Uzun yıllar ülkemizde rejim tanımlamaları yapılırken şu özen hep gösterildi:

»Çok partili parlamenter demokratik hayatımızın ‘vazgeçilmez’ temel unsurları olan siyasi partiler…

Vazgeçilmezlik konusundaki içtenlik ara sıra göz ardı edildi, siyasi partilerden vazgeçtik!

Bu vazgeçme dönemlerinde iktidara askerler ele koymuş olurlardı. Ancak katiyen kalıcı olmadıklarını baştan belirtirlerdi:

»En kısa zamanda demokrasiye geçireceğiz!

Milletçe bu “geçirme” dönemini izlerdik. Askerler dediklerini yaparlar, demokrasiye geçirir giderlerdi.

Rejimin uğradığı bu taarruzlar, haliyle derin izler de bırakırdı. İçlerinde bu satırların yazarının da dahil olduğu münafıklar, cuntalardan bıkmışlıklarını şöyle ifade ederlerdi:

»Çok Darbeli Parlamenter Demokrasimiziiinn…

Devamını getirmek de okurlara düşerdi: Vazgeçilmez temel unsurları olan siyasi partilerden vazgeçtik!

Askerî darbelerin onar yıllık aralarla periyodik hale geldiği dönemler, AKP’nin 2002 seçim zaferiyle sonlandı.

Ülkemiz yeni bir demokrasiye geçti. Milli değerler manevi değerlerin ambalajına sarılıp, okundu, üflendi, tütsülendi ve dualar eşliğinde yürürlüğe konuldu.

Askerî darbeler olmaması için önlemler alındı. Hiç darbe yapmamış askerler, yapabilme ihtimalleri gözönüne alınarak, yargılandılar.

Önce müebbet hapis cezalarına çarptırıldılar, sonar beraat ettirildiler.

Artık sivil, seçilmiş, bağımsız, bağlantısız (bunu demokrasi ile her türlü bağını koparmış olarak okuyanlar da var) pirüpak bir rejim ortaya çıktı.

»Cumhurbaşkanlığı Hükümet Rejimi!

Bu yeni sistemde net bir vaziyet ortaya çıktı. Cumhurbaşkanı söylüyor, herkes onu dinliyor! Eğer dinlemeyen, söylediklerine inanmayan, hatta ona karşı görüş belirten olursa anında bağımsız yargı devreye giriyor:

»Cumhurbaşkanına hakaret etmekten dolayı Türk Ceza Yasasının….

Böylesi suçlamalara muhatap olanlar “ama o, herkese hatta anamuhalefet partisi liderine bile ağır hakaretler ediyor” diye itiraz ettiklerinde, adalet mekanizmasının başı devreye girip, izahat veriyor:

»Cumhurbaşkanımız o sözleri AKP Genel Başkanı şapkasıyla söylemiştir!

Böylece her şey yerli yerine oturuyor.

Yeni demokraside hakarete uğramak normal bir eylem olurken; itiraz edip “O sensin” demek doğrudan makama hakaret anlamına geliyor.

Sadece küçük bir sorun oluşuyor. Parlamento açık… İçinde partiler ve onların milletvekilleri var. Milli iradenin yüce çatısı altında olur olmaz konuşmalar yapılıyor. Bu işlerin da hale yola konulması lazım. Nasıl olacak?

Sayın Cumhurbaşkanı birlik ve beraberlik formülünü açıklarken ipuçlarını veriyor:

»Tek devlet, Tek millet, Tek bayrak, Tek vatan…

Bu umdelere bir de şu eklenebilirse, bütün sorunlar kendiliğinden çözülecek:

»Tek parti!

Şimdilik bu erken olabilir. Macaristan Başbakanı Victor Orban’ın ülkesini Avrupa Birliği’ne karşı savunurken sarfettiği bir görüş vardır:

»Özgürlükçü olmayan demokrasi!

Bu yolda ilerleyen ülkeler için “geçiş dönemi” olarak, bir ara formül düşünülebilir:

»Az partili demokrasi!