Başak Demirtaş Halk TV'de Şirin Payzın'ın sunduğu Sözüm Var programında soruları yanıtladı. Demirtaş, Selahattin Demirtaş ile koronavirüs kuralları gerekçesiyle görüşememesini AKP’li Cumhurbaşkanı Erdoğan'ın katıldığı kongre ve mitingleri hatırlatarak eleştirdi.

Başak Demirtaş: Erdoğan miting yapıyor, ben Selahattin ile açık görüş yapamıyorum

Halkların Demokratik Partisi’nin (HDP) tutuklu eski Eş Genel Başkanı Selahattin Demirtaş ile evli olan Başak Demirtaş, Halk TV'ye bağlanarak yaşadıklarını anlattı. Selahattin Demirtal’la pandemi gerekçesiyle görüştürülmemesini eleştiren Başak Demirtaş, "Erdoğan miting yapıyor, ben Selahattin ile açık görüş yapamıyorum" dedi.

Başak Demirtaş Halk TV'de Şirin Payzın'ın sorularını yanıtladı.

"Selahattin Demirtaş siyasi nedenlerle içeride tutuluyor. Bunu ben değil AİHM söylüyor” ifadelerini kullanan Başak Demirtaş, şöyle devam etti:

“Bir taraftan Erdoğan mitingler yapıyor, sarayda yemekler veriliyor ama biz doğal hakkımız olan görüş hakkımızdan yararlanamıyoruz. Gerekçe de pandemi olarak karşımıza çıkıyor. Sadece bizle de alakalı değil genel olarak cezaevinde bulunan herkes bizimle aynı durumda. Selahattin siyasi faaliyetlerinden yargılanıyor.”

Demirtaş’ın açıklamalarında öne çıkanlar şöyle:

“Pazartesi günü Selahattin ile görüştüm. Halk Tv ailesine ve Halk Tv izleyicilerine çok selamı vardı. Ben de Halk Tv izleyicilerine Diyarbakır’dan çok selam gönderiyorum. İki izleyiciniz, sevgili eşim Selahattin'e ve hücre arkadaşı Abdullah Bey'e de çok selam göndermek istiyorum.

Çok zorlu bir süreç yaşıyoruz. Tabii ki biz de insanız, zorlandığımız zamanlar oluyor. Hem bir kadın ve bir anne olarak hem Selahattin Demirtaş'ın eşi olarak hem de herhangi bir Türkiye vatandaşı olarak büyük zorluk yaşıyoruz.

BÜYÜK BİR ALGI OPERASYONU VAR

Biz yıllardır sadece hukuken mücadele etmiyoruz. Çok büyük bir algı kampanyasıyla karşı karşıyayız. Ortada çok büyük yalanlar var. Tabii ki bunlarla baş etmek çok da kolay değil. Ama biz haklı olduğunuz için kendimizi çok güçlü hissediyoruz. O nedenle yaklaşık beş yıldır yol arkadaşım, yoldaşım Selahattin ile birlikte mücadele etmeye devam ediyoruz.

Selahattin bizlerden yaklaşık 1.700 kilometre uzaklıkta bir cezaevinde tutuluyor. Tabii ki bunun birçok zorluğu var, değişen birçok şey var. Mesela ben artık öğretmenlik yapamıyorum, öğretmenliği bırakmak zorunda kaldım. Çünkü görev ve sorumluluklarım arttı. Beş yıl önceki Başak’ın bu kadar sorumluluğu yoktu; bir anneydi, bir öğretmendi. Evet bir siyasetçi eşiydi ama bu şekilde bir siyasi mücadele yürütmek zorunda değildi.

Selahattin yaklaşık beş yıldır tutuklu. Pandemiden sonra bizim görüşmelerimizde sınır oldu. Biz pandemiden önce haftada bir defa kapalı görüş, ayda bir defa da açık görüş yapabiliyorduk. Ama bu pandemi sonrasında ayda sadece iki defa görüşebiliyoruz. Kızlarımız da babalarıyla ayda bir defa görüşebiliyorlar, dönüşümlü olarak. Yaklaşık bir yıldır kızlarımız babalarıyla açık görüş yapamadılar. Biz Selahattin ile bu pandemi nedeniyle açık görüş yapamıyoruz.

Kapalı görüşte iki tarafta cam var, demir parmaklıklar var. Çıplak sesimizi dahi birbirimize duyuramıyoruz. Ancak telefonla konuşabiliyoruz. Bir taraftan geçen hafta biliyorsunuz, Erdoğan bir ilin kongresinde salondakilere, “Pandemiye rağmen, salgına rağmen salonu tıklım tıklım dolduran herkese çok teşekkür ediyorum” dedi. Bir taraftan Erdoğan mitingler yapıyor, Sarayda yemekler veriyor ama biz doğal hakkımız olan görüş hakkımızdan yararlanamıyoruz. Bunun gerekçesi olarak da bizlere pandemi sunuluyor. Tabii bunun akılla, mantıkla açıklanacak bir tarafı yok. Ama bu durum sadece ben ve kızlarımla da ilgili bir şey değil. Şu anda cezaevinde olan herkes bizim de aynı durumda. Özellikle pandemi dönemde mahpuslar adeta tecrit içinde tecrit koşullarında yaşıyorlar.

Toplumda çok büyük bir adaletsizlik var. Bir taraftan kongreler yapılıyor ama diğer taraftan milyonlarca esnaf dükkanlarını açamıyor. Restoranların açılmasına izin verilmiyor ama aynı yiyecekleri, içecekleri veren oteller açık, AVM'ler açık. Yani toplumun her alanında büyük bir adaletsizlik var. Ama tabii ki ben çok umutluyum. Bir gün adaletli bir ülkede yaşamak mümkün olacak ve hak yerini bulacak. Buna inanıyorum.

AİHM’İN DEMİRTAŞ KARARI

AHİM kararı ile ilgili şöyle demişti; “bu karar en az beni ilgilendiriyor”. Selahattin'i ilgilendiren kısmı derhal serbest bırakılması kısmı. Geri kalanı, diğer ihlal maddeleri toplumun tümünü ilgilendiriyor. Yani Türkiye demokrasiyle ilgili bir durum. Düşünce özgürlüğü, özgürlük ve güvenlik hakkı, siyasete katılım hakkı, seçme ve seçilme hakkı. Bunlar sadece Selahattin'i ilgilendiren bir durum değil. Şu anda Türkiye'de toplumun yarısından fazlasını ilgilendiren bir durum. Selahattin durumu böyle değerlendiriyor.

Biliyorsunuz, yaklaşık beş yıldır Selahattin Demirtaş, Figen Yüksekdağ, Gültan Kışanak, İdris Baluken ve daha adlarını sayamadığım birçok HDP’liye karşı büyük bir kara propaganda yapılıyor. Propaganda yapılır, anlaşılır. Bir siyasi partinin politikalarını beğenmeyebilir, onu eleştirebilirsiniz. Bunların hepsi anlaşılır. Ama ortada çok büyük yalanlar var. Çok büyük bir algı kampanyası yürütülüyor. Bu algı kampanyasını biz niye yaptıklarını biliyoruz. Aslında artık sadece biz de bilmiyoruz, artık AHİM kararıyla bütün Avrupa, bütün dünya biliyor.

Aslında bunu daha önce yaptılar, referandum döneminde yaptılar. AİHM 18. madde ihlali kararı verdi ve kararda, Cumhurbaşkanının ismi verilerek, “Recep Tayyip Erdoğan kendine üstünlük sağlamak amacıyla en etkili rakibini, siyasi amaçlarını gerçekleştirmek için tasfiye etmek amacıyla tutuklanmıştır” denildi. Referandum için bunu söyledi AİHM. Biliyorsunuz, önümüzde seçimler var. Yine aynı şeyi deneyecekler. Selahattin ile ve HDP’'liler ile siyaseten baş edemediler, hukuken de baş edemediler. AİHM kararı bütün hukuksuzluğu ortaya çıkardı. Ne yapacaklar? Büyük bir algı çalışması yapacaklar, algıyla içeride tutmaya çalışacaklar. Bunu niye yapacaklar? Önümüzdeki seçimler için HDP'nin yaklaşık 7 milyon oyunun muhalefet bloğunda yer almasını istemiyorlar. Belki seçmeni küstürerek, sandığa gitmemelerini sağlamayı amaçlıyorlar. Tamamen seçim kaygısı ve oy kaygısıyla bunları yapıyorlar.

BOĞAZİÇİ ÖĞRENCİLERİ ÇOK HAKLI

AKP'nin yanlışını söyleyen, AKP'nin eksiğini söyleyen herkes “terörist”. Boğaziçi öğrencileri haftalardır sadece ve sadece barışçıl protesto haklarını kullanıyorlar. Herhangi bir şiddet eylemi yapmıyorlar. Ama daha gözaltındayken bu ülkenin Cumhurbaşkanı tarafından, bakanlar tarafından terörist ilan edildiler. Gazeteciler “terörist”, barolar “terörist”, Selahattin Demirtaş “terörist”, HDP “terörist”, bağımsız gazeteciler “terörist”, herkes “terörist”. Türkiye toplumundan yarısından fazlası “terörist”. Tabii ki hiçbirimiz terörist değiliz.

Aslında en güzel cevabı Boğaziçi öğrencileri verdi. Kimliklerini gösterdiler, “Biz bu üniversitenin öğrencileriyiz, terörist değiliz” dediler. Barışçıl protesto haklarını kullanıyorlar. Bunda da çok haklılar. Özgür bir üniversite istiyorlar. Özgür bir üniversitenin topluma ülkemize hiçbir zararı olmaz, aksine çok büyük bir faydası olur."