Türkiye, sadece 2 milyona yakın çocuğunu çalıştırmasıyla değil, bunu takiben çocuk yoksulluk oranıyla da Batı yakası komşuları arasında ‘zirvede’. DİSK’e bağlı Genel-İş Sendikası’nın geçen 23 Nisan’da açıkladığı “Türkiye’de çocuk işçi olmak” başlıklı rapor, ‘dünyaya kafa tutan’, ‘Batı’ya haddini bildiren’, ‘elleri kıskançlıktan çıldırtan’ verilerle doluydu. ‘Ucuz işgücü’ olarak görülen çocukların yüzde 80’i kayıt dışı çalıştırılıyor ve ‘kaza’ başlığı altında işlenen cinayetler sonucu her geçen yıl daha fazla çocuk işçi hayatını kaybediyordu. 2016 yılında evlenenlerin yüzde 18’i çocuktu. Bu konuda da Avrupa’da birinciliği kimseye kaptırmamıştık. Çocuklara yönelik şiddet ve cinsel istismar suçlarında ise, son 10 yılda yüzde 700 oranında bir artışla rekorlara doyulmadığı ortadaydı. Her ay Adli Tıp Kurumu’na gelen cinsel istismar vakası yüzlerle ifade ediliyor. Son 5 yılda 200 binden fazla kız çocuğu evlendirildi. Sadece 2014 yılında 40 binden fazla ‘çocuğa cinsel taciz’ davası açıldı. Çalışan çocukların yarısı okula devam edemiyor. Yetmiyor. Avrupa İstatistik Ofisi 2017 verilerine göre Türkiye, yüzde 36 oranıyla 18-24 yaş arasında eğitimi terk edenlerin en yüksek olduğu ülke olarak yine birinciliğe uzanıyor. Eğitimi terk eden kadınların oranının erkeklerden yüksek olmasına da şaşıracak pek kimse kalmadı herhalde. Deli bohçasına dönen eğitim sistemi yüzünden kalitesiyle birlikte güvenilirliğini de yitiren okulların büyük bir kısmı imam hatiplere çevrildi. 2015 yükseköğretime geçiş sınavında 100 imam hatip lisesinden sadece 19 tanesi fen bilimleri alanında 1’den fazla soru çözebilmiş. Son 5 yılda açık liseye kayıt yaptıran öğrenci sayısındaki artış yüzde 37. Örgün eğitimden uzaklaşan, eğitimde gelecek görmeyen yoksul aile çocuklarının çoğu çocuk işçilerden oluşuyor. Karaman’da Ensar Vakfı’na bağlı yurtlarda 8-10 yaşındaki erkek çocuklarına tecavüz davasında öğretmenden başka suçlu, sorumlu çıkmadı. Cemaat-tarikat yurtlarına mecbur bırakılan çocuklar cayır cayır yandı, kamu görevlileri yargılanmadı. Çocukların tecavüzcüleriyle evlendirilmesi için yasa hazırlanmaya çalışıldı. Sonra bir gün Diyarbakır’dan arayan Ayşe Öğretmen, ulusal bir kanalın apolitik Beyaz sohbetine bağlanıp, “çocuklar ölmesin” dedi. İnsanları, sokağa çıkma yasaklarının sürdüğü doğuda yaşananları fark etmeye çağırdı. “Görün, duyun bize el verin” dedi. Ayşe Çelik, “İnsanlar ölmesin, çocuklar ölmesin, anneler ağlamasın” deme suçu işleyerek ‘teröre destek olmaktan’ 1 yıl 3 ay hapis cezası aldı. 8 aylık hamile Ayşe. Allah uzun ömür versin, evladı, Nisan 2017 itibariyle hapishanelerde annesinin yanında kalan 0-6 yaş arası 600. çocuk olacak. Eğitimde fırsat eşitliği dendi mi son sıradayız; çocuk yoksulluğunda zirvede; çocuk işçi ve çocuk evliliğinde bir numara; efendime söyleyeyim, şiddet ve tecavüzde önlenemeyen bir yükseliş... Bütün bunların gözden gizlenecek, kulaktan kaçırılacak bir yani yok. Bu utanç tablosunun üzerini örtebilecek daha büyük bir karanlık da yok! Derken... Türkiye ‘adaleti’ “çocuklar ölmesin” demeyi suç saydı. Hapsetti. Bir gün çürümenin Kutupyıldızı olacağımız kimin aklına gelirdi.