İş cinayetleri ve iş güvenliği konusunda hükümetten üst üste yapılan açıklamalar sorunun çözümü konusunda ne yazık ki umut vadetmiyor. Önce Çalışma Bakanı Faruk Çelik, Plan ve Bütçe Komisyonu’nda; Bakanlığı’nın 2015 yılı bütçesine ilişkin soru ve eleştirilere cevap verdi (11 Kasım 2014).

Bir gün sonra ise Başbakan Davutoğlu iş güvenliği paketini açıkladı. Bu iki açıklamayı birleştirdiğimizde Türkiye’de iş cinayetlerinin gerçek nedenlerinin devletin tepesinde henüz kavranmadığını görebiliyoruz.

Madenlerin kamu eliyle işletilmesi önerisine karşı çıkan Çelik, kamuda yaşanan işçi ölümlerinden örnekler vererek “iş sağlığı ve güvenliği kültürü yoksa, farkındalık yoksa madenleri kamu ya da özel sektörün işletmesinin bir farkı yok” demiş.

Sorunun sosyoekonomik temelinden soyutlanıp çalışma kültürü meselesine indirgenmesi yanlış ama yaygın kanaat olmaya devam ediyor. Ayrıca bakanın verdiği örneklere rağmen kamu ve özel ocaklar arasında işçi ölümlerinde yaşanan uçurum ortada. Özel sektör kâr için daha fazla işçi öldürüyor.

Türkiye’nin işçi ölümlerinde dünyada üçüncü sırada olduğu yönündeki bilgilere tepki gösteren Bakan Çelik, Türkiye’nin iş kazaları ve işçi ölümleri oranlarında Avrupa ortalamasına yaklaştığını ama Soma ve Ermenek’teki maden ile Mecidiyeköy’deki asansör kazalarının söz konusu olumlu tabloyu kararttığını iddia etmiş.

Defalarca yazdım yine yazıyorum. Türkiye’de işçi ölümleri oranlarının Avrupa ortalamasına yaklaştığı iddiası yanıltıcıdır. Eurostat verilerine göre yüz bin işçide ölümlü iş kazası oranı AB’de yüzde 1.8, Türkiye’de ise yüzde 10 civarındadır. Avrupa ortalamasına yaklaşmak bu mudur?

Başbakan Davutoğlu’nun açıkladığı iş güvenliği paketi de bu yaklaşım üzerine kurulu. Pakete hâkim olan anlayış sorunların kaynağı olan anlayıştır. İş güvenliği paketinin en temel zaafı rödovans ve hizmet alımı yönteminin yol açtığı vahim sonuçları görmeden bu sisteme devam edilmesidir. Rödovans ve hizmet alım yönteminin kendisi üretim zorlamasına ve ölümlere yol açar.

Yapılması gereken rödovans süresini 15 yıla çıkarmak değil, rödovans ve taşeron sistemini madencilikten tümüyle kaldırmaktır. Çözüm; kamu tarafından havza madenciliği yapılmasıdır. Özel ocaklardaki iş cinayetlerinin kamu ocaklarının katbekat üstünde olması, madencilikte kamulaştırmanın neden gerekli olduğunu açıkça göstermektedir.

İş güvenliği denetim sisteminin büyük ölçüde özelleştirilmesine yol açan Ortak Sağlık Güvenlik Birimleri (OSGB) sistemine ilave olarak yapı denetim firmalarına da denetimde rol verilmesi denetimin nasıl olması gerektiğinin halen kavranmadığını ortaya koyuyor. İşverenden özerkleştirilmiş bir denetim sistemi olmadıkça iş sağlığı ve güvenliği uzmanlarının varlığı işe yaramaz.

İşçi sağlığı ve iş güvenliği sisteminin kanayan yarası iş güvenliğinden sorumlu çalışanların işverene olan bağımlılığıdır. İşyerinde çalışan iş güvenliği uzmanı işverenden bağımsız olmadıkça, iş güvenliği uzmanları ve işyeri hekimlerine mutlak iş güvencesi sağlanmadıkça sağlıklı denetim yapılması imkânsızdır.

Kaza yapmayan işverene ödül sistemi ise başlı başına işe yaramaz bir sistemdir. Bu sistem kazaların azalmasına değil olsa olsa gizlenmesine yol açar. Ölümlü iş kazalarında kusurlu bulunan işverene kamu ihalelerinden iki yıl men cezası ise oldukça hafifleştirilmiş bir yaptırım olarak duruyor. Soma’da 301 işçinin ölümüne yol açan şirket iki yıl sonra hiçbir şey olmamış gibi kamu ihaleleri almaya devam edecek. Ödül mü ceza mı belli değil.

İş cinayetlerine karşı en etkin çözüm işçilerin örgütlü olması, güçlü ve demokratik sendikaların varlığıdır. Bu sağlanmadan işçilerin iş güvenliği alanındaki haklarını kullanmaları imkânsızdır. Pakette bu yönde de bir düzenleme yoktur. Özel sektörde sendikalaşma oranlarının yüzde üç seviyesine indiği bir ülkede madende özel işletmecilikte ısrar etmek yeni ölümlere davetiye çıkarmaktır.

Bu zihniyetle iş cinayetlerinin durması zor. Olsa olsa “Biz elimizden geleni yaptık ama işçi ve işverende kültür eksik” sonucu çıkar.