Attila Aşut

yazievi@yahoo.com

Türk Dil Kurumu (TDK), Türkçeyi her yönden geliştirmek, yabancı sözcük ve terimlerden arındırmak için dönemin en önemli yazarlarınca 12 Temmuz 1932’de “Türk Dili Tetkik Cemiyeti” adıyla kuruldu. İlk Dil Kurultayı ise iki ay sonra 26 Eylül 1932’de Dolmabahçe Sarayı’nda toplandı. Kurultayın toplandığı tarih, Dil Bayramı olarak kabul edildi. Geride bıraktığımız 26 Eylül’de 87. Dil Bayramı’nı kutladık.

ABD’nin maşaları / 12 Eylül paşaları, 1983 yılında Atatürk’ün vasiyetini hiçe sayarak TDK’yi özerk kurum olmaktan çıkarıp devlet dairesine dönüştürdüler. Bu tarihten sonra Türk Dili’ni kollayıp gözetme görevini Dil Derneği üstlendi. Dil Bayramı geleneğini de artık bu dernek sürdürüyor...

Dil Derneği, her yıl Dil Bayramı’nda çok sayıda “Onur Ödülü” dağıtıyor. Ödül verilen kişi ve kurumların saygınlığına sözümüz yok. Ama Dil Derneği’nin adını taşıyan bu ödüllerde “Türkçeye emek vermiş olmak” ölçütünün göz ardı edilerek öznel ve kişisel tercihlerle seçim yapılması, dernek üyeleri arasında da eleştiri konusu oluyor.

Özellikle basın-yayın alanında dağıtılan ödüllerde ipin ucu iyice kaçmış görünüyor. Sözgelimi Cumhuriyet gazetelerinde neredeyse Dil Derneği’nden ödül almamış kimse kalmadı! Oysa her hafta bu köşede Cumhuriyet yazarlarının dil yanlışlarına değiniyorum. Türkçe konusunda özenli davranmayan yazarlara “dil ödülü” verilmesini içime sindiremiyorum.

Türkiye’de bugün her alanda “ödül enflasyonu” yaşanıyor! Şurası bir gerçek ki ödüllerin sayısı arttıkça değeri azalıyor. Ödülü değerli kılan, onun biricikliğidir. Ödül veren kurumların bu konuda seçici davranmaları gerekiyor.

Dil Derneği’nin bir üyesi olarak ödül konusunu genel kurul toplantılarında çok dillendirdim. Ama dernek yönetimi nedense tutumunu değiştirmedi. Arkadaşlarımız, kendileriyle dayanışma içinde olan kurum ve kişilere “gönül borcu”nu bu yolla ödediklerini düşünüyor. Eğer böyleyse, onlara “Onur Ödülü” yerine “teşekkür plaketi” verilmesi daha uygun olmaz mı?

Ödüllendirilen kurumlar arasında CHP’li yerel yönetimler öne çıkıyor. Türk Dili’ne gerçekten emek verenlerle dernek etkinliklerine salon verenler aynı düzlemde değerlendirilemez. Kaldı ki salonlar başkanların özel mülkü değil halkın malıdır! Ekrem İmamoğlu benim de yürekten desteklediğim bir belediye başkanıdır ama kendisine neden ödül verildiğini anlayabilmiş değilim.

Ülkemizde ödüllendirilmesi gereken onca değerli dilci ve dilbilimci varken, belediye başkanlarına “Onur Ödülü” sunmanın kabul edilebilir bir yanı yoktur. Bu uygulamaya artık son verilmelidir. Çünkü mirasçısı olduğumuz eski TDK’nin geleneğinde böyle bir uygulama yer almıyor.

HAFTANIN NOTU

Her Şey bazen güzel olmuyor!

Geçen hafta bir ucundan değinmiştim. Ben sokak ve caddelerin çok sık yenilenmesine, kaldırımların her yıl bozulup yeniden döşenmesine fena halde gıcık olurum!
Ankara Anakent Belediyesi ile Çankaya Belediyesi, “Birlikten Güç Doğuyor, Her Şey Çok Güzel Oluyor” sloganıyla Kızılay’da köklü bir düzenleme çalışmasına girişti. Sakarya Caddesi yenilendi. Sırada Yüksel Caddesi ve Konur Sokağı var…

Sakarya Meydanı 7 Eylül’de gösterişli bir törenle hizmete açıldı. Çankaya Belediye Başkanı Alper Taşdelen, “Bir kentin kalbi meydanlardır. 25 yıllık hasret bitiyor, yeni bir kent doğuyor” demişti işe başlarken. Kulağa çok hoş gelen sözlerdi. Ama bu iddialı açıklamalara karşın ben fazla bir değişiklik göremedim yenilenmiş Sakarya’da.

O bölgede işyerlerinin kaldırım işgalleri sürüyor. Kamusal alan genişletilememiş. Asfaltı boyatıp makyaj yaparak ya da birkaç ağaç dikerek Kızılay çok güzel olmuyor! Benim beklentim daha farklıydı. Kentin merkezinde soluk alabileceğimiz, küçük bir parkı anımsatan yeşil bir alan düşlemiştim. Ama yine taş ağırlıklı bir meydanla karşılaştık...