Siyasi liderler birbirleri hakkında yaptıkları her açıklamadan sonra diğeri sadece “Teşekkür ederim, teveccühünüz” diye karşılık veriyorlar.

En üstteki bu nezaket dalga dalga bütün ülkeye yayılıyor. Kibarlık bir meziyet değil her bireyin genlerinde var olan özellik… Kimse kimseye hakaret etmiyor. Dilde küfür içeren kelimeler yok.

Cumhurbaşkanı kim olursa olsun makamın işlevi değişmiyor. Söz konusu kişi göreve başlarken “Tarafsız olacağıma namusum ve şerefim üzerine yemin ederim” diyor ve bu yeminine bir gün bile ihanet etmiyor.

Görev yılları boyunca bu yeminine sadık kalıyor. Kimse de bu yüzden onu alkışlamıyor:

-Bizim cumhurbaşkanımız tarafsızdır diye onu takdir etmemiz gerekmez. Bütün cumhurbaşkanlarımız zaten böyleydi!

Başbakan ve bakanlar kurulunun diğer üyeleri, parlamentodan “güvenoyu” aldıktan sonra “Biz artık bütün ülkenin hükümetiyiz” diyorlar:

-Bize oy verenlere de vermeyenlere de eşit hizmet götüreceğiz!

Milletvekilleri esas mesleklerini sürdürüyorlar parlamentonun toplantı günlerinde başkente geliyorlar. Çalışma günleri kadar ödenek alıyorlar. Düzenli maaşları yok. Hiçbiri siyaseti “meslek” olarak benimsemiyor.

Üniversiteler bilim yuvası olmanın gereklerini her gün yerine getirmenin onurlu çabası içinde yeni fikirlerin tartışma merkezi işlevini sürdürüyorlar.

Öğrenci derneklerinin başkan ve yöneticileri rektör ve dekanlar ile her hafta düzenli görüşerek taleplerini iletiyorlar:

-Bir grup arkadaşımız kendi ana dillerini kullanmak istiyorlar. Bu isteğe göre bir sınıf açabilir miyiz?

İç güvenlik birimleri, insan haklarının korunması konusunda çok dikkatli davranmaya özen gösteriyorlar. Büyük bir sendikanın düzenlediği mitingin güvenliğini sağlamak için kürsü yanına dizilen 15 polisin en genç olanı, dağıtılan bildirileri merak ettiğinden işçilerin elinden bildirileri izinsiz aldığı için amiri tarafından uyarılıyor. Emniyet müdürü polis memurunun ifadesinin alınmasını istiyor. İçişleri bakanı sendika başkanından özür diliyor.

Yatırım bakanlıkları devletin yetiştirmekte zorlanacağı büyük projeler için açtığı ihalelerde ikiden fazla iş alan müteahhitler yeni ihalelere girmeyeceklerini açıklıyorlar.

İşçilerin sendika üyelikleri kanuni zorunluluk haline getirildiğinden, çalışanların tamamı örgütlü olarak toplu iş sözleşmeleri kapsamı içinde oluyorlar.

Parlamento dışı siyaset yapan grupların da yasama organı içinde yer almaları için cumhurbaşkanının öncülüğünde bütün parti liderleri yasal düzenlemelerin nasıl olması gerektiği üzerine toplanıyorlar.

Kadınların ve çocukların toplumun içindeki yerlerini daha öne çıkarmak konusunda her şehirde çalışma grupları oluşturuyor. Orada alınan kararlar doğrudan parlamentoya gelebiliyor.

Böyle bir ülkenin mümkün olabileceğini Hint şiirinin büyük ismi Rabindranath Tagore (1861-1941) şu dizelerle anlatmıştı:

“Düşüncenin her korkudan azad olduğu bir ülke

Bir ülke ki insanları dimdik

Emek cemale uzatır kollarını

Ve aklın ırmağı alışkanlıkların çölünde kuruyup gitmemiş

Ne olur Tanrım

Benim ülkem de böyle olsa..!