Yandaş medya, Paris’te ifade ve basın özgürlüğü için düzenlenen yürüyüşte, liderlerin arasından sıyrılarak kortejin önüne geçmeye çalışan Başbakan’ın durumunu “dünya Davutoğlu’nun önderliğinde yürüdü” içeriğiyle haberleştirdi. Gözümüzün gördüğünü yalanlayan bu yorum, Başbakan’ın kaçıncı sırada yürüdüğüyle değil, yürüyüşünün sebebiyle ilgilenenler için bir anlam taşımadığı gibi, ikinci sıranın ‘ezikliğini’ akıllara düşürmekten başka bir şeye de hizmet etmedi. Oysa ki teknik puanın zayıflığı, artistik puanın yüksekliğiyle telafi edilebilecek gibi değildi. Sahi, Davutoğlu neden gitmişti Paris’e?

• • •

Erdoğan Netanyahu’ya, dünya da bize soruyordu. “Hangi yüzle?” Independent ve Guardian gazetelerinde yer alan yorumlarda, yürüyüşe katılan liderlerden bazılarının varlığı tedirgin edici bulundu. “Cesur ve bağnaz toplumun yeni savunucusu, Orban; geçen yıl Gazze’deki dehşet verici savaşın yanı sıra Yahudi yerleşimlerinin feci bir şekilde yayılmasından da sorumlu olan Netanyahu; hükümeti eşcinsellere ve muhaliflere aman vermeyen Lavrov; hükümetinin IŞİD’in Suriye ve Irak’ta güçlenmesinde suç ortağı olan Davutoğlu...”

• • •

Charlie Hebdo saldırısı sonrası, demokrasi ve ifade özgürlüğü için dayanışma mesajlarının verildiği yürüyüşe katılan Davutoğlu’nun Türkiyesi, Sınır Tanımayan Gazeteciler 2013 Basın Özgürlüğü Endeksi’nde 179 ülke arasında 154. sırada. Toplumsal barış ve halkların kardeşliğine vurgu yapılan yürüyüşe katılan Davutoğlu’nun Türkiyesi’nde, çocuklar devletin savaş uçaklarından atılan bombalarla parçalara bölündü; polisin silahından çıkan kurşunla kalbinden, kafasından nişan alınarak öldürüldü. Ayağının tozuyla özgürlük yürüyüşünden gelen Davutoğlu’nun Türkiyesi’nde, Charlie Hebdo’nun saldırı sonrası çıkan ilk sayısının kapağını yayınlamak yasaklandı.

• • •

Yasama yılı açılışında konuşan Erdoğan’ın “ifade özgürlüğü hiç olmadığı kadar sağlam bir zemine kavuştu” diye tarif ettiği zeminle önceki gün tekrar yüz yüze geldik. Dayanışma adına Charlie Hebdo’dan bir seçki yayınlayacağını açıklayan Cumhuriyet Gazetesi’nin dağıtım kamyonlarını matbaa çıkışı durduran polis, mahkeme kararı olmadan gazetelere el koyup nüshasını basın savcısına gönderdi. Savcı incelemesinden sonra dağıtılmasında bir sakınca görülmeyen gazete, polisin kamyonların matbaadan çıkmasına izin vermesiyle okurla buluşabildi. Buluştu buluşmasına da, tehditlerin ardı arkası kesilmiyor. “İslam ülkemizin ikinci dini” diyerek halkları bir arada olmaya çağıran ve tepkisini özgürlüklerden yana koyan Almanya ve Fransa’nın karşısında; rahip Santoro ve Zirve yayınevi katliamı gibi, ülkesindeki Hıristiyanlara karşı işlenen suçların altından kalkamamış olan Türkiye’nin devlet katında, İslamofobi’den başka yüksek sesle dillendirilen bir şeyi duyulmuyor. Oysa ki konuşulacak çok şey var. Polisin, gazetenin içeriğini kontrolden geçirdiği sistemin adının ısrarla demokrasi olduğunun söylenmesindeki patolojik hal gibi...

• • •

Cumhuriyet Gazetesi’nin matbaasının basılması ve dergi kapağına uygulanan yayın yasağıyla ilgili olarak ‘dini hassasiyet’ vurgusu yapan Davutoğlu, özgürlükler için yürünen Paris’e niye gitti? Numan Kurtulmuş durumu şöyle açıkladı; “Fransa’ya gitmesek bu sefer aynı isimler kalkarlar derlerdi ki: “Demek ki sizin IŞİD’le bir bağlantınız var”. Madem öyle, Kurtulmuş’a üzülerek söylemeliyim ki, Davutoğlu o kadar yolu boşuna gitti, kortejin önüne geçeceğim diye boşuna helâk oldu; çünkü yine de diyecekler. AKP’li milletvekili danışmanının bilgisayarının hacklenmesiyle ortaya çıkan Askeri Savcılık soruşturmasına ait belgelere göre, Suriye’deki cihatçı örgütlere silah taşıdığı ihbarı üzerine Adana’da durdurulan MİT tırlarının içinde iddia edildiği gibi yardım malzemesi değil silah vardı. Belgeleri yayan Twitter hesabı derhal kapatıldı ve ifadeleri haberleştiren internet sitelerine erişim yasaklandı. Biz, AKP hassasiyetleriyle örülmüş yepyeni yasaklar cumhuriyetinde boğulurken, dünya özgürlüğe Davutoğlu’nun önderliğinde yürüdüysek demek... O bölümü kaçırmışız.