Barış, insanın yaşamını sürdürebilmesi ve gelecek hayalleri kurabilmesi için en önemli anlayıştır. Dahası barışı “bir toplumun ya da bir aile bireylerinin bir araya gelmesi veya karşıt ülkeler arasındaki tüm sorunları bir kenara iterek uzlaşma ve uyum sağlama becerisini göstermesi" olarak da tanımlayabiliriz. Kısaca barışı tarif ederken dünyanın, doğanın, çevrenin ve insanın yaşamını sürdürebilmesi için en gerekli davranış biçimi olduğunun altını çizmeliyiz! Dayanışma, özgürlük ve eşitlik barışla oluşan yaşamsal kavramlardır. Ve toplumların birçoğu 1 Eylül Dünya Barış Günü’nü bu nedenle çok önemserler.

***

Ne yazık ki, yaşamsal önem taşıyan barışın öne çıkarılması anma tarihiyle de ilgili sorunlar yaşamaktayız. 50 milyon insanın öldüğü; kentlerin, ülkelerin yıkılıp yakıldığı 2. Dünya Savaşı’nın başlangıcı olan Almanya'nın Polonya işgalini, her yıl hatırlamak adına, Sovyetler Birliği ve Varşova Paktı üyeleri 1 Eylül 1939 tarihine atıfta bulunarak “Barış Günü” olarak ilan etmişlerdi. Savaşın bir yıkım olduğunu yaşayarak gören ülkeler, yıllar boyunca 1 Eylül’e büyük anlamlar yükleyerek “Dünya Barış Günü” olarak kabul ettiler. O gün, barışın insanlık adına önemini ortaya koyan eylemler yaparak toplumları aydınlatmaya çalıştılar. Ta ki; Birleşmiş Milletler Genel Kurulu’nun 1981 yılındaki 57’nci birleşiminde her eylülün üçüncü salı gününün “Uluslararası Barış Günü” olarak ilan edilmesine karar verilene dek! Tabii bu karar kafaları karıştırdı.

***

Bu durumu gören BM, eylül ayının 3’üncü salı günü yerine kargaşayı önlemek için “Barış Günü’nü” 21 Eylül olarak sabitledi. İnsanlar ve toplumlar arasındaki barışın ve uyum ideallerin sağlamlaştırılması adına 21 Eylül gününü BM aynı zamanda, “şiddetsizlik ve ateşkes günü” olarak da ilan etti. Bu amaçla, her 21 Eylül’de, Birleşmiş Milletler Merkez Binası’nda ve dünyanın her ülkesinde bulunan “Barış Çanı” çalınır. Bu çanlardan biri de Ankara’daki Botanik Park’ta bulunmaktadır.

***

Barış önemli bir olgudur! Bu nedenle 2008 yılından beri “Ekonomi ve Barış Enstitüsü” her yıl düzenli olarak “Küresel Barış Endeksi” yayımlıyor. Enstitü, üç temel tema üzerinden endeksi belirliyor.

Ülkelerin toplumdaki güvenlik düzeyi ile ulusal ve uluslararası çatışmanın boyutuna.

Militarizasyon derecesi ve ülke içindeki şiddet ve suç seviyelerine.

Ülke dışındaki askeri harcamalar ve savaş durumuna bakarak değerlendirme yapıyor.

***

Türkiye, 2019 “Küresel Barış Endeksi’nde” 163 ülke arasında 152’nci sırada yer almıştı. Yayınlanan 2022 endeksinde ise Rusya-Ukrayna savaşı nedeniyle dünya barışı son 14 yılın en alt seviyesine düşmüş durumda. Rusya-Ukrayna arasındaki arabuluculuk çalışması Türkiye’yi, endeks sıralamasında 145’inci sıraya yükselmiş. Önceki raporlarda Türkiye’de, siyasi tutuklamalar, gözaltında kayıplar ve işkencenin de dahil olduğu "siyasi terör" seviyesinin AB ülkelerinden daha fazla olduğu açıklanmıştı. Barışın bozulmasında temel etken olan göç olgusu ve terörle mücadeledeki şiddet üzerinde durulmuştu. Şimdi ise Türkiye’ye, Afganistan, Orta Doğu ve Kuzey Afrika'dan önemli miktarda göç nedeniyle yeni bir çatışma ortamının oluştuğuna dikkat çekiliyor.

Ortaya çıkan şiddetin ekonomik maliyetinin yanısıra toplumsal barışı da riskli hale getirdiği belirtiliyor. Düzensiz göç altında kalan Türkiye, bu soruna ivedi bir çözüm bulamazsa durumunun daha da vahim bir konuma everileceğinin altı çiziliyor. Anlaşılan o ki Türkiye, barış konusunda hayli riskli bir noktaya gelmiş!

***

Dahası; Türkiye ekonomik olarak çökmüş durumda! İktidarın uyguladığı hiçbir çözüm sonuç vermiyor, inancı kullanılarak artık insanları aldatamıyorlar. Çünkü gerçekleri halk yaşıyor. Emeği yok sayan, sermayeyi kutsayan bir düzen kuran AKP iktidarı, yandaşlarını zenginleştirirken halkı daha da yoksullaştırdı. Açlık ve yoksulluk arasında sıkışmış kalmış yurttaşlar hayli öfkeli! GSMH’nin yüzde 54’ünü 840 bin kişi olan “nüfusun yüzde 1”i kullanıyor. Geri kalan yüzde 46’sını da 83 milyon paylaşmaya çalışıyor. Sonuç; yurttaşların toplam borcu 1,2 triyona ulaştı. 28 milyon insan icralık! Millet “Artık yeter” diyor!

***

Sedat Peker’in; eski SPK Başkanı ve Partili CB danışmanlarıyla ilgili rüşvet ve yolsuzluk açıklamalarının teyit edilmesi, yargının hâlâ harekete geçmemesi, toplumu oldukça kızdırıyor. Tüm bunlar bir kâbus gibi çökmüşken, eski AKP’li Meclis Başkanı’nın “Kurtuluş Savaşı’nı yok sayması, kentlerin kurtuluş günlerinin kutlanmasının abesle iştigal olduğuna dair açıklaması” bardağı taşıran son damla oluyor. 20 yıldır sinsice Atatürk düşmanlığı yapanların şimdi, kurtuluş ve kuruluş tarihini de çarpıtmaları, Türkiye Cumhuriyeti’ne olan düşmanlıklarının yanı sıra ne kadar cahil (!)olduklarını da gösteriyor!

***

Bu durumda iç barışın oluşması mümkün değil! Çünkü iktidar, ortaya dökülen kirli çamaşırlarını devleti kullanarak yıkamak istiyor, dolayısıyla başta yargı olmak üzere tüm kurumları da kirletiyor. Yurttaş siyaset devlet ilişkisindeki kopma, toplumsal barışı da ortadan kaldırıyor. Koltuğunu kaybettiğini anlayan AKP, var gücüyle yurttaşları önce aldatarak, tutmayınca, orantısız şiddetle korkutma ve sindirme yolunu deniyor…

Dahası insanların farklı kimliklerini kullanarak birbirlerine düşman etmeye çalışıyor!

***

Bugün barışın önünde tek engel AKP iktidarıdır! 1 Eylüllerde “barışın coşkuyla kutlanabilmesi” için AKP iktidarının sandığa gömülmesi gerekiyor. “Yolun sonu görüldü!”