Şair, kâinatın şiirini aktaracak donanıma sahip olmak, şiire yaraşmak, onu hak etmek için her an kendiyle ve her şeyle sevişip dövüşen kişidir

Bahar ve şiir sevgilidir

ONUR BEHRAMOĞLU / @onurbehramoglu

Beşiktaş Belediyesi, 1. Uluslararası Bahar ve Şiir Festivali’ni 27-29 Mayıs 2016 tarihleri arasında Ataol Behramoğlu’nun direktörlüğünde gerçekleştirdi. Bu sahiden de görkemli buluşmanın önemini, boyutlarını, kültür-sanat hayatımızın ileriki yıllarına yapacağı etkileri tek tek herkese anlatabilmek, Başkan Murat Hazinedar’dan belediye emekçilerine kadar herkesi selamlamak isterim.

Beş ayrı ülkeden -Güney Afrika, İngiltere, İtalya, İspanya, Tunus- gelen şair konuklarımızla yurdumuzun seçkin şairlerini bir arada görme olanağına kavuştuğumuz günlerde, şairi ‘mülksüz’ saydığımdan olsa gerek, Ursula K. LeGuin’in ‘Mülksüzler’ini hatırlatıp durdu belleğim, durdurulamayan bilinçakışının çağrışımlar seli biçiminde.

“Çevresinde her zaman, tıpkı bir dağ doruğunun çevresinde kalabalık olmaması gibi, boş bir psikolojik alan vardı” der LeGuin, romanın bir yerinde, Ataol Behramoğlu’nu anlatırcasına. Zamanımızın öncü müzik gruplarından Redd, ‘Mükemmel boşluk’ diyerek eklenir LeGuin’in cümlesine; mükemmel boşluktan doğar dünyayı değiştirecek devinimler, kartal kanatlarını açıp kanatlanarak uçmayı mümkün kılan boşluktan. Şairler Sofası Parkı’nda bir heykele dönüşmüş de olsa, şair, “uçmayı kesintisiz öğrenegelmiş kocaman bir kuştur”, deniz gibi. Denizi dalgalandıracak ortamı, olanakları sağlayacak olan da, Beşiktaş’ta olduğu gibi, kültürün-sanatın değerini kavramış yerel yöneticiler, şairi-yazarı-sanatçıyı akademik ölçülere vurmadan değerlendirip kadrolarına katan üniversiteler, onların danışmanlığına ihtiyaç duyan geniş ufuklu kurumlar, kuruluşlardır.

İnsanın sevmediği bir işi yapması ahlakdışıdır. Beşiktaş Belediyesi bünyesinde kültür-sanata emek veren arkadaşlarımın her birinin ve festival koordinatörü Yasemin Arpa’nın şiiri, şairi, edebiyatı, sanatı tutkuyla severek çalıştıklarını görmek, umutsuzluğun her an pusuda beklediği yurdumuzda “Umutsuzluk Yasak!” diye haykırmak isteyen sevinçli bir ayaklanma duygusuyla doldurdu kalbimi. Editörlüğünü üstlendiğim festival kitabı için gece yarılarına dek süren yazışmalarımızda, açılış günü Abbasağa Parkı’nda gün boyu durmaksızın yağan yağmurun altında, ikram edilecek bir fincan kahvede-bir bardak çayda, “Bir virgül için ölünen bir dünya düşlüyorum” diyen Cioran’ın titizliğine layık olma duyarlılığını gösterdiler.

LeGuin, romanının bir yerinde, “Nazik ama şimdiden korkunç içine kapalı kişiliğinin kendi duvarını oluşturabileceğini ve bunu yalnızca büyük güç veya büyük bağlılığın aşabileceğini hiç aklına getirmemişti” diyerek sanki şairleri, şair mizacını anlatır. İçine, kendi dünyasına, güzellikler ve çelişkiler yumağı sonsuzluğa odaklanan şairin büyük gücü nedir? Peki ya büyük bağlılığı?

Şair, kâinatın şiirini aktaracak donanıma sahip olmak, şiire yaraşmak, onu hak etmek için her an kendiyle ve her şeyle sevişip dövüşen kişidir. Bir şaman, tüm zamanları aynı anda duyan bir aracı, kalbin yorulmak bilmez emekçisi. Büyük gücü budur şairin.

Umut asla, aşk asla, direniş-başkaldırı-meydan okuma ruhu asla ölmez. İnsanın anlam arayışı, haksızlığa karşı koyuş duygusu, adalet bilinci yok edilemez. Demek ki şiir hiçbir zaman ölmez, ölemez. En sessiz, en etkisiz kaldığı düşünüldüğü anda dip akıntısıdır, hayatın kılcal damarlarında dolaşan. Hiç umulmadık anda zuhur edendir, yanardağ gibi patlayan. İnsana güç veren tek özgürlük yitimine, aşka bağlanır şair, budur büyük bağlılığı. Başka hiçbir güç için özgürlüğünü feda etmeme, “Her zaman en başta özgürlük!” deme kararlılığı.

İşte böyle şairler buluştu bu bahar Beşiktaş’ta. Arife Kalender, “bilirim içinde / içini çeke çeke uyumuş bir çocuk var / asker var komutandan dayak yemiş” dizeleriyle yüreğimi dağlayan bir derinlikle fısıldarken erkek olmanın anlamını kulağıma; “Geç kaldım çıldırmakta, ansızın bunu başarabilirim” dizesini bir nazarlık gibi iç cebime iliştirdiğim büyük usta Hüseyin Yurttaş tuttu elimden, benzersiz metaforlarını toplumcu bilinçle buluşturan Leylâ Şahin tuttu, kuşağımın öğretmenlerimden Mustafa Köz ve her biri bahar dalı, vişne bahçesi, çocuk neşesi şairler. Şiir okuyacağım zaman benimle birlikte sahneye çıkan iki buçuk yaşındaki Eylül tuttu elimden, Beşiktaş’ın hayat dolu parkında o gün tanıştığım Mayıs güzelliğindeki Eylül…

Yurtdışından gelen şairler mi? Onları ayrı bir yazıda ele alıp şiir evrenimize neler kattıklarını anlatmaya çalışacağım. Raquel Lanseros’u, Zingonia Zingone’yi, Moez Majed’i, Nouri Jarah’ı, Zolani Mkiva’yı birkaç cümle-bir şiirle bile tanısanız, sonrasını merak edecek, okumak isteyeceksiniz yapıtlarını. Her birinin şiirlerini Türkçeye çevirip kitap boyutunda yayımlayacak yetkinlikte bir kültür ortamını, dünya şiirini takip edip okumak isteyen nitelikli okurları yarattığımızda, aydınlanmanın yeni aşamasına sıçramış olacağız.

Uluslararası Bahar ve Şiir Festivali kurumsallaşıp doludizgin yol alsın; aydınlanmanın-devrimci değerlerin-Mustafa Kemal’in, Tevfik Fikret’in-Dağlarca’nın-Behçet Necatigil’in Beşiktaş’ından yurdumuza yayılan ışık olsun.