Dün enflasyon rakamları açıklandı. İktidarın ilgili zatları, bu sonuçları önemsemeyen, adeta normalleştiren bir üslupla sorunun çözümünü değil, 4-5 ay sonra enflasyonun kendiliğinden tek haneli rakamlara ineceğini müjdeleyen açıklamalar yaptı. Yani her aybaşında olduğu gibi bilinen kandırmaca havaları tekrarlandı. Oysa durum vahim… ENAG’a göre Tüketici Fiyat Endeksi (TÜFE) Eylül ayında yüzde 5,30 arttı. TÜFE’nin 12 aylık artışı yüzde 186,27 olarak gerçekleşti. TÜİK verilerine göre ise, eylülde enflasyon aylık bazda yüzde 3,08 artarken, yıllık bazda yüzde 83,45 oldu. Bağımsız ekonomistlerin ortak platformuyla TÜİK’in açıklamaları arasındaki makas giderek açılıyor çünkü ENAG halkın gerçeğini yansıtıyor, TÜİK ise aldığı talimatı yerine getiriyor.

***

Sebep belli! Sabit gelirlilere yani işçi, memur, emeklilerin maaşlarına yapılacak zamlar, TÜİK’in kullandığı veriler üzerinden olacak! Enflasyon oranı ne kadar düşük gösterilirse, o kadar düşük maaş alacaklar. “Ekonominin kitabını yazdım” diyenler; ekonomi bilimi ve pratiğine uymayan ve de dünyada hiçbir ülkede görülmeyen bir modeli ülkemizde deniyor. “Faiz sebep, enflasyon sonuçtur!” diye belirlenen politikanın bir tekerleme olmaktan öte gidemediği, yaşadıklarımız sonuçlardan belli. Üstelik bu amorf modelin altını da dolduramadılar! MB’ye yapılan müdahaleler, arka kapıdan satılan rezervler, alınan borçlar ekonomi dengesini bozdu. Ayrıca kara paranın aklaması hem ekonomik itibarsızlığı hem de “narko/mafya devlet” olma görüntüsünü pekiştirdi. Bu arada faizlerin de istikrarlı bir şekilde düşürülmesi, Türkiye’yi dünyada enflasyon kralı yaptı. Bu yöntem zengini, sermayedarı daha da varlıklı hale getirdi. Yoksulu daha da fakir duruma düşürdü… “Orta direk” denilen ülkenin taşıyıcı kolonu da yıkılınca, emperyalizmin işbirlikçisi “siyasal İslam” hedefine ulaşmaya başladı! Yeni Talibanizm yolda!

***

Bilime dayalı eğitimden dine dayalı eğitime, okuduğunu anlamayan ama biat etmeyi öğrenen gençlere, laikliği ve demokratik gelenekleri yok sayan yasa, hak, adalet kavramından uzaklaşan yargıya ve toplumu bölen dolayısıyla eşit insan ve barış anlayışını öldüren bir ülkeye dönüştük. Tarikatlar koalisyonu, laik, demokratik Türkiye Cumhuriyeti’ni yok etmek için uğraşıyor! Neden Türkiye pervasızca yok edilmek isteniyor? Bu düşmanlık niye? Gerekçesi belli! Laik demokratik, çağdaş ve modern bir ülke olunması istenmiyor. Bilinmeli ki siyasal İslam’ın inanç sömürüsüyle biat eden kullar yetiştirmesi, neoliberalizmin varlığı ve emperyalizmin yayılma siyasetinin temel taşıdır. Bu nedenle yerel siyasetle çok sıkı işbirliği içindedirler. Sömürü düzenlerini kurmak için ülkelerin siyasi rejimlerini değiştirmek ilk işleridir! Bilindiği gibi AKP’ye hileli bir referandum yaptırarak, Türkiye’nin Anayasa’sını yani rejimini değiştirttiler! Denge ve fren mekanizmaları olan yasama, yürütme ve yargı erkleri tek elde toplandı. Devletin tüm kurumlarını o tek adam işgal etti ve artık “o” tek adamı istedikleri gibi kullanabilecekler!

***

Anayasa’nın 105’inci maddesi, Cumhurbaşkanı’nın “cezai sorumluluğu yoktur” der! 106’ncı maddesinde ise Cumhurbaşkanı yardımcıları ile bakanların Cumhurbaşkanı’nca doğrudan atanması ve Cumhurbaşkanı’na vekâlet konuları düzenlenmiştir. Vahim olan, Cumhurbaşkanı yardımcıları ve bakanlar, sadece kendilerini atayan Cumhurbaşkanı’na karşı sorumlu olduğu gerçeğidir!

***

Anayasa maddesi, ülkeyi son derece tehlikeli bir konuma sokmuştur. Bu durumda bakanlık görevi yapanların Cumhurbaşkanı’ndan başka bir erke bağlı olmadığı gerçeği ortaya çıkmakta, keyfiliği, gizliliği sorgulamak mümkün olamamaktadır. Yargı, talimatla dava açıp adaleti oluşturamadan talep üzerine davayı sonuçlandırmaktadır. Anayasa’ya göre bakanların ne halka ne de temsilcisi olan milletvekillerine dolayısıyla, TBMM’ye karşı sorumluğu yoktur. Meclis çalışamamaktadır, hükmü de kalmamıştır. Bakanların sorumsuzluğu, halkı aldatan eylem ve söylemlere müsaade etmektedir. Siyasi etiğini kaybeden bakanlar ve Cumhurbaşkanlığı görevlilerinin sorumsuzluk hali, doğal olarak halka nezaketen uzak davranmalarına ve temsilcilerine saygısızlık etmelerine neden olmaktadır! Sonuç; demokrasi, hak ve özgürlükler içinde halkın ülkeyi yönetebilme hakkı elinden alınmıştır! Halkı ve vekillerini aşağılayan atanmışlar, icraat ve söylemleriyle de bir yandan biat eden acizler konumuna düşmekte, diğer yandan aldıkları emirlerle de dikta anlayışının uygulayıcısı olarak karşımızda durmaktadırlar.

***

Kötü gidişatın çaresi vardır! Çare otoriter düzeni istemeyen Millet İttifakı kadar güçlü olan Emek ve Özgürlük İttifakı ile Sosyalist Güç Birliği’nin ortak noktalarda birleşmesidir. Birliktelikleri kalıcı hale gelen yoksulluğu ve sömürü düzenini yok etmek adına halka sunacakları çözüm önerileriyle yeni bir umut oluşturacaklardır. Bölünmek istemeyen halka; üreten ekonomi, adil paylaşım, bağımsız yargı, sosyal ve en başta laik bir devlet yapısı vaat etmeleri, var olan düzenin yurttaşı korkutmasını önleyecektir… Temel ihtiyaç maddelerin kamulaştırılması, emek sömürüsünün durdurulması, vergi adaleti ve farklılıkların ve de Kürt Sorunu’nun çözümü için yapılacak ortak plan ve projeler yeniden yurttaşları birleştirecektir. Egolardan vazgeçen, ülkeyi “özgürlük, eşitlik ve dayanışma için birlikte değiştirmek” niyetinde olduklarını açıklayan ittifaklar, halkta büyük sinerji yaratacaktır! Kalıcı barış böylece kurulacaktır! Onlara düşen sorumluluk, bu görevi birlikte başarmalarıdır!