Haftalardır her pazar, söz verdiği saatte yayına giriyor Sedat Peker. Devlet-mafya-siyaset üçgeninde geçen onlarca yıllık tecrübesini anlatıyor uzun uzun. Hedef kitlesini Televole zehrini almamış kırk yaş altındakiler olarak belirlemiş olsa da, araştırmalar takipçi profilinin çeşitliliğinden bahsediyor. Sahne dekoruna önem verdiği açık. Sembolizme düşkün. Kitaplardan zarflara; tesbihten Zülfikar kılıcına; kulaklarını çınlattığı siyasetçi, işadamı ve gazetecilerin hayali maketlerine kadar hikâyesini destekleyen, anlatımını renklendiren her tür aracı kullanıyor. Onu sahne almaya iten motivasyon ise öfke/intikam duygusu. Öyle diyor. Yıllarca hizmet verdiği derin devlet sektöründen diskalifiye edilmiş olması hatrı sayılır bir kızgınlığa sebep olmuşsa da, altını kalınca çizdiği en önemli sebep, polisin ev baskınında kızlarına silah doğrultmuş olması. Bir de şu ‘pislik’ sözü var elbette. Oturuyordu, kitap okuyordu, uyuyan devi uyandırdınız!

***

Karşımızda bir hikâye anlatıcısı var. Her ne kadar bilinmeyen bir şey söylemiyor, yazıldı çizildi bunlar, dense de; Peker, eski ya da değil, anlatmak istediği hikâyeler için yeni ve ilgi çekici bir sahne inşa etmeyi başarmış gözüküyor. Dramatik kurgunun bütün bileşenlerine de hâkim. Canlandırma yapıyor, jargonla konuşuyor, bir gülüp bir sinirlenip gerilimi artırıyor, zaman, mekân ve atmosfere dikkat ediyor, sembollerin dilinden faydalanıyor, odak noktasını kaçırmıyor. Konuşmasının ilk yarım saatinde, yani sergileme bölümünde izleyicisini ön bilgilerle mevzuya hazırlıyor. Merak duygusunu artırmak için bir önceki videoda reklamını yaptığı kişileri kırk yaş altına tanıtıyor, kırk yaş üstüne hatırlatıyor. Konunun anlaşılması için gerekli olan arka planı aktardıktan sonra da, kim kiminle ne zaman ve nasıl bölümüne geçiyor ki burası, devlette çürümüş ne varsa ton ton önümüze saçıldığı yer. İzleyiciye, pis bir çemberin tam ortasında durduğunu gösteren, en can alıcı bölüm.

***

Peker’in gerçek olduğuna dair iddiasını elini kesmek gibi kanlı yeminlerle kanıtlamaya yöneldiği bölümde, tam da bu videoların yayınlanma nedeni olan, güçler arasındaki dengenin nasıl bozulduğunu öğreniyoruz. Çelişkiler derinleşiyor, taraflar arasındaki çatışma kuvvetleniyor. İzleyici bütün bunları, bizzat birinci elden, şahidi ve katılımcısının ağzından dinlemenin sersemletici etkisi altında son bölüm için sabırsızlanmaya başlıyor. Tarafını seçti ve artık kuvvetli bir final bekliyor. Ancak; diğer ortak Fetö gibi, durumdan tertemiz sıyrılma derdi olmadığı için inandırıcılığını kuvvetlendiren Peker’in karşısında, bu kez iddialara ikna edici cevaplar verememiş devletlû muhatapları duruyor. Anlatılanların gerçek olduğuna dair şüpheleri artıran bu eylemsizlik ise sistemi kilitlemiş halde. Çünkü hikâyenin sonunda adil bir final görmek isteyen halk, yargısını medyasını, meclisini… yani kendi hakkını yönetmesine, korumasına olanak tanıyan bütün gücünü tek bir ele teslim ettiğinden, suçun, çamurun içinde el başta oturuyor bugün.

***

Peker’in 90’ların hikâyesinin bugüne uyarlanmış yeni versiyonunu anlatırken gördüğümüz şu: Geçmiş, devlette devamlılık esastır ilkesi gereği, eski VHS kasetinden hiç bozulmadan, bulut hesabına aktarılmış. Aynı hikâye, farklı zamanlarda, farklı kişiler tarafından, değişik şekillerde anlatıldı. Felaketimize her seferinde daha da yakından baktık. Bu kez tatmin edici bir final isteniyorsa, toplumsal tepkinin yükselmesinden başka çare yok. Aksi halde temanın değişmediği ama olayların çeşitlendiği hikâyeleri dinlemeye devam edeceğiz. Peker de, sütte leke var bizde yok iddiasındakilerin karşısında rahatça her suçta beraber olduklarını söyleyebildiği için sesini her geçen gün çoğaltarak milyonlarca insana ulaşmaya devam edecek. Yalnız, kendi için “Ben mesih değilim” diyen birinden bile, düzen değişsin diye kahraman/kurtarıcı çıkarmaya çalışanlar için, o beklenen final hiç gelmeyecek. Bu suç düzenini yıkmasını, kuranlardan bekleyecek kadar delirmiş olmadığımızı umuyorum. Onlar bize ve sevdiklerimize ancak mezar yeri gösterir.