Türkiye dışında kimse tanımıyor

Türkiye dışında kimse tanımıyor. Adı KKTC. Bir varmış bir yokmuş. Üzerine hamaset yapılacağı zaman var, dertlerine çözüm bulunacağı zaman yok ama... Olanca pisliği içine boşaltmaya gelince var, isyan edip itiraz edince yok. Türkiye’den kopyalanmış bir bayrak altında; sosyal, kültürel ve ekonomik pek çok sorunla boğuşarak; milliyetçi söylemlerin nefes aldırmadığı ve savaş dilinin sistematik şekilde bilendiği bir atmosferde; varlığını korumaya çalışan bir avuç Kıbrıslı Türk onlar.
• • •
Akdeniz’in ortasında, binlerce yıllık tarihinin ağırlığı ve güzelliğiyle pırıl pırıl parlarken kimsenin ‘görmediği’, uluslararası hukuktan muaf, başına çökenin üzerinde rahatça hak iddia edebileceği kadar yalnızlaştırılmış bu ülkede, yılgınlığa düşmek hiç de zor değil. İzolasyon politikalarının neden olduğu ekonomik bağımlılık neticesinde Türkiye’den ayrı bir politika üretememesinin yarattığı sıkışmışlık KKTC’yi, Türkiye’nin siyasi ikliminden doğrudan etkilenen bir yer yapıyor.
• • •
Kıbrıslı Türklerin artık pek azı sandığa giderken bağımsız bir parlamento için oy veriyor. Çoğu, kendi menfaatlerinin Türkiye’nin menfaatleri karşısında ikinci sırada tutulduğunun farkında. Türkiye güdümlü ekonomik pakete karşı çıkan sendikalar tarafından 2011 yılında Lefkoşa’da gerçekleştirilen ‘Toplumsal Varoluş Mitingi’ sonrası Erdoğan’ın “sen kimsin be adam! Ülkemizden beslenenlerin bu yola girmesi manidar” açıklaması, Türkiye-KKTC arasındaki milli soslu kardeşlik söyleminin pullarını bir kez daha döktü. Muhafazakâr-milliyetçi kanat, hak aramak için meydanlara çıkan Kıbrıslı Türkleri nankörlük ve vatan hainliğiyle suçlamakta gecikmedi.
• • •
Türkiye’nin, Kıbrıslıların kendi ülkelerinde nasıl yaşayacağına onların yerine karar vermesi ve onların ülkesini onlardan çok düşünürmüş gibi yapması elbette bugünün meselesi değil. Geçen onlarca yılın tarihi, işte bu tahakküm üzerine yazıldı. ‘Nankörlük’ yapma potansiyeli her zaman güçlü görülen Kıbrıslı Türkler, Türkiye için ne yeteri kadar dindar ne de yeteri kadar milliyetçi olabildi. Kapı komşusu Sevim ile Eleni’nin, tavla arkadaşı Özkan ile Yorgos’nun bir gün tekrar yan yana yaşama özlemi, tek ve bağımsız bir ülke kurma hayali, farklılıkların bir aradaki zenginliğinden habersiz ‘abiler’ tarafından hiç anlaşılamadığı gibi sıkça da aşağılandı.
• • •
Yıllardır en küçük itirazı hainlik yaftasıyla karşılık bulan Kıbrıslı Türkler, 28 Temmuz 2013 yılında gittikleri sandıkta genç bir kadını parlamentoya taşıdı. CTP-BG milletvekili Doğuş Derya. Derya, mecliste yaptığı yemin konuşmasında, eril bir dille yazıldığını söylediği hazır metin yerine kendi yazdığını okudu. Kuzey güney diye ayırmadan, Kıbrıs ülkesinde yaşayan herkesi kucakladı. Haklarını koruyacağına, barış için federal bir Kıbrıs kurma ülküsünden vazgeçmeyeceğine insanlık ve onuru üzerine ant içip muhafazakâr-milliyetçi yapının ayarlarıyla oynadı. Hem kadın, hem de özgürlüklerden yana olduğu için hakarete uğradı. O ise, gücünü vicdanından alan her insan gibi, bugün dünden daha güçlü.
• • •
Bu nedenle, günlerdir Yakın Doğu Üniversitesi’nden gelen ülkücü grupların Kürt öğrencilere yönelik saldırı haberlerine yine en yüksek sesle tepki veren Derya oldu. “Güney’de Elam varsa, Kuzey’de de Ülkü Ocakları var. Irkçılık yapıyorlar, insanları terörize ediyorlar. Hem de bu ilk defa değil. 60’larda bunların Kıbrıs şeflerinin adı Celal Hordan idi, 90’larda Azmi Karamahmutoğlu. Bu ülke ırkçılık ve milliyetçilikten bıktı usandı. Sizi çekmek zorunda değiliz. Kurt efendiler basın gidin! Ülkü Ocakları kapatılsın.”
• • •
Celal Hordan 60’lı yıllarda, Türklüğü az bulunan Kıbrıslı Türklerin milli duygularını çoğaltmak için Türkiye’den gönderilmişti. Denktaş ve Özel Harp İdaresi tarafından başlatılan “Türk’ten Türk’e” ve “Vatandaş Türkçe Konuş” kampanyalarına liderlik edip, Türklerin Rumlardan alışveriş yapmasını ve Rumca kelime kullanmasını falaka ve para cezasına bağladı. Birlikte yaşama isteğini dile getirmek, Kıbrıs Cumhuriyeti’nin yaşaması için mücadele etmek giderek imkânsız kılınmak isteniyordu. O dönem ailemizi büyük acılara boğan, Cumhuriyet Gazetesi yazarı eniştem Ahmet Muzaffer Gürkan ile yazar Ayhan Hikmet olmak üzere, barış yanlısı pek çok aydın öldürüldü.
• • •
Derya’nın sözünü ettiği bir diğer kişi, Ülkü Ocakları eski Genel Başkanı Azmi Karamahmutoğlu. Kıbrıs adasında ayrı yaşayan iki toplumu tek devlette birleştirmek üzere hazırlanan Annan Planı halkoylaması öncesi çıktığı meydanlardan, “Kıbrıs Türkiye’nin elinden alınacak olursa; bilinsin ki, burayı kan gölü yapar, öyle bırakırız” diyerek ‘vatanseverliğini’ savaşa ve kana ne kadar hazır olduğunu ilân ederek göstermişti.
Tarihte yapılacak kısa bir gezinti, Doğuş Derya’nın adada hangi düşünceyi, neden istemediğini gösterecektir. Derya’nın muhafazakâr-milliyetçi yapının ayrımcı, çatışmacı ve eril diline karşı gösterdiği vicdanlı duruş, yüreği barıştan yana atan herkes için derin bir nefes.