Adalet Yürüyüşü’nün tek sloganı ‘hak, hukuk, adalet...’ Binlerce kişi 23 gündür yürüyor ve bu sloganı haykırıyor. Heyecanla, umutla, kararlılıkla yürüyor ve haykırıyor. Heyecanları ve umutlarını görmemek, duymamak mümkün değil.

Ben yağmurlu bir günde katıldım yürüyüşe; biraz ıslandım ama o sıcak günlerde yürüyenlere göre çok şanslıydım...

Yürüyenler, sanki derin denizlerden çıkıp da nefes almışlar gibiydiler... Yüzler gülüyor; uzun süredir unutulmuş sevgi ve dayanışma duyguları yüze vurmuş; her gün artan kalabalıklarla heyecan ve umutlar tazelenmekte...

Heyecan gibi yaratıcılıklar da eksik değil. Örneğin Diyojen gibi, elinde feneriyle yürüyen akademisyen bir arkadaşa rastladım; yürüyenlerin çoğu gibi, zor bulunur “adaleti” arıyordu o da... Ne kadar da haklıydı, haklıydılar...

Biliyoruz ki, yıllar içinde, bu ülkede hak, hukuk ve adalet kavramları AKP tarafından yeniden tanımlandı! Tanımlanırken de, deyim yerindeyse, “canlarından” oldular!...

Yıllardır böyle... Örneğin 28 Kasım 2014’te “AKP’ce öğreniyoruz: Hukuk Nedir” başlıklı yazımda, Erdoğan’ın dile getirdiği hukukla uygulamadaki hukuk ve adalete değinmiştim. Erdoğan şöyle diyordu:

“Adalet bambaşka bir şeydir. Hukuk, yasalar, eşitlik başkadır. Bazıları hukukla yasayı karıştırıyor. Hukuk başka bir şey yasa başka bir şeydir. Ben hukuk arıyorum hukuk, yasa benim için önemli değil. Hakkımı arıyorum, adil yöneticiler, yargıçlar arıyorum. Bunlar olduğu anda o ülkede huzur bulursunuz. İstediğiniz kadar cumhurbaşkanı, başbakan olun; adil yargıçlar yoksa durumunuz felakettir. Hukuk... Onu düzenli adil bir yasa olarak tanımlayalım. Otorite tarafından yapılır ama adalet hakikat duygusundan yola çıkar ve gerçek vicdanlar tarafından yapılırsa netice alırız. Her meseleye, adalet gözlüğüyle bakmak zorundayız. İnsanın yaşaması adaletle mümkün olur. Eğer devlet yasalar yapıp milletine bu yasaları dayatırsa oradan hukuk değil zulüm doğar.”

Bu sözler, “hukukun üstünlüğü, hukuk devleti olmanın yasa devleti olmaktan farklılığı, hukuk devletinin adalet anlayışına dayanmasının gerekliliği ve millete dayatılmış yasaların hukuk değil zulüm olacağı” gibi doğru sözlerdi. Ama aynı yazıda verdiğim örnekler başka şeyler anlatmışlardı.

“Torba yasalarla anlatmışlar; yolsuzluklara ilişkin takipsizlik kararıyla anlatmışlar; ÇED değerlendirmesini kuşa döndürmekle anlatmışlar; ölümcül koşullar taşıyan maden ocaklarına ruhsat vermekle anlatmışlar; protestoya kalkanlara acımasızca şiddet uygulamakla anlatmışlar; Alevileri din dersi almaya zorlayarak anlatmışlar; kadını “fıtratına mahkûm” olarak görmekteki ısrarlarıyla anlatmışlar; inşaata ya Resulullah furyasıyla arazi ve emsal kıyakları çekerek anlatmışlar; AOÇ arazisine ucube saraylar dikerek anlatmışlar; tarım arazilerini, dereleri, zeytinlikleri korumak varken, bunları kısa yoldan para kazanmak hırsına teslim ederek anlatmışlar.”

Hukuk devleti ve adalet dedikleri bunlardı!...

2014’ten sonra da, hak, hukuk ve adaletin AKP’ce veya Erdoğan’ca ne anlama geldiğini gösteren, saymaya kalksam bitiremeyeceğim örnekler yaşadık. OHAL rejiminin sıradanlaşması bile, hak, hukuk ve adaletin ne hallere düştüğünü göstermeye yeter.

O nedenle, Adalet Yürüyüşü, Enis Berberoğlu olayını çoktan aşmış durumdadır. Yine bu nedenle CHP’nin, oldukça geç kalmış olmasına rağmen, “adalet” başlığı altında bir yürüyüş başlatmakla, yürüyüşü CHP dışına taşımakla ve seçtiği sloganla doğru ve yerinde bir karar verdiğini söylemek gerekmektedir. Kısacası, nihayet CHP, toplumun kaygı ve arayışlarına karşı doğru bir cevap bulmuştur.

Aslında CHP’nin güçlenebilmek ve gerçekten muhalefet yapabilmek adına kendi kabuğundan çıkması ve toplumsal muhalefetle birleşmesi gereği çoktan ortaya çıkmıştı. Benim CHP ile ilgili olarak yaptığım eleştirilerin çoğu da, içe kapanıklıktan kurtulmaları ve toplumsal muhalefetle buluşma yollarının aranması gereğine dayanmaktaydı.

Örneğin, 19 Kasım 2016 tarihli yazıda, siyasal ve toplumsal muhalefeti birleştirmek gereğinden söz ederken, “bunun için de, farklı öncelik ve duyarlılıkları olan muhalefet içinde hepsinin kabul edeceği ortak bir payda,-ki, o da demokrasi, özgürlükler, hukuk için vazgeçilmez önemde bir öncül olabilir; örneğin “başkanlık rejimine hayır” gibi - etrafında buluşmanın nasıl sağlanacağının düşünülmesine ihtiyaç var” diye yazmışım.

Bu nedenle, CHP ve Kılıçdaroğu açısından “ehh nihayet...” dedirtecek bir çıkış olduğunu düşünsem de, bu Yürüyüş’te Parti’nin geri çekilmesi ve toplumsal muhalefeti kapsayacak bir ortak paydanın üzerinde durulması açısından doğru yolun bulunduğu kanısındayım.

Şimdi tek umudumuz, bu kavrayışın Adalet Yürüyüşü ile sınırlı kalmaması ve CHP’nin toplumsal ihtiyaçlara ve ülkenin geleceğinden kaygı duyanlara liderlik etmenin başka yollarının bulunmasında... Umarım 9 Temmuz sonrasında bu da bulunur.