Türkiye Cumhuriyet’nin 93. yılı kutlamaları yapılırken AKP Hükümeti iki yeni KHK yayınlayarak anti-demokrasi yolunda büyük bir adım daha attı. Üniversitelerde rektör seçimleri kaldırıldı.

Herkesin ağzı bir karış açıkken biraz daha açılacak iki hamle birden geldi. Diyarbakır Belediye Eş Başkanları Gültan Kışanak ve Fırat Anlı tutuklanıp, Kandıra Cezaevine yollandılar. Ki, yakınları onları ziyaret etmek için biraz çile çeksinler!

Pazartesi sabahı erkenden İstanbul’da Cumhuriyet gazetesi operasyonu başladı. Önce Orhan Erinç’in evi basıldı. Sonra sırasıyla Murat Sabuncu, Aydın Engin, Hikmet Çetinkaya, Hakan Kara, Turhan Günay, Güray Öz, Önder Çelik, Bülent Yener, avukatlar Bülent Utku, Mustafa Kemal Güngör gözaltına alındılar. Karikatürist Musa Kart ile yayın danışmanı Kadri Gürsel haberi gazete almışlardı. Onlar kendileri İstanbul Emniyet Müdürlüğüne gittiler. İcra Kurulu Başkanı Akın Atalay, eski yayın yönetmeni Can Dündar ve belgeselci Nebil Özgentürk yurt dışında oldukları için “özgür” kaldılar!

Yaş haddinden dışarıda bırakılan Orhan Erinç gazeteciliğe 1957 yılında başlamıştı. O tarihte memleketi seçimle seçimlerle işbaşına gelmiş Celal Bayar-Adnan Menderes diktatörlüğü yönetiyordu. 1957’nin 27 Ekim günü yapılan genel seçimleri Demokrat Parti kazanmıştı ama artık inişe geçmişti. Yüzde 47 oy ile 424 milletvekili çıkarmıştı. CHP ise yüzde 41 oy ile 178 milletvekiline sahip olmuştu. Adnan Menderes o seçimlerin yapıldığı 27 Ekim için “Allah bana bir daha o geceyi yaşatmasın” demişti.

Yani iktidardan inmeyi göstermesin!

Orhan Erinç o seçimleri gazeteci olarak izlemişti.

Bugünün en güçlü adamı Tayyip Erdoğan ise o tarihte 3 yaşında bir bebekti. Aradan 60 yıl geçti. O günlerin bebeği büyüdü, siyasette girdi, seçimler kazandı, Cumhurbaşkanı oldu.

Orhan Erinç ise hala aynı yerinde duruyor: Gazeteci!

1950’lerin ikinci yarısında Türkiye gazeteciler için bir cehennem idi. Ankara cezaevi gazetecilerin ikinci adresiydi. Bugün “gazeteci cehennemi” sıfatını daha çok hak ediyor.

O günlerin bebeği Cumhurbaşkanı, gazetecisiyse sanık pozisyonunu muhafaza ediyor.

O yıllarda Cumhuriyet’in karikatüristi Ali Ulvi, başbakan Adnan Menderes için çizdiği “uçtu uçtu” alt yazılı karikatürü için hapisteydi. Bugün Cumhuriyet’in karikatüristi Musa Kart hapiste… Musa da başbakan için karikatürler çizdi. Davalar açıldı. Ama hapse girmemişti. İşte şimdi o karikatürlerin intikamı alınıyor.

Cumhuriyet gazetesi 1950’lerde iktidarın hedefindeydi. Aradan 60 yıl geçti hala iktidarın hedefinde. 1960’larda Adalet Partisi’nin devr-i saltanatında öyleydi. O iktidarı deviren (12 Mart 1971’de) askerlerin de hedefi oldu. Gazetenin başyazarı İlhan Selçuk işkence merkezlerinde günlerce işkence gördü. 1970’lerde Milliyetçi Cephe hükümetleri hüküm sürüyordu. Cumhuriyet o iktidarların da hedefi halindeydi. Sonra 12 Eylül 1980 darbesi geldi, Cumhuriyet bu sefer de “Atatürkçü” askerlerin hedefi oldu. Gazetenin sahibi Nadir Nadi’nin tepesi o kadar attı ki, “Ben Atatürkçü Değilim” diye kitap yazdı. Diktatör Kenan Evren deliye döndü. İktidardakiler ne zaman deliye dönseler Cumhuriyet’e saldırdılar. 1990’larda gazetenin en etkili yazarı Uğur Mumcu otomobiline yerleştirilen bombayla havaya uçuruldu. Bir diğer yazarı Ahmet Taner Kışlalı da benzer şekilde katledildi.

2000’li yıllarda Fetullah Gülen Cemaati devlet içindeki yapılanmasını AKP iktidarıyla birlikte harekete geçirdi. Hedef Cumhuriyet’ti!

Cumhuriyet Cemaat saldırısını “hak ediyordu”: Çünkü Hikmet Çetinkaya 1960’lardan gelen bir fikri takip ile dinci yapılanmaları haberleştiriyor, kitaplaştırıyordu.

Şimdi 2020’lere doğru ilerliyoruz. 1950’lerin genç muhabiri Orhan Erinç bugün Cumhuriyet gazetesinin en üst düzey temsilcisi konumunda bulunuyor. Ama yine sanık!

Bu son operasyon şimdiye kadar açılanların “en mizahi davası” unvanına sahip olacak. Cumhuriyet gazetesi AKP ile birlikte işlenen suçların günah keçisi olarak ilan edilen Gülen Cemaatinin işbirlikçisi olmakla itham ediliyor.

Cumhuriyet ve yazarlarının haberlerinden, röportajlarından, köşe yazılarından bir iddianame çıkarılacaksa; bu ancak AKP’ye kapatma davası açtıracak ciddiyette bir kanıtlar bütünü olabilir.

Cemaatle birlikte işlenmiş AKP suçları için bir de başlık lazım olursa hem Cumhuriyet’te hem de diğer muhalif gazetelerin (BirGün, Evrensel, Özgür Gündem, Yurt) manşetlerinden alınabilir:

-Bu hain örgütün gerçek yüzünü çok daha önceden ortaya dökememiş olmanın üzüntüsü içindeyim. Bundan dolayı hem Rabbimize hem de milletimize verecek hesabımız olduğunu biliyorum!

Yukarıdaki içten ve ağır itiraf Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan’a aittir. 2 Ağustos 2016’da toplanan Olağanüstü Din Şurası’nda söyledi.

Erdoğan eğer Cumhuriyet’in yayınlarına köşe yazarlarının yorumlarına itibar etseydi, böyle bir şey söylemek zorunda kalmayabilirdi.

O din şurasında “huşu” içinde bütün içtenliğiyle dile getirdiği “verilecek hesabımız var” itirafına karşın bugün savcılar Cumhuriyet gazetesinden hesap soruyorlar.

Cumhuriyet bu dönemde de “makûs talihi” yenecektir!