Attila Aşut

yazievi@yahoo.com

Yayın yönetmenlerinin her hafta okurlara açık mektup yazarak gazete mutfağından bilgiler verme geleneğini günümüzde yalnızca Cumhuriyet gazetesinin sürdürdüğünü söylemiştim. Öyle anlaşılıyor ki Cumhuriyet’in yeni Genel Yayın Yönetmeni Aykut Küçükkaya ile bu gelenek de sona erecek! Çünkü gazetede uygulama biçimsel olarak sürse de bağlamından koparılmış bulunuyor…

Bu kanıya Aykut Bey’in iki haftadır ‘Cumhuriyet’ten Mektup’ köşesinde yazdıklarını okuyarak vardım. Yazılar okura seslense de içerik bambaşkaydı. Aykut Küçükkaya, haftanın raporunu sunmak yerine, İzmir’de ve İstanbul’da katıldığı yemeklerin haberlerine ayırmıştı köşesini! Örneğin 9 Eylül 2019 tarihli ‘Cumhuriyet’ten Okurlara’ köşesinin başlığı, ‘On bir başkan WhatsApp grubu kurdu…’ biçimindeydi. Haberde İzmir Anakent Belediye Başkanı Tunç Soyer’in, CHP’li on anakent belediye başkanı onuruna verdiği yemeğin içeriği paylaşılıyordu. Başkanlar arasında iletişim ağı kurulmasını konu alan bu sıradan haberin Cumhuriyet gazetesiyle ilgili bir yönü yoktu.

16 Eylül 2019 tarihli ‘Cumhuriyet’ten Okurlara’ köşesindeki “İstanbul’da Bir Akşam Yemeği…” başlıklı haber ise Sevinç İnönü’nün, Ekrem İmamoğlu onuruna verdiği yemekle ilgiliydi. Yemeğe CHP’li politikacıların yanı sıra Yunanistan’ın eski Başbakanı Yorgo Papandreu, görevden alınan Mardin Belediye Başkanı Ahmet Türk, HDP’li eski milletvekili Celal Doğan ve ünlü sanatçılar Müjdat Gezen ile Sunay Akın da katılmıştı. Yemek, katılan konukların kimliği açısından kuşkusuz önemliydi ve haber değeri taşıyordu. Ama böyle bir haberin yeri ‘okur köşesi’ miydi? Haberin içeriğinin Cumhuriyet mutfağı ile ilgisi yoktu. Aykut Küçükkaya, başka sayfalarda yayımlanması gereken bu haberleri “Cumhuriyet’ten Okurlara” köşesine koydurarak, “Bakın ben gazetenin genel yayın yönetmeni olarak ne önemli yemeklere katılıyor ne kulis bilgileri topluyorum!” mu demek mi istiyordu?

Eğer böyleyse çok yanlış bir değerlendirme! Her özel haberi o köşeye koyarsanız, “Cumhuriyet’ten Okurlara” köşesinin bir özelliği kalmaz!

Gelenek bozulmamalı ve yayın yönetmenlerinin okura yazacağı açık mektupların içeriği, “gazete mutfağından bilgiler”le sınırlı kalmalıdır.

HAFTANIN NOTU

Bize ‘kaldırım mühendisi’ gerek!

Yerel yönetimlerin yıllardır değişmeyen garip bir uygulamasıdır: Belediye başkanları, neredeyse her yıl, kentin merkezindeki kaldırımları yenilemeye bayılır! Halk bu uygulamalara hiç iyi gözle bakmaz, “Kimbilir yine hangi yükleniciyi zengin ediyorlar!” diye düşünür. Böyle düşünmekte de çok haksız sayılmaz. Çünkü belediye gözetiminde yapılan kaldırımların bu denli kısa aralarla sökülüp yenilenmesinin insanlarda kuşku uyandırması doğaldır.

Bayındırlık işlerinin belediyelerin kendi birimlerinden koparılıp özel yüklenicilere verilmesiyle başladı bu uğursuz süreç. Eskiden elli yılda aşınmayan arnavutkaldırımlarının varlığı bilinirken günümüz teknolojisiyle yapılan beton parke kaldırımların bir iki yılda bozulup yenilenmesi düşündürücü değil midir?
AKP yönetimindeki belediyelerde bu işlerin nasıl yürüdüğü ve kamu kaynaklarının kimlere peşkeş çekildiği her gün yeni örneklerle ortaya seriliyor. 31 Mart seçimlerinde büyük başarı kazanan CHP’li yerel yönetimlerin bu konuda çok özenli ve duyarlı davranmaları gerekiyor.

Konunun bir de mühendislik yönü var!

İlk yağmurda altı çöken, taşları yerinden oynayan kaldırım olur mu?

Sahi, hangi mühendisler yapıyor bu dandik kaldırımları?

‘Kaldırım mühendisi’ sözü, halk arasında, işi gücü olmayanlar için ‘boş gezenin boş kalfası’ anlamında kullanılır. Bu betimlemeyi hızla tersine çevirmeliyiz. Çünkü ülkemizin iyi yetişmiş ‘kaldırım mühendisleri’ne çok çok gereksinimi var!