HDP’nin Seçim Bildirgesi’nin başlığı böyle; büyük insanlık adına “Biz’ler Meclise” çağrısı yapmakta. Toplantıda iki eşbaşkan, Figen Yüksekdağ ve Selahattin Demirtaş bu çağrıda yer on iki bağlığı paylaşıp, sırayla okudular. Alışılmışın dışında bir sunumdu; HDP’deki kadın-erkek eşitliği ilkesinin güzelliği bir kez daha öne çıktığı gibi, Parti, başkanlar, milletvekili adayları yerine, umutları, hayalleriyle “biz’leri” öne çıkaran bir söylemin nasıl olabileceği de ortaya kondu.

Bildirge’nin başlıkları ve içeriğinde alışılmadık ve çarpıcı ifadeler epeyce. Farklı yazarlara göre farklı yanların öne çıkarıldığını da görebiliyoruz. Örneğin kimi  “Kürt siyasetini normalleştirmekten” veya “Türkiye Partisi haline geldiğinden”,  kimi da “baraja oynamaktan” söz ediyor BirGün’deki değerlendirmelerde de sol çevrelere, emeğe cazip gelmek kaygısından söz edilmekte. Bunlar doğru ve daha çok şey söylenebilir.

Örneğin bir başlıktan Kadın Bakanlığını, bir diğerinden gençlik meclislerini çıkarmak; bir başlıkta yeni anayasada başkanlık sisteminin kesinlikle yer almayacağını, bir diğerinde ne olursa olsun silahsız çözüm ve demokratik siyasetin savunulacağını konu etmek; bir başlıkta Eş Başbakanlık Sistemine yer verildiğini, bir diğerinde politik suçların suç kategorisi olmaktan çıkarılacağını söylemek mümkün. Ya da haftalık çalışma süresinin 35 saate indirileceği, asgari ücretin 1800 TL’ye çıkarılacağı, her eve belirli miktarda su ve elektriğin bedava verileceği, küçük köylünün elektrik borçlarının silinip mazot ve gübreden vergi alınmayacağı, kamı emekçilerine grevli toplu sözleşme hakkı verileceği, taşeronlaşmanın sona erdirileceği gibi vaatler de vurgulanabilir. Bunların önemli olduğuna kuşku yok ama HDP Bildirgesi bunların toplamından öte; bütün olarak anlamı ve durduğu yeri nitelemekse kolay değil.

Bildirge’nin nasıl niteleneceği, anlamlandırılacağını düşündüğümde birçok sıfatı bir araya getirmek gereği duymaktayım. Yani, sosyalist olduğu kadar hümanist, özgürlükçü olduğu kadar eşitlikçi, bireyler ve kimlikler dediği kadar toplumcu, dayanışmacı, üretim derken paylaşımı da içine koymakta, gerçekçi olduğu kadar hayalci demek mümkün ve barış istediği kadar mücadeleye çağırdığı da ortada. Kurulmak istenen yeni bir yaşam ve yeni bir insanlık, yeni bir toplum ve yeni bir siyaset , yeni bir anlayış ve yeni bir kültür var; bunun için de “biz’lerin” istemi ve mücadelesi gerekli. O nedenle taleplerini hayallerini al de gel derken, “cesareti” de çağırıyorlar. Kısacası, “Biz’ler Meclise” çağrısı yalnız iktidarı, gücü paylaşmaya değil sorumluluğa da çağrı anlamını taşımakta. Tüm umut ve hayaller mücadeleyi gerektirmekte.

HDP’nin Parti Programı’ndan daha önce söz etmiş ve Program olmaktan çok, “manifesto” niteliğinde bir metin olduğunu söylemiştim. Karşı olunan ve mücadele edilmesi gereken bir dünya ve toplum ortaya konuluyor, bunun yerine ne konulacağı meselesi birkaç yuvarlak anlatım içinde geçiştiriliyordu. Seçim Bildirgesi’nde ise, tam aksine, neye karşı olunduğundan çok “ne istendiği” vurgulanmış. Üstelik öyle yuvarlak ve genel laflarla değil, net bir anlatım, somut vaatler ve birbirlerini doğrulayan ifadelerle yazılmış bir metin söz konusu ve yalnız şu veya bu konuda ne istenildiği değil, bunların bütün olarak ne ifade ettiğini anlatan “büyük resim” de ortaya çıkmış durumda. Nasıl bir resim derseniz, bugünkü insanlığın tamahı, acımasızlığı, körlüğünden sıyrılmak isteyenlerin, “büyük insanlığa” inananların hayalindeki bir yaşam resmi; bir “ÜTOPYA” demek de mümkün.

Ütopya olmasında hiç sakınca yok; aksine, siyasetin o çok gerçekçi, çok kalıpçı ve sığ dünyasında “hayallere” cesaret etmek, “ütopyadan” söz edebilmek çok değerli.

Bitirirken, 24 Nisan 2015’i anmamak olmaz. Adına soykırım, katliam, büyük acı, ne dersek diyelim bu topraklarda yaşanmış insanlık ayıbının üzerinden 100 yıl geçmiş. Ve geçen yüzyıl içinde, bir yandan adını tartışırken yaşanan dehşeti kalplerden silmekteyiz, öte yandan ekonomisinden siyasetine kadar reel dünya, hala hesaplar, yalanlar, ittifaklar içinde insanlara, halklara kıymayı sürdürmekte. Bunlara karşı, büyük insanlığa inanmak, hayallerden yola çıkmak ve ütopyaları siyasete taşımaktan başka çıkar yol da yok! Aslında acılara saygının inandırıcılığını da farklı bir dünya kurmak özlemi ve mücadelesinde aramak doğru olur.