O gün, bugün. Ermeni aydın ve sanatçıların, bir daha dönmemek üzere, evlerinden alınıp götürülmesiyle başlayan, ülkenin dört köşesine dalga dalga yayılan kırımın 100. yılı... Milli becerilerinin üst sıralarında ‘gözaltında kaybetmek’ ve ‘göz önünde katletmek’ olan bir ülkenin insanları olarak acımız, Dersim’le, Rum sürgünüyle, 6-7 Eylül’le, Çorum’la, Sivas’la, öldürülen aydınlarımızla katlanarak arttı, yüzleşmediğimiz, hesabını sormadığımız ne varsa o 100 yılın üzerine eklendi. Devlet, yok sayar ki unutalım. Yalan söyler ki, kinlenelim. Kinlenelim ki, dilimiz de vicdanımız gibi körleşsin. Körleşsin ki, “o nasıl bir gündür ki, milyonlarca Ermeni binlerce yıldır yaşadığı toprak üzerinden yok oldu?” diye sormayalım... Karanlığıyla yüzleşmeyen toplumlar güvensizdir. Hakikatin şifasından mahrumdur. Artık 24 Nisan, başkalarının ağzından çıkacak sözlere değil, kardeşlerimizin sesine kulak vereceğimiz gün olsun. Uzanıp iyi edebilecek bir gelecek varken, ortağı olmadığımız bir kıyımın yükünde ezilmek niye?

Türkiyeli Ermenilerin çağrısıdır: “Ermeni Soykırımı’nın üzerinden 100 yıl geçti. Bir halk, ninenin, dedenin birlikte yaşadığı bir halk, devlet tarafından sistematik olarak katledildi. Bundan 100 yıl önce sokakta karşılaşacağın beş kişiden biri Ermeni iken bugün sokakta Ermenilere rastlamak o kadar kolay değil. Ne oldu onlara? Sor kardeşim… Dur kardeşim kızma hemen dinle… Devlet Baba bizi hain ilan etti, lanetli ilan etti, bir canavarmışız gibi bahsetti bizden. Farklılıklarımız fıkralaşacakken, farklılıklarımız bizi birbirimizden ayırma aracına dönüştü. Okulda okuduk, medyada gördük, evde dinledik… Sahte bir tarihle kandırıldık hepimiz. Nefret ettik birbirimizden. Sistem ne zaman ”error” verse milliyetçilik kapladı ortalığı. Örttü sorunun üstünü. Düştük birbirimize…

Gör kardeşim, duy canım kardeşim… Devlet, suçuyla yüzleşmiyor. 100 yıl önce biz birbirimize tıpatıp benzeyelim diye işlediği suçla yüzleşmiyor. Yüzleşmedikçe ve suç yargılanmadıkça olanlar yapanın yanına kâr kalıyor. Böyle bir ülkede mi yaşamak istiyorsun kardeşim? Öldürenin suçunun yanına kâr kaldığı, adaletsizliğin ödüllendirildiği bir ülke de mi yaşamak istiyorsun? Nerede Hrant’ın azmettiricileri? Nerede Sevag Balıkçı’nın, Maritsa Küçük’ün failleri? Dışarıda, hepsi dışarıda. Yanımızdan ellerini kollarını sallayarak geçiyorlar kardeşim…

Niye Kardeşim? Niye onlar ellerini kollarını sallayarak özgür dolaşıyor? Biz 1915 ile hesaplaşamadık, yargılayamadık kardeşim. Yüzleşmedikçe, öldürülüyoruz kardeşim. Biz artık öldürülmek istemiyoruz. Evlerimizden, okullarımızdan, kiliselerimizden, işyerlerimizden korkarak çıkmak; “başımıza bir şey gelir mi?” diye adımızı gizlemek, saklanmak istemiyoruz. Bu ‘güvercin tedirginliği’ nereden çıktı sanıyorsun kardeşim?

Yüzleşmedikçe, suça ceza vermedikçe suçlar çoğalıyor. 1915’te Ermeni’ye Süryani’ye olan, Trakya pogromunda Yahudi’ye, 6-7 Eylül’de Rum’a, Sivas’ta Alevi’ye, Diyarbakır zindanında Kürt’e, 1 Mayıs 77’de ve bugün işçilere yapıldı, hepimize yapılıyor. Failleri nerede kardeşim? Niye sormuyoruz? Niye Kardeşim?

Sen onlardan değilsin kardeşim… Senin yerin bizim yanımız canım kardeşim. İnkâr soykırımın son aşaması. Sen inkâr edip bu soykırıma ortak olanlardan değilsin. Görüyorsun yokluğu, bir halkın buharlaşmasını. Görmezden gelmiyorsun, umursuyorsun ninenin, dedenin komşusuna yapılanı. Geleceğin için umursuyorsun, adalet için umursuyorsun, kendi çocukların için umursuyorsun kardeşim. Kendi çocuklarına adil bir ülke bırakmak için umursuyorsun…

Sorumluluğun yok mu kardeşim? Sen soykırımcı değilsin kardeşim. 1915’te hayatta değildin ve o cinayetleri işlemedin. Bize kardeşin olarak baktın biliyoruz. Ama hiç mi sorumluluğun yok kardeşim. Bu toprağın insanları olarak, adil bir gelecek inşa edebilmek için inkâr politikalarına destek olmamak gibi bir sorumluluğumuz yok mu? İnkârcı partilere oy veriyorsan, inkâr edenlere destek çıkıyorsan, yapma kardeşim. Tekrar tekrar öldürme bizi canım kardeşim. Soykırımı sürdürenlere ortak olma…” Nor Zartonk