Haberim yoktu. Duymamış, dinlememişim daha önce. Şu an ilk kez, bu yazıyı yazarken kulaklığımda dönüp duruyor o meşhur şarkı. Bir yerden sonra kapatmak zorundayım, çünkü masa başında oturmakta zorlanıyorum. Bu yazı böyle bitmez arkadaşlar. Kıpır kıpır, neşeli, coşkulu… ‘Ne şahane bir şey yaşamak’ diyor Sezen Aksu. Elinizde, önünüzde ne varsa fırlatıp atasınız geliyor. Bugün günlerden ne? Cumartesi. Ne yapıyorum ben! Türkiye’nin kaynar kazan gündemi üzerine, dilim döndüğünce bir kaç kelam etmeye çalışıyorum. Arkamdan Sezen Aksu yaklaşıyor. O koca dudaklarının arasından dökülen sevgi dolu sesiyle ‘hadi canım, kalk yerinden, seni piste alalım” diyor. İki eliyle omuzlarımdan tutup milyonlarca insanın arasına götürüyor beni. Yan yana, omuz omuza, hep bir ağızdan söylüyoruz şimdi. “Gül de var diken de, aşk da var, savaş da, her şey hepimiz için, kısmet hayatta!”

***

Hani olur ya, vakitlerden birinde bir kitaba gider eliniz, alırsınız. Bin türlü şey giriverir araya ve unutuverirsiniz kütüphanenin bir köşesinde. Derken günlerden o gün, gözünüze ilişir ve alıp okumaya koyulursunuz. Yazar sizi size anlatır gibi gelir. Tam ihtiyacınız olduğu anda, tam duymanız gerekenleri fısıldıyordur size. Son birkaç gündür üzerinde bolca tartışılan eski bir Sezen Aksu şarkısının da benzer bir etkisi var bana göre. Birbirinden ayrı düşmüş, tek bir kişinin ihtiras fırtınasında bir oraya bir buraya savrulan, aç ve açıkta, üzgün ve kırgın, yılgın ve umutsuz çoğunluğa “Acısıyla tatlısıyla, ne şahane bir şey yaşamak! Dibe vurmak dimdik durmak, ne şahane bir şey yaşamak!” diye sesleniyor. Anlatmaya gerek yok, yaşıyoruz işte. Utanmayanların utanmazlığının binbir rengine şahit olduk. Dibe de vurduk, o dipte uyuduğumuz da oldu. Ama ne diyor yine şarkıda, “Aha önümüz uçurum ardımız dağ” ve fakat nefrete yol verenlerin karşısında “dimdik durmak” hepimizin birbirine karşı sorumluluğu sayılmaz mı? Tehditle, korkutarak geleceği çalanların gözünün içine dik dik bakıp “ne şahane bir şey yaşamak” diye bağıra çağıra yan yana şarkı söylemek de devrime dâhil değil mi?

***

Önce MHP lideri Bahçeli konuştu halkın meclisinden. “Serçeysen serçeliğini bil, sakın kuzgun olmaya heves etme” dedi. O iş bizde demek istiyor herhalde. Malum, güvercinlerden de hoşlanmayan bir gelenekten kendisi. Ardından AKP lideri Cumhurbaşkanı Erdoğan konuştu halkın camisinden. “Hakaretlerin biri bin para. Bütün bunlar karşısında dimdik duracak olan sizlersiniz. Hazreti Adem efendimiz ve Havva validemize kimsenin dili uzanamaz. O uzanan dilleri koparmak da bizim görevimiz.” Bu konuda yapılabilecek en zayıf savunma, şarkıda bahsi geçen sözlerin aslında AKP-MHP aklının iddia ettiği anlama gelmediği olur. Hele ki, ortada rahatsız olan/olmuş kimse yokken! Evet yok! Ama siyasetçilerin camiden ve meclisten, böyle tehditkâr sözler sarf etmesinin nelere sebep olabileceğini, maalesef ki bu konuda çok acı tecrübelere sahip bir halk olarak biliyoruz. Rahatsızlık veren budur. İktidar, her geçen gün, icat ettiği her argüman ve araçla kaosu, krizi besleyecek. Çünkü eğer içinden çıkamayacağın bir fırtınaysa o, herkesin buna inanmasını istersin. Yalnızlığını en iyi sen bilirsin.

***

Mademki iktidar bir şarkı sözünden anlam uydurup siyaset üretme çaresizliğine düştü, muhalefete düşen de sözü doğru yerden okuyup harekete geçmektir. Diyor ki Sezen bir başka şarkıda, “Bekletme hayatı, kaç kişiyiz savunan sevdayı…” Haydi, şarkının asıl çağrısını duyalım. Neşesine hasret bırakılmış insanlar, yan yana, bağıra çağıra, elleri alkışa hazır önüne umutlu bir gelecek yolu çizebilecek güçlü bir siyaset bekliyor. Haydi, muhalefet, sizi piste alalım, artık şarkıyı doğru yerden okuyalım. Şairin de yazdığı gibi “şarkı söylemek lazım avaz avaz!” Açın pencereleri, artırın sesi, Adem’le Havva’nın biz bütün çocukları, hep beraber “ne şahane bir şey yaşamak” diyelim. Dibe vurduysak, doruk da aklımızdan hiç çıkmıyor.