İstanbul’un eski valilerinden Muhittin Üstündağ 1928 ile 1938 yılları arasında on yıl görev yapıyor. Üstündağ’ın valiliği döneminde, 1930’ların başlarında bir yaz akşamı Dolmabahçe Sarayı’nda Atatürk, erken yatmak istediğini söyleyerek odasına çekiliyor.

Sarayda bulunan Vali Üstündağ da yorgun ve uykusuz olduğundan kendi odasına gidiyor. O tarihte 36 yaşında olan genç vali gece kâbus görerek uyanıyor. Atatürk’ün bulunduğu “Hususi Daire”ye çıkıyor bakıyor ki Atatürk yok!

Hemen bütün adamlarını toplayıp pijamalarıyla otomobiline atlıyor. Vali Üstündağ bu olayı anlatırken “İstanbul kazan biz kepçe Atatürk’ü aramaya koyulduk” diyor:

-Saatlerce İstanbul’u taradığımız halde bulamadık!

Vali ve ekibi seher vakti Atatürk’ün Kireçburnu’ndaki bir gazinoda olduğunu tespit ediyorlar. Üstündağ o heyecanlı anları şöyle anlatıyor:

-Gazinonun üst katında kıyamet kopuyor. Merdivenlerden süratle tırmandık. Ne görelim! Atatürk neşe içinde etrafına topladığı balıkçılarla omuz omuza vermiş Kasabis oynuyor!

Vali Üstündağ yanındaki memurlara dönüp “Ben şimdi halkaya katılacağım, siz balıkçıları teker teker dışarı alın” diyor.

En sonunda Atatürk ile Vali yalnız kalıyorlar. Atatürk vaziyeti anlıyor. Valiyi tatlı bir şekilde paylıyor. Ama kendisi bulmalarından dolayı da memnun oluyor.

Gecenin sonu böyle bitiyor, ama bir de başı var.

Sarayda herkesin uyuduğuna emin olduktan sonra Atatürk gelişi güzel bir kıyafet giyip başına da bir kasket geçirip, otomobiline atladığı gibi saraydan çıktıktan sonra Beşiktaş’taki sabahçı kahvelerinden birine girip bir sade kahve söylüyor. Ocakçı kahveyi uzatırken göz göze geliyorlar. Ocakçı heyecanla “Atam” diyecekken eliyle “sus” işareti yapıyor. Kahveci ocağa döndüğünde kahvedeki Rum balıkçılara kaş göz işaretiyle yeni gelen müşteriye bakmalarını istiyor. İçlerinden biri ürkek adımlarla yanına gelip “Sen bizim Atamızsın. Hoş geldin, seni aramızda görmekten sevinç duymaktayız” diyor. Öbürleri de yerlerinden kalkıp sırayla Atatürk’ün elini öpüyorlar.

Gazi hepsine birer kahve ısmarlıyor. Sonra da kimseye haber vermemeleri şartıyla geceyi beraber geçirmek istediğini söylüyor:

-Haydi bakalım benimle gelin sizi gezdireyim!

Atatürk ve Rum balıkçılar hep birlikte Kireçburnu’na geliyorlar. Vakit gece yarısını geçmiş olduğundan her yer kapalı. Ama sorun değil. İstanbul küçük, herkes birbirini tanıyor. Rum balıkçılardan Kosta gazino sahibini uyandırıyor. Masalar kuruluyor. Hep birlikte içmeye başlıyorlar. Sohbetsiz içki alemi olur mu?

Atatürk “Çocuklar isimleriniz Kosta, Yorgi, Anastas, Niko oluşu sizi bizden uzaklaştırmaz. Çünkü çok fazla müşterek tarafımız var. Biz sevdiğimiz insanlara çelebi deriz çorbacı deriz, efendi deriz. Siz de aynısını söylersiniz. Bizim oyunlarımızla sizin oyunlarınızla arasında benzerlikten öte kardeşlik vardır. Zevklerimiz de öyle. Ben zeybeği oynadığım kadar sizin oyunları da oynarım” diyor.

Rum balıkçılar bu konuşma üzerine sevinçten çılgına dönüyorlar. Ayağa kalkıp Atatürk’ü aralarına alıp kasabis oynamaya başlıyorlar.

Bu coşkulu gece Vali Üstündağ’ın baskınına (!) kadar devam ediyor.

Yukarıdaki tarihi hikâye İstanbul Büyük Şehir Belediyesi Kültür A.Ş. Yayınları arasında Nisan 2021 tarihinde yayımlanan Necdet Sakaoğlu’nun “Atatürk ve İstanbul” adlı kitabında yer alıyor. Kitapta daha pek çok özel hikâye var. Atatürk’ün Rum balıkçılarla yaptığı gece kaçamağı Üstündağ şöyle yorumluyor:

-Anlaşılan Atatürk o gece sıradan bir vatandaş gibi yaşamak hasretini dindirmek istemişti. Tek başına hür olarak gezip dolaşmanın tadına varmıştı.

Heyecanlı bir gün olduğu tartışılmaz elbette. O geceden anılara muzipçe kaçamak yapan bir lider profili kalmıştı:

-Cumhurbaşkanı saraydan kaçınca!..