Sabaha karşı, İstanbul Küçükarmutlu’daki evlerini basan polislerden galoş giymelerini istemişti Dilek Doğan. Hoyratlıktan yılmış; bu ülkenin bir yurttaşı olarak hak ettiği asgari saygının gösterilmiyor oluşuna içerlemişti. “Burası Dingo’nun ahırı değil” dedi. Son sözü bu oldu. Dilek, 18 Ekim 2015’te, 24 yaşındayken, evinde, ailesinin gözü önünde polis kurşunuyla öldürüldü. Annesi, babası ve kardeşi polisin Dilek’e silah doğrulttuğuna şahitlik ediyordu. Açıklama yapmak için 32 saatin geçmesini bekleyen Emniyet ise aynı fikirde değildi. Dilek, evde çıkan arbede sırasında vurulmuştu ve bunun sorumlusu da polise mukavemet gösteren aile üyeleriydi. Mahkeme, dosyaya gizlilik kararı verdi. Terör operasyonu kapsamında evi basılan Dilek Doğan hakkında o güne kadar açılmış bir soruşturma yoktu. Vurulduktan birkaç saat sonra, hastanede yaşam savaşı verirken bu eksik tamamlandı ve Dilek ‘şüpheli’ hale geldi. Oysa polisler onun için eve gelmediklerini, başka birisini, aradıklarını söylemişlerdi. Mağdurdan suçlu yaratma mekanizması işlemeye başlamıştı.

• • •

dilek-in-gozleri-255986-1.Dilek’i vuran polis memuru Y.M hakkında, ‘ihmali suretle öldürme’ suçundan 20 yıldan 26,5 yıla kadar hapis cezası istemiyle hazırlanan iddianameye ailenin avukatları itiraz etti. Bu suçlama ancak orada olup da duruma müdahale etmeyen diğer polisler için söz konusu olabilirdi. Avukatlar, davanın ‘kasten öldürme’ suçundan açılması gerektiğini ve sanığın tutuklanması gerektiğini söyledi. Öyle olmadı. Bunun yerine savcılık Dilek’in ailesi hakkında, ‘memura mukavemet’ iddiasıyla soruşturma başlattı. Ancak ortaya çıkan olay anı görüntüleri, sanık polis Y.M’nin, “aile bireyleri beni geriye çekmek isterken silah patladı” şeklinde iddianameye geçen ifadesini çürüttü. Dilek, Y.M’nin iddia ettiği gibi ağabeyi Mehmet Doğan’ın tüfeğe hamle yapmasıyla ölmediği gibi, Dilek’in vurulmasının ardından olay yerinden ayrıldığını söylediği Mehmet Doğan da, evden ayrılmamış aksine sinir krizi geçirip bağırdığı için polisler tarafından kelepçelenmeye çalışılmıştı. Bir izleyenin bir daha bakmaya cesaret edemediği o kayıt, çıldırtacak kadar derin bir acı veriyordu insana.

• • •

Dava sürüyor, izlemek isteyenlere, aralarında Dilek’in yakınlarının da olduğu kalabalığa biber gazı, tazyikli su ve plastik mermiyle karşılık veren güvenlik güçleri mahkeme önlerinde gözaltı yapıyor ama ‘güvenlik gerekçesiyle’ duruşmalara katılmayan sanık polis, başka bir şehre tayin ediliyordu. Hapishaneler iddianame bekleyen gazetecilere rezerve edildiğinden, 20 yıl ceza öngören bir iddianame ile yargılanan sanık polis görevi başında çalışmaya devam ediyordu. Aile üzerime çullandı, tetiği ağabey Mehmet Doğan çekti, demişti; görüntüler öyle olmadığını kanıtladı. Dilek’in vurulmasından sonra 112’yi arayıp ambulans istediklerini söylemişti, kayıtlar 112’nin değil 155’in arandığını ve çatışma çıktığına dair bilgi verildiğini kanıtladı. Bu hafta ortaya çıkan, Dilek’in vurulma anının sonrasına ait yeni bir görüntüde ise; Dilek’in babasının feryadının net bir şekilde sokağa taştığı, dışarıda bekleyen polislerin telefonda özel harekatın bir kişiyi vurduğunu amirlerine aktardığı duyuluyor. Önceki gün (8 Mart) izleyiciye kapalı olarak görülen davanın son duruşmasında Dilek’in katil zanlısı polis için savcı ‘taksirle öldürme’ suçundan 2 yıldan 6 yıla kadar hapsini istedi. Hakkında hiç tutuklama kararı verilmeyen polis Y.M’nin cezası indirim uygulanırsa daha da düşebilecek ve onu hapis yatırmayacak şekilde paraya çevrilebilecek. Buna karşın Dilek’in ağabeyi Emrah Doğan, mahkeme çıkışı gözaltına alındı. Avukatlarına saatlerce nerede olduğu bilgisi verilmedi. Gözleri önünde kızları öldürülmüş bir aileye bile isteye böylesi bir korku yaşatmanın altında yatan motivasyon bu ülkenin bitmeyen karanlığıdır. Süreç, sanığın polis olduğu diğer davalarla benzer bir tabloyu ortaya koyuyor. Deliller yok sayılarak hazırlanan mütalaalar vicdanı yaralıyor, adaleti katlediyor, hukuka güveni ortadan kaldırıyor. “Durup dururken polis gidip öldürdü vesaire olay bu kadar basit değil. Adli ve idari soruşturma var. Bunlar ortaya çıktıktan sonra konuşalım” demişti dönemin Başbakan Yardımcısı Yalçın Akdoğan. Konuşmadı. Ama Dilek’in ceylan gözleri konuşmaya devam ediyor hâlâ.