrafyaların hamisi, büyük büyük toplulukların lideri olma hevesinin bizi nereye taşıdığını görmek için stratejik derinlikte bir analize ihtiyaç var. Şaka şaka, yok!.. Komşularla sıfır sorundan sıfır komşuya; yurtta barış dünyada barıştan yurtta savaş dünyada savaşa; yalnızlığın bile değersizine; derinlikten, ayak bileğini geçemeyen su seviyesine ulaştık. İbretlik.
• • •
Hâsılı, iş “Papa’nın uçağı bile var, Mercedes ne ki” ye kadar geldi. Hayır, uçağı falan yoktu. Papa, tarifeli uçakla uçuyor ve tek bir ayrıcalıkla en önde, yalnız oturuyordu. Ama elbette mesele bu değildi. Katoliklerin dini lideri Papa ile Başbakanlığa bağlı bir kurum olan Diyanet İşleri’nin başkanı olan Görmez’i birbirine eşitleyen şey; Erdoğan’ın, Diyanet İşleri makamını Türkiye ve İslam dünyasına liderlik edecek şekilde tasavvur etmesiydi. Sınırları içinde huzur ve güvenliği sağlayamamış, özgürlükleri kısıtlanmış, demokrasisi geri viteste, yargısı bağımlı, cenazesi çok, acısı koyu bir ülkenin, sınırları dışına liderlik ihraç etmesindeki büyük ironiye her gün başka tezlerle şahit olmak da bizim trajedimiz…
• • •
Görmez’e göre Diyanet İşleri bugün dünyadaki Müslümanların fikir almak için müracaat ettiği önemli bir kaynak. Yalnız kurumun, kadın çocuk, yaşlı genç her gün insan öldürülen ülkemizde, şöyle çıkıp da gürül gürül ÖLDÜRMEYECEKSİN dediğini duyamadık. Memleketi parsel parsel satarlarken; halkın malına, toprağına, deresine çökerlerken ÇALMAYACAKSIN dediğini de duyamadık. Camide içki içtiler, ellerine deri eldiven giyip Kabataş’ta bir kadının üzerine işediler diye uydurduklarında, YALAN SÖYLEMEYECEKSİN dediğini de duyamadık. Öyleyse, dinin temel değerleri saldırı altındayken sesini çıkarmayan bir kurum, dünya Müslümanları için hangi konularda önemli bir danışma merci olabilir?


• • •
Çeşitli. Misal, “Alevi olan kişiyle evlilik caiz midir?” Pek çok kez katliama uğradıkları topraklarda, acılarını anmalarına bile izin verilmeyen, hala kapıları işaretlenen, inançlarına hakaret edilen, bu ülkenin kadim halkı Alevilerle ilgili bu soruya cevabı şu oluyor Diyanet İşleri’nin; “Müslüman olanla evlenilir, olmayanla evlenilmez.” Laik bir ülke olsaydık, bir koltuğa ve Mercedes’e sahip olamayacak olan Görmez’in, yanı başımızda mezhep savaşları olanca ateşiyle sürerken, yurt içinde yıllardır hak mücadelesi veren Alevileri ötekileştiren bu açıklaması inanç özgürlüğüne aykırı olduğu gibi çok da tehlikeli. Ancak, devletin gayri resmi dini Sünni İslam’ın maaşlı bir temsilcisi olarak ne yazık ki tavrı şaşırtmıyor.
• • •
Ayrışma ve düşmanlık hızla yükselirken, bütün dinlere eşit mesafede, herkesin inancına saygı duyan özgür bir toplumun yapıtaşı olan laikliğe her zamankinden daha çok ihtiyacımız var. Ne var ki, Görmez, sekülarizmin dinlerden kaynaklanan şiddeti de geride bırakarak dünyayı topyekûn bir savaşın içine soktuğuna dair bir tespitte bulunmuş, böylece insanların bilimsel keşiflerle atom bombasını düşünebildiğini söylemişti. Dinin politikaya hizmet etmesiyle bir derdi olmadığı oturduğu koltuktan belli olan Başkan’ın, bilimin politikaya alet edilmesindeki soruna dikkat çekip suçu da seküler sistemlerin üzerine atması pek de alkışlık bir analiz sayılmaz.
• • •
Dolayısıyla, Diyanet İşleri yine doğasına uygun bir tarafgirlikle, “Cemevleri kırmızı çizgimiz” diyerek Sünnilerle Alevileri, camilerle de cemevlerini karşı karşıya getiriyor. Oysa insanları ve inançları karşı karşıya getirmenin tehlikesi ortada… Barış ve sevgi dini İslam’ın dünya üzerindeki inananlarının temsilcisi iddiasındaki Diyanet’ten, “Nişanlıyken el ele tutuşmayın” dan daha birleştirici içerikli fetvalar bekliyoruz. Birleşen ellerden değil, sıkılı yumruklardan korkun.