Cumhurbaşkanı Erdoğan, gençlerle yaptığı bir toplantıda, “Bize sorgusuz sualsiz biat eden bir gençlik lazım değil. Neyi niçin savunduğunu bilen bir gençlik lazım” demiş.

Bu sözler karşısından, en başta, “gazetecisinden akademisyenine, öğrencisinden aydınına, çiftçisinden kentlisine kadar şu veya bu nedenle sorgu sual eylediği için hayatı kararanların memleketi değil mi burası?” gibi sorular geliyor akla ama hemen münafıklık etmeyin!

Önce, bu deyiş üstüne ilişik medyada döktürülen yazılara bir bakın derim ben. İçiniz açılsın biraz!

Örneğin ben okuduğumda, hemen, “aman nazar değmesin” diye düşündüm! Nihayet, bu ülkede iktidar yanlıları da “özgür düşünmenin ve muhalefetin” gerekliliğini anlamaya başlıyorlar diye biraz sevindirik olmadım da değil!

Örneğin Star’da Lütfü Oflaz’ın yazısı saklanacak değerde, hemen kaydettim!...

Kısaca söylersem, Oflaz, “tam demokrasilerde insanların sorgusuz sualsiz hiçbir şeyi kabul etmediklerini, demokrasiden hukuka, bilimden teknolojiye uzanan ilerlemenin de ancak böyle gerçekleştiğini” yazarak Erdoğan’ın sözlerini kuvvetlendirmeye girişmiş. İyi de yapmış tabii!

Onunla da kalmamış; kendi deyimiyle sorgudan, sualden uzak “kafa tembelliğinin” sefaletten cehalete, başkalarına muhtaç olmaktan itibarsız bir topluma uzanan bataklıklarının sayıp dökmüş.

Ne demeli! El Hak doğru...

“Bu ülkede bir zihniyet devrimi yapmak gerekir” diyen bir son saptaması var ki, hepsinden doğru!

Şimdi bundan cesaret alarak soracağım sualleri de mazur görsünler!

Örneğin Gülmen ve Özakça’nın açlık grevlerini sona erdirmek yerine tutuklanmalarını bir güzel örgüt üyeliğiyle açıklayıp vicdanlarını susturmalarından söz etmeyeyim ama sorgu sual derken AKP’deki bu “reislik” ne iş diye sorsam diyorum..!

Ya da, “neden Cumhurbaşkanlığı yetmemiş başkanlık istenmiş; yürütme yetmemiş yasama ve yargının kontrolü ele alınmış; bir de AKP’nin başına geçilmiş” diye sorgulasam..!

Yoksa tüm bunlar, ülkedeki sorgu sual edenler artsın diye mi? Olur ya, cahil ya da münafık olduğumdan anlayamıyor olabilirim!

Ya da, AKP içinde birlikte yola çıktıkları için kendilerinde sorgu sual hakkı görenlerin değil de, “reis” tarafından uygun görüldükleri için biat etmekten başka şansı olmayanların yıldızının yükselmesi “neye, niçin karşı çıktıklarını bilenlerin” arttırılması niyetine mi bağlamalıyım?

Belki öyledir; ben nereden bileceğim değil mi? Cehaletimi mazur görsünler!

Peki, ya, ilişik medyada bile ucundan bucağından sorgu suale kalkanların üstünün çizilmesi ne anlama gelmekte?

Bunlar da tevatür olmalı! Sorgu, sual isteyen biri hiç bunlara tenezzül eder mi; değil mi?

Meseleyi, Oflaz’ın dünkü yazısıyla çözdüm galiba!

Bu yazıda Oflaz, Erdoğan’ın muhalefete karşı sert tutumunu konu ediyor ve Menderes, Demirel, Özal örneklerinden yola çıkarak, bu yöneticilerin kibar, ölçülü, düşünce özgürlüğünden yana tavırlarının, Kemalist muhalefetin kendisi gibi düşünmeyen yöneticilere tahammülü olmayışı nedeniyle bir işe yaramadığını söylüyor.

Demek ki, ne yapsan yaranamayacağın bir muhalefet var bu memlekette!

O yüzden, bu ülkenin asıl meselesi Erdoğan’ın muhalefete karşı sert tutumu değil, kendileri gibi düşünmeyen ülke yöneticilerine tahammülü olmayan Kemalist muhalefet!

Görüyorsunuz, mesele o kadar çetrefil değil!

İlk olarak, daha ılımlı ve özgürlükçü yöneticiler bile bu “tahammülsüz muhalefeti” durduramamışlarsa, Erdoğan sert tutumunda haklı..!

İkinci olarak, yapılan anayasa değişikliklerine “hayır” diyen ülkenin en az yarısı da “iktidara tahammülsüz Kemalist muhalefet” olduğundan, o cenahtan gelecek sorgu, sualin de anlamı yok!

Geçiniz!

Star’dan bir başka yazar da, bu görüşün sağlamasını yapmakta!

Diyor ki, asıl biat edenler, İslam inancına bağlı olanları “biat kültürüyle yetişmiş kimseler” olarak karalayan laiklerdir; çünkü onlar “resmi ideolojiye biat” etmiş kişilerdir!

O nedenle, “Milletimden isteğim, benden ülkenin ve milletin hayrına olmayan bir icraat içinde görürseniz, geçmişte yaptıklarımı bir kenara koyup, gerekeni yapmanızdır” diyen Erdoğan bu “yüksek anlayışı” nedeniyle kutlanmalı, tek adamlığa “hayır” diyenler ise, “resmi ideolojiye biat eden” kafa tembelleri olarak mimlenmelidir!

Dolayısıyla mimlenmek istemiyorsanız, aklınızı çalıştırmanız gerekiyor hanımlar, beyler! Yalnız yeni bir rejim değil, yeni bir dil ve yeni bir zihniyet var karşınızda. Sorgu, sual de ona göre olacak tabii!

En başta, soru sormanın adabı öğrenilecek! Bunun için televizyonlarda gösterilen “özel söyleşileri” örnek almak bir yol olabilir.

Örneğin, “Efendim, İstanbul’un betonlaşmasına ne kadar üzüldüğünüzü biliyoruz; bunu önlemek için planlarınız da vardır, biraz açıklar mısınız?” gibi bir sual hoş karşılanabilir.

Buna karşın, “Hadi, belediye başkanlığınız döneminde verilen imar izinlerini bir yana koyalım da, övündüğünüz duble yollar, köprüler, kanallar vs. İstanbul’un betonlaşmasını artırmayacak mı?” gibi münasebetsiz sorular iktidara tahammülü olmayan “Kemalist muhalefetten” olduğunuzu gösterir ki, ayağınızı denk alın demektir!

Buraya kadar anlaşıldı da, Türkiye’deki tarihsel, toplumsal, siyasal kötü olan ne varsa hepsini “Kemalizm” diye etiketleyen liberalleri düşününce iş karışıyor! Gözden düşmeleri yetmiyormuş gibi bir de “Kemalist” olmak varmış kaderlerinde..!

Onlar bir yana da, düşünce özgürlüğü derken “biat özgürlüğüne” varışımız var ki, kötülüklerimizin sıradanlaşmasının sırrı da orada!