Hatırlanacaktır, gelir vergisi dilimlerinin belirlenmesinde emekçilerin yaşadığı mağduriyetin ve adaletsizliğinin giderilmesine yönelik çözümlerin tartışılmasını bu haftaya bırakmıştık. Bilebildiğimiz kadarıyla, mevcut gelir vergisi tarifesine (GVT) alternatif getiren iki kuruluş bulunuyor. Beklenildiği gibi ikisi de emekçi örgütü. Birisi işçi sınıfının yüz akı DİSK, diğeri üyesi olmaktan onur duyduğum KESK. İlginç bir tesadüf olsa gerek, her iki sendikanın […]

Hatırlanacaktır, gelir vergisi dilimlerinin belirlenmesinde emekçilerin yaşadığı mağduriyetin ve adaletsizliğinin giderilmesine yönelik çözümlerin tartışılmasını bu haftaya bırakmıştık.

Bilebildiğimiz kadarıyla, mevcut gelir vergisi tarifesine (GVT) alternatif getiren iki kuruluş bulunuyor. Beklenildiği gibi ikisi de emekçi örgütü. Birisi işçi sınıfının yüz akı DİSK, diğeri üyesi olmaktan onur duyduğum KESK. İlginç bir tesadüf olsa gerek, her iki sendikanın da önceden hazırlık yaparak sonuçlandırdıkları alternatif önerilerinin yer aldığı bağımsız basın açıklaması aynı güne (2 Ocak 2019) denk düşmüş. Bu önerilerin kamuoyuyla paylaşılması takdirle karşılanması gereken bir durumdur. Bu güzide sendikalarımızın yöneticilerini içtenlikle kutluyorum.

DİSK Yönetim Kurulu adına Genel Başkan Arzu Çerkezoğlu’nun yaptığı açıklamanın başlığı şöyle: ‘’İlk Vergi Dilimi 18 Bin Değil 38 Bin TL Olmalıydı: Vergi Adaleti İstiyoruz ‘’. Açıklamada, 2019 Gelir Vergisi Genel Tebliği’nin vergi dilimi artışlarını düşük belirleyerek, vergi yükünün daha büyük bir bölümünü çalışanların sırtına yıkarak, vergide var olan adaletsizliği daha da artıracağı ifade ediliyor. İlk vergi dilimi tutarının düşük tutulması nedeniyle çalışanların mayıs veya haziran ayından itibaren yüzde 20’lik vergi dilimine gireceği ve daha fazla vergi ödeyeceği ileri sürülüyor. Net ücretlerin düşeceği ve ücret artışlarının önemli bir bölümünün vergi artışı ile geri alınacağı öngörülüyor. Bu tespitlerin ardından daha adil olacağı düşünülen alternatif bir GVT geliştiriliyor.

Çalışanların vergi yükünün artmaması için vergi dilimlerinin en az enflasyon ve milli gelir artış oranında (kişi başına milli gelir artışı oranında) artırılması öneriliyor. DİSK Araştırma Dairesi (DİSK-AR) tarafından yapılan hesaplamaya göre en düşük vergi dilimi (2’inci dilim sınırı veya 1’inci dilim tutarıyla aynı anlama geliyor) AKP iktidara gelmeden önce 2002 yılında 3800TL idi. Bu tutar kişi başına milli gelir artışı kadar artırılsaydı (enflasyon ve reel milli gelir artışı oranında) ilk vergi diliminin 2019 yılında en az 37,7 bin TL (kuruşu kuruşuna derseniz bu tutar 37,705TL oluyor) olması gerekiyordu. İşçiler yıl içinde gelirleri 37,7 bin TL’ye ulaştığında yüzde 20’lik vergi dilimine girecekti. Oysa şimdi yeni belirlenmiş olan 18 bin TL’nin üzeri yüzde 20’den vergilendirilecek. Çünkü 2019 yılında ilk vergi dilimi olması gereken tutardan yaklaşık 20 bin TL daha düşük hesaplanmış oldu. Böylece 37,705TL gelirden 5655TL vergi alınması gerekirken 6641TL vergi alınmış olacak. Yani işçiler 986TL daha fazla vergi ödeyecek. Brüt ücreti 3100 TL civarında olan bir işçi 986 TL daha fazla vergi öderken, brüt ücret arttıkça vergi daha da artacak. İlk vergi dilimi 2002 yılında kişi başına milli gelirin yüzde 70’i iken bu oran 2019 yılında yüzde 33’e gerileyecek. Bir diğer ifadeyle 2002’de 100 olan ilk vergi dilimi 2019 yılında 48’e düşmüş olacak. Böylece vergide adaletsizlik büyüyerek, vergi yükü daha fazla çalışanların sırtına yıkılmış olacak. Hiç kuşkusuz, başlangıç yılı 2002 değil de YDO uygulamasının süreklilik kazandığı 1984 yılı alınsaydı bu tutarlar daha da yüksek olacaktı.

Ancak belirmeliyiz ki, DİSK yaklaşımında kişi başına milli gelir artış oranının enflasyon ve reel milli gelir artış oranının toplanmasıyla bulunan oranla ile eş değer tutulması(oranlardan biri verilirken diğerinin parantez içerisinde yer alması bu anlama geliyor) doğru bir yaklaşım değildir. Çünkü bu oranlar farklı büyüklüklere karşılık geliyor. Bunlardan ilki reel büyüme oranını kabaca nüfusun büyüme oranında aşağıya diğeri ise reel büyüme oranını enflasyon oranında yukarıya doğru çekiyor. Yani ilki vergi dilimlerinde ekonominin büyüme oranının altındaki bir oranda düzeltmeye onay verirken diğeri enflasyon kaybını giderecek ve milli gelir pastasından pay almayı garanti edecek bir düzeltmeyi esas alıyor. Dolayısıyla ikincisi emekçiler açısından ilk GVT önerisinden göreli olarak daha iyi bir alternatif sunuyor. DİSK bu yeni sayılabilecek alternatif GVT önerisinin (DİSK bunu ilk önerisiyle eşdeğer görüyor, ancak bu aslında yeni bir öneri) öngördüğü sonuçları hesaplayıp, tercihini ortaya koymalıdır. Açıklamada yaşanan vergi adaletsizliğin giderilmesi için başka öneriler daha yapılıyor. Ancak ilgimiz GVT ile sınırlı olduğu için onları değerlendirme dışı bırakıyoruz.

KESK’in açıklamasının başlığı ise şöyle: ‘’Vergide Adalet İstiyoruz! Adaletsiz Gelir Vergisi Dilimleri ile Maaşlarımızın Eritilmesine Son Verilmelidir!’’. Açıklamada hemen her yıl gelir vergisi dilim sınırlarının düşük tutulmasıyla milyonlarca kamu emekçisi ve işçinin her yıl biraz daha erken bir üst vergi dilimine girdiği ve dolayısıyla ceplerinden çıkan gelir vergisi tutarının da her yıl daha fazla arttığı ifade ediliyor. Gelir vergisi dilim sınırlarının düşük düzeyde kalması gelir vergisi güncelleme oranlarının yeniden değerleme oranının (YDO) altında tutulmasına bağlanıyor(bu oranların ne olduğu önceki yazımızda açıklanmıştı).Emekçilerin aleyhine olan bu adaletsiz GVT’den hareketle daha adil bir alternatif GVT geliştiriliyor. Açıklamada, gelir vergisi 2’inci ve 3’üncü dilim sınırlarının önceki yıl TÜFE oranında artırılması öneriliyor. Başlangıç yılı 2008 alındığında, 2’inci dilim sınırında 2009 yılından itibaren TÜFE oranı dikkate alınsaydı bugün 18.000 TL olarak belirlenen tutar 21.198 TL, bugün 40.000 TL olarak belirlenen 3’üncü dilim sınırı ise 53.810 TL olacaktı. Ancak bu tutarlarda küçük bir değişiklik yapılması gerekiyor. KESK haklı olarak 2018 TÜFE oranını Aralık’ta bir artış olacağı düşüncesiyle yüzde 21 olacağını varsayıyor ve söz konusu dilim sınırlarını bu oranda artırıyor. Gerçekleşme yüzde 20,3 olunca bu tutarların biraz aşağı çekilmesi gerekiyor. Bu düzeltme yapıldığında, söz konusu sınırların tutarı sırasıyla 21,075 ve 53,499 TL oluyor. Bu durumda yüzde 20 ve 27’ lik vergi dilimine girmek için gerekli tutarlar sırasıyla 3,075 ve 13,499 TL daha fazla olmaktadır. Bu emekçilerin üst dilime daha geç gireceği anlamına geliyor. Hiç kuşkusuz, başlangıç yılı YDO uygulamasının süreklilik kazandığı 1984 yılı alınsaydı bu tutarlar daha da yüksek olacaktı. Dolayısıyla DİSK veya KESK’in önerdiği alternatif bir GVT kabul edildiğinde vergi dilim sınırlarının hangi düzeyde olacağı büyük ölçüde başlangıç olarak hangi yılın alınacağına bağlı olacaktır.

Açıklamada ayrıca ‘’güncelleme her yıl YDO düzeyinde yapılsaydı söz konusu dilim sınırları ne olurdu?’’ sorusuna da yanıt aranıyor. Bu hesaplamayla bugün 18,000 TL olarak belirlenen 2’inci dilim sınırı 20,300’e çıkıyor. 3’üncü dilim sınırı ise 2’inci dilim sınırı tablosu sehven iki kez verildiği için tespit edilemiyor. Bu tarife de emekçilerin lehine bir sonuç yaratıyor. Ancak KESK’in alternatif önerisi göreli olarak bu tarifeden emekçiler lehine daha iyi sonuç üretiyor. Açıklamada yaşanan vergi adaletsizliğin giderilmesi için DİSK’inkine benzer başka öneriler daha yapılıyor. Ancak DİSK örneğinde olduğu gibi bu önerileri de değerlendirme dışı bırakıyoruz. Bu, önerilerin ciddi olmadığı anlamına gelmiyor. Hatta tartışmaya yeni konular da eklenmeli. Tartışma bu önerilere her bir vergi dilimi için mevcuttan farklı oranların belirlenmesi (her iki sendikanın öneresinde ilk dilim için ‘’asgari ücret tümüyle vergiden muaf olmalıdır. Asgari ücret sonrası ilk vergi dilimine uygulanacak oran yüzde 10 olmalıdır’’ denilerek bu tür bir belirleme kısmen yapılıyor),mevcut artan oranlı GVT’den düz oranlı GVT’ye geçilmesi gibi öneriler eklenerek genişletilmelidir.

İlginçtir, her iki açıklamada da ‘’Cumhurbaşkanı yetkisini kullanarak yüzde 50 oranında YDO’yu artırsaydı, yeni GVT ne olurdu? ‘’sorusuna bir yanıt aranmıyor. Onu da biz yanıtlayalım. Bu durumda YDO yüzde 35,60’a yükseleceğinden 2’inci dilim sınırı 18,000 yerine 20,069 TL’ye; 3’üncü dilim sınırı ise 40,000 yerine 46,124 TL’ye çıkmış oluyor. Böylece özellikle ilk dilim tutarı, KESK’in ilk dilim için önerdiğine bir hayli yaklaşmış oluyor. Dolayısıyla bu alternatif de masada olmalıdır.

Ancak bu yıl bu fırsatlar ne yazık ki kaçırılmıştır. Gelecek yıl bu alternatiflere yukarıda sözü edilen tartışma konularından hareketle çözümler getiren yeni alternatifleri de eklemek gerekiyor. Ama daha da önemlisi, bunların hayata geçirilebilmesi. Bu ise yeni rejim nezdinde ciddi bir müzakereyi ve mücadeleyi gerekli kılıyor. Bekleyip göreceğiz…