Buzdolabında bekleyen sorunlar (Kürt ve Ermeni sorunu) açıklanan birbiri ardına açılımlarla gündeme taşınırken, gündemdeki...

Buzdolabında bekleyen sorunlar (Kürt ve Ermeni sorunu) açıklanan birbiri ardına açılımlarla gündeme taşınırken, gündemdeki asıl yakıcı sorun olan krizin çözüm çabaları kaçınılmaz olarak devre dışı kaldı. Görünen o ki, bu durum bir süre daha devam edecek. Çünkü önümüzdeki üç yılın ekonomik yol haritası niteliğindeki Orta Vadeli Program çalışmaları henüz sonuçlandırılabilmiş değil. Dolayısıyla, önümüzdeki dönemde krizi aşmaya yönelik ne tür önlemler alınacağı bilinmiyor.
Sermaye çevreleri, bu bilinmezliğin yarattığı belirsizlikten rahatsız olmuş olmalı ki kendi önlemlerini kendileri almak durumunda kalmıştır. İşte önceki dönemde başlatılan “Evde Oturma, Pazara Çık” kampanyası ve “Alın, Verin- Ekonomiye Can Verin”kampanyası bu arayışların bir ürünüdür.
Bunlara 1 Eylül’de bir yenisi daha eklendi. Kampanya olarak başlatılan bu yeni tüketim açılımı, yapı malzemeleri sektörü, Halk Bankası ve TOBB’un ortak imzasını taşıyor. Yapı malzemeleri sektörünü  sektördeki tüm dernekler, 83 firma ve 13 binden fazla bayi temsil ediyor. “Evini Yenile Türkiye” başlığını taşıyan kampanya ile yapı malzemeleri sektöründeki talebin canlandırılması, istihdamın artırılması, ülke ekonomisine katkı sağlanması amaçlanıyor. Bu kampanya ile şu mesaj verilmeye çalışılıyor: Hükümetin yaptığı KDV ve ÖTV indirimleri ile buzdolabınızı, çamaşır makinenizi, mobilyanızı ve arabanızı aldınız.Bunlara zaman ayırır ve para harcarken, evinizin eksiğini gediğini gidermeyi ve tamir etmeyi ihmal ettiniz. İşte size fırsat. Geliniz,evinizi yenileyiniz.
Bu kampanyanın diğer iki kampanyadan farkı, bu kez bir sektörle sınırlı tutulmuş ve alıcı-satıcı ilişkisinin daha somut bir çerçeveye oturtulmuş olmasıdır. Bir alım-satım işleminde artık iki değil, dört aktör söz konusudur. Bunlar sırasıyla, banka, üretici (reel sektör), tüccar-bayi ve tüketici. Kampanyanın mantığına göre, bir alım-satım işlemiyle hem bu dört aktör hem de dolayısıyla ülke kazanacaktır. Ayrıca, diğer kampanyalardan farklı olarak bu kampanyada alım-satım işleminden kazançlı çıkacak aktörler aynı zamanda kampanyanın düzenleyicileri arasında bulunuyor. Bu açıdan bu kampanya, diğerlerine göre daha sahici duruyor. Çünkü olası kazanç sahibi aktörleri bizzat kampanyanın ortağı haline getiriyor.
Hemen belirtelim ki, bu avantajlara rağmen bu kampanyanın da -önceki iki kampanya gibi- istenilen sonuçları vermesi mümkün gözükmüyor. Çünkü diğer iki kampanyadaki gibi sınırlı bir tüketici kitlesi hedef alınıyor. Kampanya ev yenileme talebini ertelemiş tuzu kuru bir tüketici kesimini yeniden talep eder bir konuma getirmeyi amaçlıyor. Tuzu kuru diyoruz çünkü bu kampanyadan yararlanabilmesi için tüketicinin ev sahibi olması gerekiyor. Dolayısıyla, büyük bir kitle oluşturan kiracılar bu kampanyanın dışında bırakılmış durum da.
Tüm bu kampanyalardan anlaşılıyor ki ,tuzu kuru olanların dışındaki büyük bir tüketici kitlesi devre dışı kalmış oluyor. İç talebin tüketim aracılığıyla  bir bütün olarak canlandırılabilmesi için, dışlanan bu kesimlerin de kapsanması gerekiyor. Ancak geniş bir tüketici kitlesini müşteri konumuna getirebilmek o kadar kolay değil. Bunun için hem sermaye çevrelerinde hem de hükümet çevrelerinde egemen olan anlayışın değişmesi gerekiyor. Bu çevreler satın alma gücünü kaybetmiş, çoğunluk konumundaki tüketicilerden “bir şey vermeden onlardan bir şey alınabileceği” inancını ve düşüncesini terk etmek durumundadırlar. Geliniz somutlayalım: İşverenseniz, kriz durumunda hemen işçinizi kapı dışarı etmeyeceksiniz, ücretli veya ücretsiz izne göndermeyeceksiniz, gerektiğinde ücret artışı sağlayacaksınız. Hükümetseniz, çalışanların ödediği gelir vergisinde indirim yapacaksınız, onlara ücret ve maaş artışı sağlayacaksınız, işsizlerin işsizlik sigortasından yararlanma olanaklarını kolaylaştıracaksınız ve yoksullara yurttaşlık maaşı ödeyeceksiniz. Yani bu kitlelere bir şeyler vereceksiniz ki, karşılığında bir şeyler alabilmeyi umut edebileceksiniz. Ne demişler? “Vermeden almak tanrı’ya mahsustur.” Eğer kendinizi tanrı yerine koyuyorsanız, bu sizin bileceğiniz bir iştir. Bizden uyarması…
Not: Sevgili köşe komşum, dostum Ahmet Tonak’ın en kısa sürede iyileşerek aramıza dönmesini diliyorum.