Eziyet, bir devlet dilidir ve Türkiye’de akıcı bir şekilde konuşulur. Sokakta sıkılan kurşun, mahkemede kırılan kalem, kodeste yedirilen bok bu dili her dönem canlı tutmayı başarmıştır. Devlet, çocuklarıyla böyle iletişim kurar. Kendisi için kurşun atana da yiyene de, içini boşalttığı bir şeref atfeder. Tetikçilerden kahramanlar böyle yaratılır; katliamlar destanlara böyle dönüştürülür. Ya nefesini kesip tabuta, ya sesini kesip kodese... Ana dili eziyet olan devletin, çocukları için kurabileceği cümleler, sunabileceği hayat kadar sınırlıdır.

• • •

“Torunum, cebinde papatya saklıyormuş. Gardiyan el koydu. Dayısına verecekti.” Bu yüzden ağlattıkları beş yaşındaki çocuğun dayısı, 1989’da, 16 yaşındayken Hakkâri’de bildiri dağıttığı için gözaltına alınan Serhat Tuğan. Torununun göz yaşlarını silen de, ömrünün 24 yılını, oğlunu görebilmek için hapishane kapılarında geçiren Semiha Tuğan. Serhat, Diyarbakır Cezaevi’nde 10 ay ağır işkence gördü. Etlerini ezip, onurunu çiğnediler. Serhat, çocukluğunun cenaze namazında saf tutarken henüz 16 yaşındaydı. Tahliye olduğunda, içi boşalmış bir bedendi artık; ama eziyet bitmemişti.

• • •

Takip edildi, baskı ve şiddet gördü. Sokak ortasında kıyafetini parçalayan polisler, plastik ayakkabılarını çıkarıp attılar. Evinin ikinci katında, açık pencerenin dibinde yattı aylarca. “Yine götürmeye gelirlerse atlarım.” Her gece ölmeye yatan Serhat, yeniden hapsedilip işkence görme korkusundan dağa çıktı. İki yıl sonra yakalandı. 24 yıldır hapiste. Serhat, üyeleri arasında askeri hakimlerin olduğu, taraflı ve bağımlı yargılamaları nedeniyle Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi (AİHM) tarafından defalarca mahkûm edilen ve Anayasa değişikliğiyle 2004 yılında kaldırılan Devlet Güvenlik Mahkemesi (DGM) tarafından verilen cezayı yatıyor. DGM’ler artık yok; ama mağdurları hâlâ çok!

• • •

DGM, Serhat’a örgüt üyeliğinden 12 yıl 9 ay ceza verdi. Ancak Yargıtay, suçun 125. madde kapsamında verilmesine hükmetti ve cezayı önce idama, sonra da yaşı küçük olduğundan müebbete çevirdi. Tanık ifadelerine göre dağdayken mutfakta çalıştırılan ve yakalandığında üzerinden çıkan silahın suça karışmadığı tespit edilen Serhat, Yargıtay tarafından PKK üyesi değil, yöneticisi olarak kabul edildi. 24 yıla mal olan bu kanaatin nedeni, fiziki farklılığının ve adının açıkça belirtilmiş olmasına rağmen, Serhat’ın dağda bir komutanla aynı kod adını kullanmış olması. Kısacası Serhat’ın çektiği, başkasının ‘cezası’.

• • •

DGM savcısının bile müebbet hükmünü temyiz ettiği dosya, Yargıtay tarafından onandıktan sonra gönderildiği Yargıtay Ceza Genel Kurulu’nca uygun bulundu. 2004 yılında DGM’lerin kapatılması da, bir ömrün yarısından fazlasını hapseden hukuksuzluğa adalet getirmedi. Bir daha aynı işkenceleri yaşamamak için evinin penceresinden atlamayı göze almış, korkusundan tek çare dağı görmüş, silahını bir kere bile kullanmadığı ortaya çıkan Serhat, ne üyesi ne yöneticisi, kimsenin yatmadığı kadar yıldır hapiste ve bu hukuksuzluğa dur denilmediği sürece, 2021 yılına kadar da yatmaya devam edecek.

• • •

Ailesinin tek bir isteği var. Yeniden ve adil bir yargılama! Bu, bir insan hakkı talebidir. Devletin eziyet dilini öğrendiğinde henüz 16 yaşında olan Serhat bugün 42 yaşında. O, umudunu kesmiş. Anası babası ömürlerinin, 24 yıldır süren bu adaletsizliğin son bulacağı günü görmeye yetip yetmeyeceğini bilmiyor. “Hükümet, hesap sormaktan söz ediyor ama 1990’ların o karanlık dosyasını açmaya cesaret edemedi hiçbiri. Bir masumun gençliğine mal olan adaletsizliğin ispatı orta yerde öylece sahipsiz kalıverdi” diyor anne Semiha Tuğan. Kalmasın. Duyalım, görelim, bilelim. Hakikati soralım, hakikatten yana olalım. Gerçek, iyileştirir bizi. Ve çünkü; ancak acılarını ortaklaştıran insanlar, birbirinin yüzüne bakabilir utanmadan.