Namus ve şeref üzerine edilen büyük harfli, kocaman yeminler… “Devletin varlığını ve bağımsızlığını, yurdun ve halkın bölünmez bütünlüğünü, halkın kayıtsız egemenliğini koruyacağıma…”

Namus ve şeref adlı bu iki kardeşin bir ağızda buluşması çok kolaydır. Herhangi bir sorumluluğu da yaptırımı da yoktur üstelik. Namusun ve şerefin üzerine yemin edersin ama yaptığının yalan/yanlış/suç olduğu ortaya çıkar. Bu durumda şerefsiz/namussuz olursun ve bunun kimseye faydası olmaz, kimseyi ilgilendirmez. Hatta yeteri kadar kullanışlıysan, sistem nasıl olsa sana ileride yeni bir şeref yeminiyle sahneye dönme fırsatı sunacaktır. Devamlılık esastır çünkü. Mafya, devlet, siyaset üçgenini pek güzel özetleyen Tansu Çiller ne demişti vaktinde: “Devlet için kurşun yiyenler de, kurşun atanlar da şereflidir.”


Devletin hangi tanımı için, hangi seçili düşmanına karşı, kimin silahı ve kurşunuyla mesela? Ağacına sahip çıkmak suretiyle başkaldıran Geziciler, devletin varlığına, bütünlüğüne tehdit noktasında, dış mihraklar falan… Daha neler neler değil mi?

***

Ne istediğini, kimin yanında ve ne için duracağını iyi bilenler namus ve şerefin kana kana içildiği yeminler etmeye ihtiyaç duymazlar. Onların elinde içi boş hamasi sözlerden daha fazlası vardır zaten. Dünya üzerinde kimsenin dili, dini, ırkı, sınıfı, cinsiyeti, cinsel yönelimi nedeniyle ayrımcılığa maruz kalmaması için; kimsenin emeğinin sömürülmediği adil ve eşit bir düzen için; barış, demokrasi, hak ve özgürlükler için yazan, çizen, koşturan, siyaset yapan, çabalayan insanlar önce kendilerine ve sonra dünyaya bir söz verirler. Sınırları sadece sahibini bağlayan namus ve şeref üzerine değil, parçası olduğu her şeyin sorumluluğunu alarak, insanlık onuru adına…

***

Devlet insan için vardır, insan devlet için değil… Bu basit cümlenin düşmanı çoktur çünkü açık ettiği basit gerçeklik insana, teslim ettiği gücünü geri verir. Kendi güvenliği için inşa ettiği yapıların dönüp dolaşıp namusların, şereflerin, kutsalların ardına gizlenerek bizzat düşmanı haline geldiğinde de ona bir sorumluluğu olduğunu hatırlatır. Halkın, seçtiği siyasetçiyi izlemesi ve gerektiğinde hesap sorması hem hakkı hem görevidir.

Devletin insan için olduğunu bilen kimseyi ucuz hamasetlerle doldurup, büyük felaketlerin maşası yapamazsınız. Kandıramazsınız. “Bu vatan haini, memleketi satıyor, işbirlikçi, bayrak, ezan düşman” diye doldurup, eline Uzi tutuşturamazsınız. Gücünün ve sorumluluğun farkında olan toplum da ne kahraman arar ne kurban ister zaten, sadece adalet önünde hesap sorar.

***

Aksi olduğunda, yani insanın devletten büyük olduğu gerçeği göz ardı edildiğinde, birileri de kalkıp rahatlıkla çıkarları doğrultusunda yürüttükleri kirli savaşları vatan adına, vatan için verdiklerini, bunu da kutsal sebeplerle yaptıklarını söyleyiverirler. Bir de bakmışız, devlet için kurşun atanlar, namusu ve şerefi üzerine yeminler edenler, suç ortaya saçılmaya başlayınca, “Anlatacaklarım bu kadar” deyip kenara çekilivermiş bile. Herkesin bildiği suçların, herkesin bildiği sırların yargıdan kaçırılarak dönüp dolaşmasına göz yumulursa, kim bilir daha neler olacak, neler?